VEDA / HÜZÜN – ÖZLEM – VUSLAT/ SEVİNÇ

 

 

VEDA / HÜZÜN – ÖZLEM – VUSLAT/ SEVİNÇ

Güle güle, hoşça kalın, sağlıkla kalın, sağlıcakla kalın, esen kalın, kalın selametle, Allah’a ısmarladık, Allah’a emanet ol/un/unuz.

Sevilen şeylerin vedası olur. Sevilmeyen bir şey, yer veya olay için veda sözcüğü kullanılmaz. Her ayrılık,  her veda insana hüzün verir. Hüznün içinde biraz endişe biraz da acı vardır. Uzakta kalmak sevdiğinize dokunamamak, ona gereksinim duyduğu bir anda yardımcı olamamak bir sıkıntısı verir. Hüzün özleme yol açar. Özlem bekleyiştir. Bekleyişler birikir ve sonrasında vuslat ile sona erer. Her yanı bir sevinç kaplar. Veda sırasındaki ayrılık gözyaşları vuslatta bu kez sevinç gözyaşlarına dönüşür.

Veda, vedalaşmak, veda busesi, vedia, tevdi, tevdiat, mevduat

Veda TDK sözlüğüne göre bir ayrılık sırasında esenleşmektir. Esenlemek veya esenleşmek karşılıklı bir birine sağlık ve esenlik dilemektir. Allah’a ısmarladık demektir. Veda sevilen bir şey ile ilgisini kesmek anlamına gelmektedir. Vedalaşmak da karşılıklı veda etmek demektir. Veda sözcüğünün içinde tevdi etmek, emanet (inam) etmek anlamları vardır. Emanet edilen bir kişi veya şey için emanet olunana bir güven duygusu söz konusudur.

Veda sözcüğü Arapçadır. Dilimize de buradan girmiştir.  Arapça wdˁ kökünden gelen wadāˁ وداع  “emaneten bırakma, Allah’a ısmarlama” sözcüğünden türetilmiştir… Sözcük Arapça wadaˁa ودع  “emaneten bıraktı, veda edip gitti” eyleminin mastar halidir.

Sevan Nişanyan’nın Sözlerin Soyağacı adlı eserinin 506. sayfasında da aşağı yukarı aynı açıklamalarla karşılaşıyoruz.

Ferit Develioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgatı’ nda  ( s. 1330) Vedanın anlamı, ayrılma, ayrılış, Allah’a ısmarladık, Allah’a emanet olun olarak verilmiştir. Aynı sözlükte vedîa emanet,  bir erkek ismi olan Vedat (d) da aynı kökten  (vîda) sözcüğünden gelmekte olup sevgi dostluk anlamları taşımaktadır.

İsmet Zeki Eyüboğlu’nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğünde (s.709) anlamı esenleme, esenleşme olarak açıklanmıştır. Kök anlamının konuk giderken onu uğurlama, yolcu etme, karşılıklı olarak birbirini esenleme, birbirine sağlık, esenlik dileme olduğu üzerinde durulmuştur.

İlhan Ayverdi’nin Misâlli Büyük Türkçe Sözlüğünde anlamı (s.3350) : Vedâ ayrılırken hayırlar dileme, esenleşmedir. Vedâ etmek de Allah’a ısmarladık anlamına gelmektedir. Veda aynı zamanda sevilen bir şeyden, yerden veya olaydan ayrılma anlamına da gelmektedir. Vedâ haccı, vedâ hutbesi veya veda maçı gibi. Bu son anlamı batı dillerindeki jübile karşılığıdır.
Tevdi bir şeyi veya görevi birisine vermek, emanet etmek demektir. Tevdiat ve mevduat da aynı kökten türetilmiş olup bankaya faiz kazancı almak üzere emanet olarak yatırılan parayı ifade etmektedir.

Şemsettin Sami’ nin Kâmûs-ı Türkî’ sinde (s. 1152) vedâ iki kişinin bir birine Allah’a ısmarladık, Hudâ’ya emânet olunuz deyip ayrılma esenleşmesi anlamında kullanılmaktadır.
Bu sözlüklerdeki açıklamaları özetlersek;  veda sevilen bir kişi, şey veya olaydan ayrılma anında tarafların birbirlerine karşılıklı iyi şeyler dilemelerini anlatan bir sözcüktür. Taraflar ayrılığı istememekte ama ayrılmanın gerekli olduğunu da zorunlu bir şekilde kabul etmektedirler. Taraflar uzun süre birbirlerine dokunamayacaklarını bildiklerinden vedalaşma anında tokalaşmakta, sarılmakta ve öpüşmektedirler. Aynı şeyler vuslatta da tekrarlanmaktadır.   

Yukarıda adı geçen sözlüklerde yapılan araştırmalarımıza göre Arapça wṣl kökünden gelen wuṣlat sözcüğü وصلة  “birleşme, buluşma, ulaşma, varma” anlamlarına gelmektedir. Cümle içinde vasıl olma (vusul bulmak=ulaşmak, erişmek) şeklinde de kullanılmaktadır. Vuslat daha çok Osmanlı döneminde aruz vezniyle yazılan divan edebiyatı şiirlerinde âşık ile maşukasının buluşması için kullanılmaktadır. Yine o dönemlerde firkat (ayrılık acısı karşıtı olarak) visal sözcüğü de sevdiğine kavuşma, vuslat anlamında kullanılmıştır.

Eminim sizin de dikkatinizi çekmiştir, veda anlatan sözcüklerin anlamları arasında hep emanet etme, emanet olma duygu ve düşünceleri yer almaktadır. Burada yine dikkati çeken şey bir kişi tarafından diğerine “Allah’a emanet ol” deyimidir.  İslam dininde ve Hristiyanlıkta aynı deyim kullanılmaktadır. Zaman içinde hangi kültür hangisinden ve ne zaman bu kavramı aldı, ayrıca araştırmaya değer bir konudur. Şimdi isterseniz bu veda sözcüklerinin başka dillerdeki karşılıklarına da kısaca bir göz atalım.
İngilizce good by, bye veya bye bye sözcüklerinin dilimizdeki karşılığı hem güle güle gidin ve hem de hoşça kalın kavramlarıdır.

İngilizcedeki “goodbye” sözcüğünün açılımı veya kökeni “god be with ye olup dilimizdeki karşılığı tanrı seninle olsun deyişidir. Kökeni “godbwye” dir.  Bilindiği gibi tanrının adı İngiliz dilinde god sözcüğüdür. Deyimin bir diğer şekli de aynı anlamda God by thee dir.

İçinde “godbwye” geçen ilk belgenin İngiliz yazar ve akademisyen Gabriel Harvey’in arkadaşına 1573 yılında yazdığı bir mektup olduğu söylenmektedir. “to requite your gallonde of godbwyes, ı regive you a pottle of howdy’s.”   Ancak zaman içinde deyim “good day” ve “good evening”  “good night” “good morning” sözcüklerinin morfolojisindeki ses uyumu nedeniyle önce god be with ye, (godbwye) sonra god-b’wye, daha sonra good-b’wy ve en sonra da goodbye şeklini almış. Bazen good ve bye ayrı yazılmaktadır. Dahası kısaltma sonucu bye bye ve bye olmaktadır.

Bu açıklamalarla birlikte yanında olmak, beklemek, duraklamak, duraklatmak anlamında İngilizce stand-bye deyimini de anımsamakta yarar var.

Denebilir ki İngilizler böyle bir yol tutturmuş gidiyorlar, belki Fransızlar farklı bir sözcük kullanmış olabilirler. Hayır, onlar da “adieu” diyor. Bu sözcük a ve dieu (tanrı) sözcüklerinin birleştirilmesiyle elde edilmiştir. Bunun anlamını “Tanrının yanında” şeklinde söyleyebiliriz. Adieu mon pays: Elveda memleketim veya Adieu jolie Candy: Elveda güzel Candy. İspanyollar ise adios (a+dios), İtalyanlar da addio sözcüğünü kullanıyorlar.

Görüldüğü gibi insanlar birbirlerinden veya bir şeylerden ayrılırken, vedalaşırken bu kültürlerde işin içine Tanrı veya Allah girmektedir, daha doğrusu insanlar onu işin içine sokmak istemektedirler! İnsanlar sevdikleri birinden ayrılırlarken birbirlerine sen Allah’a emanet ol veya Tanrının yanında ol veyahut da Tanrı senin yanında olsun diye bir istekte bulunmaktadırlar. Hristiyanlıkta ve özellikle Müslümanlıkta Tanrı veya Allah burada, orada değil her yerdedir. Her şeyin sahibi odur. Onun isteği dışında hiçbir şey olmaz. O istemez ise sinek bile kanadını oynatamaz. Allah’ın hikmetinden sual de olunmaz, olunamaz. İnsanların canlı ve cansız tüm varlıkların gelecekleri, kaderleri onun elindedir. Örneğin sizin ne yapacağınıza veya yapmayacağınıza, yapamayacağınıza, yapacaksanız ne zaman ve nasıl, kiminle nerede yapacağınıza o karar verir. Bu kararlar da levh-i mahfuzda yazılıdır. Siz isteseniz de orada yazılı olanları değiştiremezsiniz. Değiştirmeye kalkışırsanız onun emirlerine karşı gelmiş olursunuz. Ona şirk koşmuş, onun yapacağı işlerde ortaklık iddiasında bulunmuş, onunla aynı şeyleri yapmak günahını işlemiş olursunuz.
Bir ayrılışta emanet ol, yanında ol veya o senin yanında olsun gibi sözler ayrılana veya kalana emir kipiyle söylenmektedir. Tanrıya yanında olsun demek başlı başına bir sorundur. Tanrı sizin isteğiniz üzerine birinin yanında olmaz.

Peki, siz onun yanında nasıl olacaksınız? Esasen o zaten sizin sürekli yanınızdadır. Yani sonuç olarak böyle bir cümle kullanmanın hiçbir yararı ve anlamı bulunmamaktadır.

Türkçede kullanılan bazen yanlış olarak Allahasmarladık, şeklinde bazen Allahısmarladık, Allahıısmarladık şeklinde yazılan ve söylenen bu vedalaşma, esenleşme sözcüğünün doğru yazılışı Allah’a ısmarladık’ tır. Alışılageldiği için fazla söylenecek bir şey yok denebilir ama anlamı üzerinde durmak zorunlu hale gelmektedir.

Bir kişinin kendi adına “ısmarladım” değil de niçin çoğul şekliyle “ısmarladık” sözcüğünü kullandığı üzerinde durulmalıdır. Bunun açıklamasının majeste yerine majesteleri der gibi bir saygı ifadesi olduğu söylenemez. Öte yandan Tanrı’ya, Allah’a, lokantada garsondan bir şey istenir gibi, yemek siparişi verir gibi bir şey ısmarlanır mı? Biliyorum bu yazıyı okuyanlar bana iyi sözler etmeyecek ama gerçek bu. Tanrı veya Allah’a ancak dua edilir. Duanın da nasıl yapılacağı kutsal kitaplarda gösterilmiştir.

Türkçemizde insanlar birlikte olduklarında birbirlerinin iyiliğini, sağlığını esenliğini isteyen, dileyen çok güzel deyişler var aynı şekilde uzun ya da kısa bir süre birbirlerinden ayrı kalacakları durumlarda da yine çok güzel deyişler var. Bunlar rahatça kullanılabilir.
“Hoşça kalın, sağlıkla kalın, sağlıcakla kalın veya esen kalın, selametle kalın yahut da tekrar görüşmek dileğiyle ya da güle güle gidin” bunlardan en çok kullanılanları.

Fransızlar ve İtalyanlar bu konuda bize en yakın olanlar. Onlar Au revoir (tekrar görüşmek üzere/ bekleyeceğim) ve arrivederci /(Roma) (tekrar buluşana kadar/ özlemle bekleyeceğim). İsyanyollar ise hasta que nos encontremos de nuevo veya hasta la Vista şeklinde söylemektedirler. İngilizler başka bir sözcük üretememişler, sınıfta kalıyorlar. Fransızca Larousse adieu ve au revoir sözcüklerini saban bonjour sözcüğü gibi ayrılışlarda bir nezaket ifadesi olarak not etmektedir.

Bir de kendine iyi bak şeklinde bir deyiş var. Gençler özellikle bilgisayar yazışmalarında bunu kısaltıp (kib) diyorlar. İngilizcesi take care of yourself. Türkçeye de sanırım buradan girdi. Fransızca karşılığı iyi ol anlamında portez-vous bien.
Benim annem de nereden öğrenmiş ise yanından ayrılırken bana “kendine iyi bak” derdi. Ben o zamanlar da hiç bir şey anlamadığım için boş gözlerle ona bakar, kafamı sallar ayrılır giderdim. Bir keresinde “anne arada bir aynaya bakarım, gülümsemeye çalışırım” dedim. Bana dik dik baktı, hiç sesini çıkarmadı. Gerçekten insanın kendine iyi bakması ne demek? Bunu anlamak benim için hala olanaksız.

Bu konuda en zengini bizim dilimiz. Yukarıda da yazdığımız gibi aynı anlamlara gelen kaç tane deyim var. Hepsi de birbirinden güzel, ladînî, hepsi seküler ve sorunsuz.  Özellikle muhafazakâr, konservatif anlayış sahibi olanlar dinsel içerikli terimlerden kopmak istemeyeceklerdir ama bugün Türkçede ve birçok yabancı dilde olan bu terim ve kavramlar anlatıldığı gibi sorunludur. Konserve ettikleri, muhafaza ettikleri çok daha önemli kuram ve kurallarla çelişiyor. Laik anlayış sanıldığı gibi insanın dinsel görüşlerine, inançlarına aykırı değildir. İnsanı, dünyayı metafizik pencereden kavramak isteyenleri kendi duygu ve düşünceleriyle baş başa bırakır. Ancak onların bu düşüncelerini toplumun yürüyen yasalarının işleyişine karıştırmak istemez. Buna karşılık açıktan veya üstü örtülü bir şekilde din kurallarının topluma dayatılmasına clericalism’e karşı durur. Toplumda anti- clericalism ile laik sistem genelde karıştırılmaktadır. Hemen söylemek gerekir ki; dine karşı örgütlü bir mücadelenin, anti-clericalism’in bilimsel bir temeli dayanağı yoktur. Sonuç ve özet olarak bu açıklamalarımız doğrultusunda dilimizde alışkanlık halini alan ama çelişkili ve gereksiz olan bu ve benzer kavramların çıkartılması zamanı da gelmiştir denebilir.

Elbette herkes istediği gibi vedalaşır, istediği gibi veda terimleri kullanabilir. Alışılmış şeyleri değiştirmenin ne kadar zor olduğunu da biliyorum. Ben sadece bu yazı ile çelişkilerin altını çizmiş oldum.
Ayrılıklarımızın acı ve hüzünlü olmamasını, kısa sürmesini ve özlemlerimizin sevinçli buluşmalarla sonlanmasını diliyorum.

Saygılarımla…
09.05.2023
Ali Can Polat

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.