ŞOFÖR ve ŞOFBEN KAVRAMLARI

ŞOFÖR ve ŞOFBEN KAVRAMLARI

Bir dili bilmek o dildeki sözcükleri, kavram ve terimleri kök ve kökenleriyle bilmek demektir. Bunların doğru bilinmesi ve yerinde kullanılması bize bir iletişim kolaylığı sağlayacağı gibi yaşadığımız kültürün gelişmesine de doğrudan ortam ve olanak sağlayacaktır. Aşağıda incelenen şoför vb. kavramların köklerinin nerelere kadar uzandığını bilmek bunlardan yalnızca biri veya birkaçıdır.

TDK 1966 yılı basımı olan Türkçe sözlüğünde Fransızcadan dilimize girmiş olan şoför sözcüğünün anlamını otomobili sürüp yöneten kimse olarak tanımlamıştır. Aynı kurumun dijital ortamdaki Güncel Türkçe sözlüğünde ise anlamı a) sürücü, b) mesleği araba kullanmak olan sürücü açıklaması yapılmış. İlk tanımda otomobilin dışındaki taşıma araçlarını, örneğin bir TIR veya kamyon ve benzerlerini kullanan kişiler bu tanım dışında bırakılmıştır. Dolayısı ile bu tanım eksiktir. İkincisi sözlüğün (a) seçeneğindeki sürücü kavramı da çok geniştir. Tüm sürücüleri içine almıştır. Örneğin, forklift sürücüsü ve bebe arabasını kullanan anne de bir sürücüdür ama bunlara şoför demek olanağı yoktur. (b) seçeneğindeki tanım daha uygundur. Araba diğerlerine göre anlatılmak istenen amaca daha yakındır.

İhsan Ayverdi’nin Dijital Kubbealtı sözlüğünde ise sözcüğün halk ağzında şöför, şofor şeklinde de söylendiği, anlamının motorlu kara taşıtı kullanan kimseleri anlatmak için kullanıldığı belirtilmektedir.

İsmet Zeki Eyüoğlu’nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü ’nde (s.631) bu sözcüğün Fransızca chauffeur (ateşçi) sözlüğünden alındığı belirtilmiştir. Fransızca chauffer (ısıtmak, yakmak) eyleminden türetilmiş olan chauffeur ( ateşleyen, yakan, ateşçi) sözcüğüdür. Eyüboğlu sözcüğün tarihi ile ilgili olarak şu notu da vermektedir: Ortaçağda suç işleyenlere acı çektirmek, onları söyletmek ( itiraf ettirmek) için ayaklarının altına kızgın demirle dağ çekilirdi. Bunu yapanlara chaffeur denirdi.
Sonradan bilinen taşıt aracını sürenlere de bu ad verilmiştir. Türkçede karşılığı sürücüdür.

Şemseddin Sami’nin Kâmûs-Î Türkî’ sinde şoför sözcüğü yer almamaktadır. Bu sözlüğün ilk basınının 1899 olduğu da göz önünde tutulursa bu sözcüğün Fransızcadan dilimize henüz girmemiş olduğunu düşünebiliriz.

Sevan Nişanyan Sözlerin Soyağacı adlı kitabında (s.458) motorlu araç sürücüsü (chauffeur) tanımının yanında buharlı gemi veya lokomotifte ateşçi (eski) ifadelerini de kullanmaktadır.

TDK Fransızca sözlükte (s.118)  iki anlamı da ayrı ayrı ateşçi ve otomobil sürücüsü olarak açıklanmıştır.

Chauffer ( kızdırmak, ısıtmak, buhar makinesini çalıştırmak, hızlandırmak, üzerine fazla düşmek…)  eyleminden türeyen sözcükler’in karşılığıdır. Caufferette: Ayak tandırı, sofra mangalı, Chaufferie: Demirci ocağı, gemilerdeki ocak, külhan.

Kanımca, dilimizde şoförün karşılığı daha doğru bir tanımla “motorlu kara taşıt araçlarını kullanan veya süren kimse” şeklinde olmalıdır. Sürücü, araç, taşıt veya motorlu araç kullanıcısı dendiğinde tanımlama tam olmamaktadır. Örneğin her sürücü için veya her araç veya taşıt kullanıcısı için şoför sözünü kullanamayız. Bir uçak veya helikopter pilotuna veya gemi kaptanına şoför denemez. Dolayısıyla şoförlük yalnızca motorlu kara taşıtlarını sürenler için kullanılmalıdır. Aynı şekilde forklift ve benzer iş makinalarını kullananlara da şoför değil operatör sözcüğü uygun görülmektedir.

Ancak halk arasında şoför yerine kaptan sözcüğünün de kullanıldığına tanık olmaktayız. “Kaptan, çay molasını nerede vereceksiniz” gibi.
Aynı şekilde uçaktan “ kaptanınız konuşuyor veya kaptan pilotunuz bildiriyor” gibi duyurular da yapılmaktadır. Bu da yanlıştır. Eğer uçağın komutasından sorumlu pilottan söz edilecek ise belki 1. Pilot denebilir.

Kaptan sözü bize Fransızca capitaine sözünden alınmıştır. Larousse’ daki anlamı, Capitaine: Chef d’une troupe. Commadant du navire, d’un port.
Bu açıklamadan pilotlar veya otobüs şoförleri için sürücü anlamı çıkartılamaz.

Larousse’ da chauffeur karşılığı olarak Qui entretient le feu d’une forge, d’une machine a vapeur. Conducteur d‘automobille, d’autobus ou un camion. Türkçesi de Bir demir ocağının, bir buhar makinesinin ateşini canlı tutan kimse. Araba, otobüs veya kamyonun sürücüsüdür.

Dilimizde sözcükler için masculin ve féminin ayırımı bulunmadığı için her ikisini de                                                                                                                                                                             de aynı sözcük ile ifade ediyoruz. Doğrusu erkekler için chauffeur/ şoför diyorsak hanımlar için de başka bir söz bulmamız gerekmektedir. Coiffeur (homme), coiffeuse (femme) yahut da maseur, masseuse gibi…

Bir dilden başka bir dile sözcük alıntısı yaparken de kaynak olan dildeki etimolojik özelliklere dikkat edilmesinde, o sözcüklerin kök ve kökenlerine aykırı anlam çıkartılabilecek sözcüklerden kaçınılmasında yarar vardır diye düşünmekteyim,

Şimdi biraz gerilere gidelim.  
1698 İngiliz Thomas Savery ilk buharlı makineyi yaptı.
1769 İngiliz James Watt uzun süreli çalışan buharlı makineyi yaptı.
1769 Kendi kendine hareket eden ilk araç Fardier Fransız mühendis ve topçu Yüzbaşı Nicolas Joseph Cugnot (1725-1804) tarafından yapıldı.

Dünyada sanayi devriminin en önemli belirleyicilerinden biri kuşkusuz buharlı makinelerin gemilerde kullanılmaya başlamasıdır.
Bunu gerçekleştiren ilk kişi de Amerikalı Robert Fulton (1765-1815)’dur. Clermont adlı bir gemiyi 1807 tarihinde Hudson nehrinde yüzdürmeyi başardı.
Bu dönemden İsveçli Ericsson tarafından uskurun icat edildiği 1837 tarihine kadar buharlı gemiler yandan çarklıdır.

Bilinebileceği gibi buharlı gemileri hareket ettiren buhar gücüdür. Buharın elde edilmesi için de suyun ısıtılması, suyun ısıtılması içinde ısıtılması yani  ısıtma işlemi için de o dönemde geçerli bir yakıt olan kömürün, linyitin ateşlenip yakılması gerekmektedir.  

İşte, gemilerde bu işleri yapan kişilere, Ortaçağ Fransa’sındaki Katolik kilise uygulamalarından bilinen ve suçlu saydıkları kişilerin ayak tabanlarını dağlama eyleminden esinlenilerek chauffeur adı verilmiştir.

Demin başladığımız yerden devam edelim.

1787 Oliver Evans Amerika’da yolcu taşıyan araç yapmıştır.
1801 Birleşik Krallık’ta Richard Trevithick buharlı otomobil yaptı.
1824 İçten yanmalı motorların, özellikle dizel motorlarının temel ilkeleri, genç bir Fransız mühendisi Sadi Carnot tarafından ortaya atıldı.
1830 15–20 km/h hızla giden ve buharla çalışan 14 yolcu taşıyabilen yolcu otobüsleri imal edildi.
1860 İngiliz Parlamentosu bütün arabaların iki sürücüsü ve önünde gündüz kırmızı bayrak gece kırmızı fener bulunmasını şart koşan bir yasa çıkardı. Bu yasa motor gelişim hızını biraz durdurdu. 1896 yılında bu yasa kaldırıldı.
1860 Hava gazı ile çalışan ticari bakımdan elverişli ilk motor Belçikalı mühendis Jean Joseph Etienne Lenoir (1822-1901) tarafından yapılmıştır.
1862 Fransız mühendisi Alphonse Eugène Beau de Rochas (1815-1893) 4 zamanlı çevrimin esaslarını ortaya koydu.
1867 Alman mühendisler Nicolaus August Otto (1832-1891) ve Eugen Langen (1833 1895), Rochas’ın bulduğu prensipleri pratiğe çevirerek dört zamanlı çevrime sahip motoru yaptılar.
1876 Nicolaus August Otto, ilk dört zamanlı gaz motorunu üretti.
1877 Otto yaptığı motorun patentini Amerika’dan aldı.
1878 İngiliz mühendisi Dugal Clerk iki zaman esasına göre çalışan ilk motoru yaptı.
1880 Amerika’da George Brayton benzin yakıtlı motor yaptı.
1885 Benzinle çalışan içten yanmalı motora sahip ilk otomobil Alman mühendis Karl Benz tarafından yapıldı
1889 Viyanalı Siegfried Marcus (1831-1898) geliştirdiği motorla viyana sokaklarında 12 km hızla gezerken halkın panik yaşamasına sebep olmuş birkaç kaza yapmıştır. 17 suçtan mahkemeye verilen Marcus keşif yapmayı bıraktı.
1890 Herbert Akroyd Stuart, bir kaza sonucu kızgın bir yere değen gaz yağının hava ile karışarak yandığını gördü. Bu olaydan etkilenerek yaptığı deneylerle motorunu geliştirdi ve patentini aldı. Motorunda yakıt emilen ve hafifçe sıkıştırılan hava içerisine bir memeden gönderilerek patlayıcı ve yanıcı bir karışım oluşturulmaktaydı. Bu karışımın yanabilmesi için cidarları yüksek derecede ısıtılan ve buharlaştırıcı adı verilen bir ön yanma odası vardır. Ana yanma odasına bir kanalla birleştirilen bu oda ilk hareket için dışarıdan alevle ısıtılmaktadır. Bu motorda havanın ısısının sıkıştırma oranıyla arttığı düşünülmediğinden verim düşük olmuştur.
1890 Bir Alman mühendis olan Capitaine, Akroyd’un motoruna benzeyen bir motorun patentini aldı. Bu motorlar yarım dizel (kızgın kafalı) motorların esasını oluşturdu.
1890 İlk otomobillerin çoğu, dişlileri olmadığı için yokuş çıkamıyor, önce durup sonra geriye doğru inmeye başlıyordu.
1893’te yapılan Benz Victoria marka arabada bir deri kayışı küçük bir kasnağa bindiren bir kol kullanılmıştı. Bu düzenek tekerleklerin daha yavaş dönmesini ve yüksek manivela gücünün arabayı yokuş yukarı tırmandırmasını sağlıyordu. Zincir çekişli velo tipi araçta da bu şekilde üç ileri bir geri kasnağı vardı. Çekişin kolaylıkla arka tekerleklere iletilmesi için motor her zaman arkaya ya da sürücünün altına konuyordu.
1892-1897 Münih yüksek teknik okulu mühendislerinden Rudolf Diesel dizel motoru yaptı ve geliştirdi.
1893 Amerika’nın ilk başarılı otomobili “Duryea”, J. Frank ve Charles Edgar Duryea tarafından yapılmıştır.

Bir otomobilin ve diğer motorlu kara taşıma araçlarının ilk örneklerinden başlayarak günümüze kadar çalışma yöntemini ve gelişimini bilmek belki konuyu anlamak için yararlı olabilir ama bu da bu başlık altında yapılacak okumaların sınırını aşacaktır. O konuları bu nedenlerle ayrı tutmalıyım dile düşünüyorum.

Eski tip taşıtları çalıştırmadan ve  özellikle sabahleyin ilk çalıştırılırken önünde bir mil ile soldan sağa doğru çevirme işlemi yapılıyor ve böylece motorda, karbüratörde yanacak yakıt ateşleniyordu. Daha önceki otomobillerin prototiplerinde de kömürün ateşlenmesi gerekliliği vardı. İşte bu işleri yapanlara buharlı gemilerdeki ateşleyicilere, ateşçilere benzetilerek kısaca chauffeur deniyordu. Yani kavramın kapsadığı semantik alan genişletilmiş oluyordu. 

1890 yılından başlayarak Fransızca’ da var olan bu terim teknolojinin gelişmesiyle otomobili çalıştıranlar için de kullanılmaya başlanılmış oldu. Aynı şey 1899 yılında İngilizler tarafından da benimsendi. Türkiye’de ise bu terimin 1924 yılında Mehmet Bahaettin tarafından Yeni Türkçe Lugat’ te kullanıldığını görüyoruz.

Şoför sözcüğünün karşılığı olarak ayrıca İngilizcede driwer ve Fransızcada da conducteur sözleri kullanılmaktadır.

***
İkinci sözcüğümüz Şofben. Ne yazık ki; bu sözcüğün konuşurken şohben veya şohpen diye de telaffuz edildiğini duyabiliyoruz. Hatta birçok kimse yazarken de aynı yanlışı yapmaktadır. Bunun en önemli nedeni sözcüğün kökenini bilmeden üstü kaplanmış bir hap, bir draje gibi yutmamız, kabul edip doğru bu imiş gibi duyduğumuz şekilde kullanmamızdır. Kullana kullana doğrusunun bu olduğu yönünde de toplumda bir algı yerleşmektedir.  

Şofben dilimize birçok sözcü gibi yine Fransızca’ dan “chauffe-bain” alınmıştır. TDK Güncel Sözlük’ e göre anlamı: Gaz veya elektrikle çalışarak sıcak su sağlayan araçtır.
Bilindiği gibi Fransız dilinde sıcak karşılığı chaude, sıcaklık sağlayan yakıt, yakacak karşılığı da chauffage sözcüğüdür. Morfolojik yakınlığı olan Chauffe a) Isıtma, b) gemilerde ve döküm yerlerinde ocak ve c) damıtma anlamlarına gelmektedir.

Şofben ise Fransızca chauffe-bain şeklinde bir birleşik sözcüktür. Bizde bu iki sözcük birleştirilerek şofben şeklinde tek bir sözcük olarak kullanılmaktadır. Fransızcadaki sözcük chauffer/ ısıtmak eyleminden türetilmiştir. Fransızcaya da Latinceden girmiştir. Calefactio ısıtma yine Latincedeki calofacere sözcüğünden alıntıdır. Calo/calori ısı, sıcaklık fact da yapmak, etmek eyleminin birleştirilmesi ile bulunmuştur. Latincede banyo karşılığı bain sözcüğü vardır. İngilizce bath. Bu ikisi balneum şeklini almaktadır. Latince bire bir karşılık olarak aqua calefacientis/ su ısıtan-ısıtıcı. Doğrusunu söylemek gerekir ise Latinceden Fransızcaya sözcük kotarırken ses ve söz dizimine uyulduğu söylenemez.
 Her ne ise sorunumuz Latinceden Fransızcaya değil Fransızcadan Türkçeye geçiş sorunudur. Şofben sözü dilimize sorunsuz aktarılmış ancak iki sözcük birleştirilerek tek sözcük haline getirilmiştir.

Eski hamamlarda külhan içinde odun, kömür yakılarak ısıtmayı bir yana bırakırsak eskiden köylerde banyo için gerekli olan su büyük kazanlarda, altında odun ve kömür yakılarak ısıtılıyordu. Daha sonra evlerde banyolarda sobalar kuruldu, yine bu sobalarda odun, kömür bazen talaş yakılıyordu. Daha sonra bu sobalarda gazyağı ve fuel-oil, mazot kullanıldı. Daha sonra elektrikle çalışan şofbenler yaşantımıza girdi. Bunlardan kimisi ani ısıtıcılı, kimisi de termosifon tarzında idi. Şu anda sanırım en gelişmişi doğal gaz ile çalışan ve evin, otelin veya işyerinin kalorifer sistemine, bu sistemin halk arasında kombi denen ısıtıcısına bağlanan sistemlerdir. Doğal gaz henüz olmayan yerlerde de tüplerdeki gaz kullanılmaktadır. Bu sisteme bağlı boiler/ boylerde su ısıtılarak banyolara da, mutfaklara da borular aracılığı ile aktarılmaktadır.

Sözcüğün İngilizce karşılığı combi boiler,  Fransızca karşılığı da chaudière mixte ‘tir.
Combi sözcüğünün kökü Fransızca olup ikili takım, iki işi birlikte yapan alet, düzenek anlamına gelmektedir. Konumuza dönersek dilimizdeki kombi sözcüğü hem işyeri, ev gibi alan ısıtılmasını ve hem de gerekli olan suyun ısıtılmasını birlikte yapan anlamına kullanılmaktadır. Fırın vb. aletler için de iki veya daha fazla iş yapabildiği için kombi adı kullanılmaktadır. Aynı kavram tekstil konusunda da sıkça kullanılıyor. Sözcük biraz değiştirilerek dilimizde konbin ve konbinasyon şekilleriyle de kullanılmaktadır.

Birbirleriyle ortak bir yanı yokmuş gibi duran şoför ve şofben sözcülerinin kesiştiği noktaların ilginç olduğunu düşündüm. Söz, ısıdan, ısıtmadan sıcaklıktan açılmışken kalori ve kalorifer kavramları da biraz irdelenebilirdi ama okuyucunun sabrını daha fazla zorlamadan o kavramları başka bir yazıya bırakmak daha doğru olacak.

Saygılarımla…

11.12.2023
Ali Can Polat

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.