DAYAK CENNETTEN ÇIKMADIR
Atasözlerimizden birinde dayak cennetten çıkmıştır deniyor.
Cennette de dayak var mıydı? Varsa niçin oradan çıktı yahut oradan neden ve nasıl çıkartıldı? Çıkmasaydı, orada kalsaydı olmaz mıydı, orada kalması daha iyi olmaz mıydı?
Cinin şişeden çıkması gibi bir kez çıkmış, biz ne desek eski yerine girmez. Keşke hiç dayak olmasaydı da bunca dert başımıza gelmeseydi.
Ali Püsküllüoğlu’ nun Türk Atasözleri Sözlüğü’ nde (s. 62) bu atasözünün anlamı açıklanırken; “dövmek eyleminin, dayağın eğitici, yola getirici, korkutucu bir etkisi bulunduğunu anlatmak için söylenir” ifadesi kullanılmış.
TDK dijital Güncel Sözlükte de dayak cennetten çıkmıştır atasözünün “dayağın yola getirici bir etkisi vardır” anlamında kullanılan bir söz olduğu belirtilmektedir.
Buradan anladığımız kadarıyla dayak üç işe yarıyormuş a) eğitmek b) korkutmak c) doğru yola getirmek.
Aklımıza ilk gelen; insanları ve özellikle de çocukları eğitmek için onca yol ve yöntem dururken niçin zor kullanılıyor? Örneğin bir köpeği, vahşi bir atı eğitmek için doğru ya da yanlış dayak kullanıldığını biliyoruz. Bu bir ölçüde anlayışla karşılanabilir. Bilineceği gibi eğitim için öğretmen ile öğrenci arasında bir iletişim olması zorunludur. Taraflardan bir tanesi insan değil de hayvan olunca bu iletişim zor kullanılarak sağlanabilir. Çünkü hayvan laftan, sözden anlamaz. Onların biz insanlar gibi dilleri yoktur.
Zor kullanarak. Dayak atıp eğiteceğimiz insanın canını acıtarak bir şeyleri kabul ettirmek ne kadar doğrudur? Acı içinde bir insan kendisine söylenen, kendisinden istenen şeyi ne kadar içselleştirebilir?
Örneğin, çocuğa iki kere iki kaç eder diye soruyorsunuz, çocuk bilemiyor veya yanlış söylüyor. Bir tokat atıyorsunuz, çocuk ağlıyor. Sinirlenip kızıyorsunuz, oooğlum dört eder, dööört diye bağırıyorsunuz. Çocuk gözünün yaşını, burnunun sümüğünü çeke çeke, sırf bir tokat daha yememek için dört diyor. Aferin diyorsunuz. Burada çocuk doğru olan yanıtı gerçekten de iki kere ikinin dört ettiği için değil ikinci tokadı yememek için söylemiştir. İçselleştiremediği için, öğrenmediği için biraz sonra unutup yine yanlış bir şey söyleyecektir. Eğer doğru söylüyorsa inanın öğrendiği için değil sizin hal ve hareketlerinizden doğru cevabın dört olması gerektiğini düşündüğünden, sizin sorunuzu ve daha önce verdiği yanıtı ezberlediği için söyleyecektir.
Ezber, nereye kadar, eğer ezber sorunları çözmüş olsaydı yerçekimi yasalarını, aşıları, yolları köprüleri ezberciler, hafızlar yaparlardı. Oysa hafızlar sadece ezberledikleri şeyleri tekrar ederler.
Korkutmak için zor kullanmak, dayak atmak ne kadar geçerlidir? Dayakçılar bunu iyi düşünmelidirler. Çocuklar dayak arsızı olursa ne yapacaksınız? Dayağın dozunu artıracaksınız, yine de sonuç alamazsanız öldürecek misiniz? Katil mi olacaksınız?
Korkunun bir eşiği olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Dayak ile sağlanan korku uzun ömürlü olmaz. Dayak yiyenler yeniden dayak yememek için savunma düzeneklerini çalıştırmaya başlarlar. Bir saldırı ile savunma yarışa tutuşur. Kimin, hangisinin kazanacağı hiç belli olmaz. Hele de dayak yiyenler aralarında birleşirler ise dayakçıların işi çok zorlaşabilir. Çünkü dayak atan genellikle az dayak yiyenler sayıca çoktur. Dayak özünde iyi ve haklı bir şey olmadığı için savunma durumundakiler daha kolay birlikte olurlar.
Elinize aldığınız bir sopa ile kediyi evire çevire dövebilirsiniz, zavallı hayvan kurtuluşu kaçmakta bulur. Eğer kapalı bir yerdeyseniz ve hayvanın kaçma olanağı yoksa ne pahasına olursa olsun üzerinize atılacaktır. Bu canlı egosunun olağan bir sonucudur.
Dayağın korkutma etkisi sınırlı olduğu gibi yola getirici özelliği de tartışmalıdır. İnsanları ve başka canlıları korkutarak, zor kullanarak ve yasaklar koyarak istediğiniz biçimde yaşatamazsınız? Korku ve korkutmak insan doğasında mutlak şekilde üstesinden gelinmesi gereken bir duygudur. Yasaklar ise en azından toplumu oluşturan insanların çoğunluğu tarafından benimsenmiş ve insanlığın o güne kadar geliştirdiği kültürel değerlere göre anlamlı ve tutarlı olmak zorundadır. Aksi halde yasaklar yasak olmaktan çıkar kural olurlar.
Bazı dinler ve töreler kendilerinin koydukları yasakları çiğneyenleri dayak cezası ile cezalandırmaktadırlar. Örneğin zina yapana, içki içene uygulanan dayak cezaları gibi… Bu cezanın korkutucu, caydırıcı, eğitici ve doğru yola getirici özellikleri her zaman tartışma konusu olmuştur.
Özellikle anaokulları ve kreşlerde eğitim amaçlı bile olsa çocuklara dayak atma, korkutma onlarda kişilik bozukluklarına ve ağır psikolojik sorunlara neden olmaktadır. Unutmamalıdır ki; korkmama özgürlüğü ayrımsız herkes için evrensel bir insanlık hakkıdır.
Aynı şekilde okullarda ve kurslarda da dayak uygulaması kesin olarak kaldırılmalıdır. Eğitim için öncelikle çocuğun sağlık ve mental özellikleri incelenmeli yeteneklerinin ne olduğu belirlendikten sonra becerileri korku ile değil sevgiyle, o işi sevdirerek, oyun haline getirerek öğretilmelidir.
Kaldı ki; Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesine göre ceza adı altında işkence, el kol kesme, kırbaçlama, dayak atma gibi uygulamalar insan haklarına aykırı bulunmaktadır.
Dayak Cennetten Çıkmıştır atasözünün anlamını herhalde biraz olsun hafifletebilmek için olacak; Ziya Paşa tarafından söylenmiş bir özdeyişi de araya sıkıştırırlar. “Nush İle Uslanmayanı Etmeli Tekdir; Tekdir İle Uslanmayanın Hakkı Kötektir”. Yani nasihat ile yola gelmeyen azarlamalı, azar ve nasihat ile yola gelmeyenin ise hakkının dayak olacağı söylenmektedir. Ziya Paşa hiç olmaz ise dayak atmadan önce insanı uyarmayı ve öğüt vermeyi önermektedir.
Dayak sözcüğünün kökeni Eski Türkçede tayak şeklindedir. Dayanak, asâ, baston anlamına gelmektedir. Taya-mak) “sopa” anlamıyla da Farsça’ ya, ayrıca Balkan dillerine de geçmiştir. Dayak atma dövmek eylemi, kötektir. Dayak yıkılmasını önlemek, sağlamlığını artırmak için konan destek anlamına da gelmektedir. Dayanak, dayanaklı ve dayanışma gibi sözcükler de aynı kökten türemişlerdir. Annenin erkek kardeşi dayı/ tayı’ nın da eş kökenli olduğu gözden kaçmamaktadır.
Dayak sözcüğünün içinde bulunan dayanak, destek olma anlamları ile dövme, sopa atma eylemleri birbirinden ayrılmalıdır. Bizim üzerinde durduğumuz ve atasözünü oluşturan dövme veya sopalama anlamıdır.
Bu atasözünün nasıl çıktığına ilişkin bir kayıt bulunmamaktadır, varsa bile ben bulamadım. Ancak başta da söylediğimiz gibi dayağın cennette olması düşünülemez. Bize anlatılan cennet yalnızca güzelliklerin, iyiliklerin olduğu, yanlış bir şeyin düşünülemeyeceği bir yerdir. Dayak bir cezalandırma aracı olduğuna göre cennette kim kimi cezalandıracaktır? Büyük mahkeme sonuçlanış cezalandırılacak ve ödüllendirilecekler belirlenmiştir. Cennet ödül yeri olduğuna göre orada artık dayak, sopa, âsa olmaz. Dayanacak, destek alınacak bir âsaya da gereksinim duyulmaz. Orada iki ayağının üzerinde herkes sapasağlam durur. Dayak olsa olsa cehennemde olur. Dayağa bir de kutsallık eklemek palavradır. Dayak iyi bir şey olsaydı zaten orada kalırdı. Kötü bir şey ise esasen cennette bulunmazdı. Sonuç olarak dayağın cennetten çıktığı şeklindeki atasözümüz bir kez daha değerlendirilmeli ve süzgece takıldığı anlaşılınca da oradan alınıp atılmalıdır.
Dil ve kültür sürekli bir değişim ve gelişim içindedirler. Atasözleri ve deyimlerimiz de bu gelişime ve değişime ayak uydurmak zorundadır. Bunların içinde insan doğasıyla çelişen, gelişen eğitim sistemine, evrensel insan haklarına aykırı olanlar kullanılmamalıdır. Bu yanlış uygulamalar kullanımdan kalkınca dayak ta, korku da bunlara bağlı eğitim sistemi de değişecektir.
Bu ödev en başta eğitimcilerimize, toplum ile düzenli iletişim ve etkileşim içinde bulunan radyo, televizyon kurumlarına, gazete ve dergilere, sosyal medya kullanıcılarına, sinemacılara, tiyatroculara, yazar ve şairlerimize düşmektedir.
16.02.2024
Ali Can Polat