KRONOS
Aslında zaman diye tanımlamaya çalıştığımız şey oğlu Zeus ile yaptığı kavgada yenilip de şu kronometreye hapsedilmiş olan eski, ulu bir tanrı. Kronos. Dün nasıldı bilmem ama bugün kokmaz, bulaşmaz bir şey, orada öylece durur. Uzun kısa veya hızlı ya da durağan bir şey de değildir. Zeus elinden geldiğince anlatmış ama biz ya onu iyi anlamadık, anlayamadık veya anlamak istemedik. Yeni baştan şöyle, böyle diyerek Kronos ‘a olur olmaz sıfatlar ekliyoruz. Aslında o orada kendi halinde duruyor, biz kendimizi anlatıyoruz. Yaz bir türlü gelmedi, bekliyoruz ama zaman bir türlü geçmiyor özlem ya da umutlar büyüdükçe büyüyor.
Bir görecelilik tutturmuş gidiyoruz. Aslında hiçbir şey bilmiyoruz. Birkaç yüzbin yıllık insan aklımızla bir bunu bile bilemiyoruz. Son kavramına, ölüm kavramına iki nokta üst üstüne koyup bir tarif bile yazamıyoruz. Olağan nedir, rastlantı nedir bilemiyoruz. Demek ki, daha çok içecek suyumuz, yiyecek ekmeğimiz var…..
Öyleyse yaşamaya devam. Acaba diyeceğiz, merak edeceğiz, yeni acabalar üreteceğiz.