PARSAYI TOPLAMAK
Parsayı toplamak deyimi daha çok parsayı başkası toplamak/başkasının toplaması şekliyle kullanılmaktadır.
Sözlüklerimizden, bir tanesini örnek olarak göstermek gerekirse Ali Püsküllüoğlu, Türkçe Deyimler Sözlüğü’ nde (s. 658) bu deyimi “bir emeğin karşılığını, o emeği veren, o işi yapan değil, o işe pek de katkısı olmayan bir başkasının alması” olarak açıklamaktadır.
Bu deyimle birlikte voliyi vurmak, voliye yatmak şeklinde kullanılan bir argo deyim aklımıza gelmektedir. Voli bir tuzak, voliye yatmak tuzağa düşürmek ve voliyi vurmak da vurgun yapmak, yasal olmayan yollarla büyük kazançlar elde etmek anlamlarına gelmektedir.
Voli, argodaki anlamı dışında denizcilikle, balık avcılığıyla ilgili bir kavramdır. Balıkçıların, balıkları çevirmek için, kayıklarla denize fırdolayı ağ salmalarıdır.
The Lingua Franca In The Levant’ a göre ( 746/ s. 490) voli, A circular space enclosed by a net in fishing/ Balıkçılıkta ağ ile çevrili dairesel bir alan anlamına gelmektedir. Voli yeri, voliden pay almak deyimleri de vardır.
Sözcüğün kökeni Yeni Yunanca voli βόλη olup balık ağı atma anlamında gelmektedir. Eski Yunancadaki aynı anlama gelen bólos βόλος sözcüğü ile aynı köktendir. Eski Yunanca bállō, bol- βάλλω, βολ- atmak eyleminden türetilmiştir. Voleybol, basketbol sözcüklerinin kökenleri de bu sözcüktür.
Dikkat edilecek olursa bu iki deyim arasındaki ortak noktalar emeksiz, haksız büyük kazançlar elde edilmesidir. Bu kazançlar kurallara, yasalara aykırı şekilde hile veya zor kullanımı ile sağlanmışlardır.
Bu açıklamalardan sonra parsa nedir sorusu önümüze çıkmaktadır. Sözcük, Farsça pārse “dilencilik” ile ilgilidir. Parsa sözcüğünün anlamı da bir tiyatro, müzik vb. bir topluluğun seyirci önünde gösteri yaptıktan sonra ya da gösteri arasında seyircilerden toplanan, bahşiş niteliğindeki para olarak açıklanmaktadır.
Sözcüğün Farsça (ﭘﺎﺭﺳﺎ) pārsā şeklinde yazılması ile anlamı biraz daha farklıdır. Sözcük bu şekliyle dinine çok bağlı, zâhit, âbit, takvâ sâhibi kimse anlamına gelmektedir.
Bu son iki anlamı yan yana düşünürsek; sahne veya bir alanda gösteri yapan oyuncu veya sanatçılar topluma yeni bir şeyler veren “önder” kişilerdir.
Takvâ sahibi âbit kişiler de felsefi düşüncelere sahip olan ve bu düşüncelerini topluma anlatan kişilerdir. Bu kişiler de günlük nafakalarını sağlayabilmek için toplumun gönlünden kopan yardımlarını toplarlar. Budist rahip ve öğrencilerin ellerinde genellikle ahşaptan yapılmış piṇḍapāta (dilenme) kapları vardır. Günün belli saatlerinde bu rahipler (Hindistan’ın bazı bölgelerinde, Laos, Kamboçya, Vietnam, Tayland, Myanmar ve Nepal’de) sokaklarda, ev ev dolaşarak yiyecek toplarlar.
Manevi olana ulaşmak için maddi olandan feragat etmek olarak da anlaşılabilecek olan asketizm ve riyazet hayatı genellikle yeme-içme, kılık-kıyafet ve uyku düzeni gibi fiziksel aktivitelere getirilen kısıtlamalarla ön plana çıkmaktadır. Tasavvuf ve manastır hayatı da bunlara örnek olarak gösterilebilir. Çilecilik veya rahiplerin evlenme yasakları da aynı amaçlara yöneliktir.
İran, Hind inanç sistemlerine çok yabancı olan bir coğrafya değildir. Dolayısı ile Budist, Hinduist inançtaki dilenme kapları İran’da pārsā olarak söylenmiş olabilir.
Dilenmeyi aşağılayıcı bir anlamda düşünmemek gerekir. Bu gün dünyada birçok yerde çalgıcı veya göstericilerin şapkalarını açıp bir yardım, para beklentilerini verdikleri hizmetin karşılığını toplamak olarak düşünmek gerekmektedir.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu iki anlamın ikisinin de bizim konumuzla doğrudan bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu açıklamaları parsa sözcüğünün diğer anlamlarını anlatabilmek için yaptık.
Pars’ın dilimizdeki kedigiller ailesinden yırtıcı bir hayvanın adı olduğunu da geçelim. Bilindiği gibi Pers sözünün aslı part, pars veya parsa’dır. Arapçanın etkisi ile Pars sözcüğü Fars olarak değişmiştir. Örneğin Pers İmparatorluğu aslında Pars İmparatorluğu’dur. Parslar dendiğinden bu coğrafyada yaşayan İranien halklarını anlamak gerekmektedir. Türkçede de Fars sözü yerleşmiştir. Parslar/Farslar olduğu gibi. Bu bölgede konuşulan dilin adı da (پارسها), Farsça olmuştur. Antik dünyada Helenler de İran halkına Persai diyorlarmış.
Persians: Persliler. Farsça. Persler.
Farsi/ Farisi: Farsça. İran diline özgü.
Acem: Arapların kendileri dışında yabancılar için kullandığı bu sözcük.
Acemce: İran’da konuşulan acem dili.
Acemistan: Persia.
Bu sözcükleri kısa kısa tanımladıktan sonra Pers ülkesinin tarihine çok kısaca değinelim. İran dediğimiz coğrafyada MÖ 6. yüzyılda Ahameniş’ler Büyük Kiros öncülüğünde bir imparatorluk kurarlar, bu tarihteki ilk Pers devletidir. Pers İmparatorluğu büyür gelişir, Babil’e, Anadolu’ya ve hatta bu gün Yunanistan diye bildiğimiz Ege’nin Batı yakasına kadar uzanır, yayılır. Makedonya, Akha, Arkadia ve Atina’da egemenlik kurmaya çalışırlar. Askeri yönden buralarda büyük başarılar kazanırlar. Anadolu’da kendilerine bağlı satraplıklar kurarlar.
Ama zamanla işler değişir. Makedonya’lı II. Filip’in oğlu III. Aleksandros ( M.Ö.356-323) adında bir genç çıkar. Perslerle savaşlara girişir. Aleksandros’un ordusu güçlü ve disiplinlidir. Kendisi de inatçı, hırslı ve intikamcıdır. Giriştiği her savaşta büyük zaferler kazanmış, adı efsaneleşmiş ve yenilmez kahraman olarak anılmaya başlamıştır.
Aleksandros’u nedense Araplar sonra da bizler çok sevmişiz. Onun adına Yunanlardan daha çok söylenceler türetmişiz. Ona çift boynuzlu anlamına Zülkarneyn demişler. Daha sonra biz onun adını değiştirmişiz. İskender yapmışız. Ayak bastığı her yere adını vermişiz. Issos savaşını kazandı diye oraya İskenderun demişiz. Mısır’ın Akdeniz’den giriş kapısının olduğu yere İskenderiye demişler, demişiz. Dahası bir tür döner yemeğine bile İskender Kebap adını vermişiz.
Çocuk erken ölmüş, biraz daha yaşasaydı kim bilir daha ne öykülerimiz olurdu. Ama onun adına layık olan ve şimdi İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan en güzel lahdi de bizler sahibiz.
2018 yılında yapılmış bir araştırmaya göre Türkiye’de 11.309 kişinin adı İskender imiş. Bu sayı ile Türkiye’de insanların kullandığı isimler sıralamasında 682. İmiş. İstanbul’da İskender adını taşıyanlar 2195 kişi imiş. Merak ettim Ankara/ Gordion’da bu adı kullananlar da aynı yılda 631 kişi imiş. Bu rakamlar da İskender sevgimizin ne denli güçlü olduğunu göstermektedir. Hızır ve İlyas söylencesinin bir ucunda bile İskender bulunmaktadır.
Bizim bu delikanlının Aristoteles ve Diyogenes ile diyalogları anlatılır ama bunların hiçbiri onun kafasındaki hedeflerden vazgeçmesini sağlamamıştır. Örneğin o Gordion’a gelmiş düğümü çözmek yerine kılıcıyla bir haydut gibi kesmeyi seçmiştir. Pers İmparatoru Darius ile de kozlarını barışçı yollarla değil savaşla çözmeye çalışmıştır. Barış önerilerini kabul etmediğini tarihçiler anlatıyorlar.
Büyük İskender Anadolu’dan, bir yandan Mısıra öte yandan İran’a geçmiş ve Hindistan’a kadar uzanmıştır. İran’a gelince gözleri kamaşmıştır. İran’da Persepolis, yani Taht-ı Çemşit Susa veya Pasargad’tan daha farklıdır. Nefes kesici bir güzelliği vardır. Zenginliğin, lüksün, gösterişin doruklarındadır.
Persepolis, Pers kenti anlamına gelen Yunanca bir sözcüktür. Persepolis, 150 yılda inşa edilmiş benzersiz güzellikte bir yer. Söylenceye göre İskender şehre girdiğinde “Güneş’in Altındaki En Zengin Şehir” unvanına sahip idi. Persepolis’ in hazineleri, Atina’nın 300 yıllık gelirine eş büyüklükte diye anlatılıyor.
İskender Darius’ u yenmiş, İran’ın, Pers ülkesinin kalbine kadar girmiş, intikamını almış, ününe ün katmıştır. Askerlerine talan yapma hakkını tanımış ve bir yandan da tüm bu zenginliklere ordusuyla, devletiyle el koymuştur. Pars ülkesinin Parsa’ nın tüm zenginliğini toplamıştır. Topladığı tüm altın ve mücevherleri, pahası yüksek her tür eşyayı ülkesine götürecektir. Eee o dönemin sömürücülüğü, emperyalizmi de böyle olur. Garibim İskender nereden bilecek kur döviz, borsa oyunlarını…
Fest Travel rehberliğinde Şiraz’dan 50 km. uzaklıktaki Persopolis’e vardığımızda bu günkü, terkedilmiş, tarihin o tozlu dünyasından arta kalanlar bile olsa gördüklerimiz İskender gibi bizim de ağzımızı açık bıraktı. Bir yandan bizim rehber bir yandan da İran’ lı yerel rehber anlattıkça hayranlığımız ve heyecanımız artıyordu. Ben kendimi tutamayıp lafa daldım. Şimdi anlaşıldı Vehbi’nin kerrakesi / işin içyüzü, gerçeği öğrenildi deyip devam ettim. Parsayı toplayanın kim olduğunu merak ediyordum. Demek o kişi İskender ‘miş dedim. İran’ lı rehberin gözüne baktım. Doğrudur dedi, ben de düşündüğümün doğrulanmış olmasına sevindim. Ama bugün Türkçemizde kullanılan “Parsayı Başkası Topladı” deyimimizin kaynağı bu mudur, değil midir başka doğrulayıcı bir veri bulamadım.
İnşaatı 150 yıl süren, güzelliği göz kamaştıran, zenginliği o güne kadar “Güneş’in Altındaki En Zengin Şehir” unvanına sahip bu Persepolis’ in, Atina’nın 300 yıllık gelirine eş büyüklükteki hazineleri göz önünde tutulduğunda İskender gibi hırslı, intikamcı bir askerin bunları toplayıp atalarının ülkesine götürmesini bundan daha iyi anlatacak bir deyim yoktur. Ben böyle düşünüyorum, gerisi tarihçilere, arkeologlara kalmış bir şey.
Derler ki; İskender böyle büyük bir zafer kazandığı için çok memnundur, sevincini askerleri ile paylaşmıştır. Günler, aylar süren kutlamalar yapılmaktadır. Askerler eğlencenin dozunu kaçırmışlar ve yangın çıkarmışlar onun için bu zenginlikler yok olmuş. Bu Batılı tarihçilerin İskender’e leke sürmemek için uydurdukları gerekçelerdir ama hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır. Bizim öğrendiklerimize göre İskender bu zenginlikleri taşıyabilmek için Hindistan’dan filler, Babil’den, Suriye’den yüzlerce deve getirtmiştir. Bunlar elbette ki bir şeyler taşıyacaklardı.
Parsa, Pars, pers ülkesi Persopolis ve toplanacak, taşınacak olanlar İskender’in doğu seferi vurgununun ganimetleri olanlar yani en başta altın, değerli taşlar, mineraller ve paha biçilmez mücevherlerdir. İskender’ in bu güzelliğin, zenginliğin yaratılmasında zerre kadar katkısı olmamış ama zor kullanarak hepsine el koymuş, yakmış yıkmıştır. Yakıp yıkmaya kıyamadıklarını da toplayıp götürmüştür. O çağın yasaları buydu denip işin içinden çıkmak isteyenler çıkabilir. Ama bu kimseler Kiros’u lütfen düşünsünler.
Ahameniş imparatoru Büyük Kiros, M.Ö. 539’da Babil ordusunu yenmiş kenti egemenliği altına almıştır. Bundan sonra Babillilere karşı bir söz vermiştir. Şimdi Bu söz, bu yazıt, Kiros Silindiri adıyla Londra’da British Museum’ da sergilenmektedir. Tarihin ilk İnsan Hakları Bildirgesi olarak kabul edilmektedir. Bu yazıt Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesinin de çok önemli bir dayanağını oluşturmaktadır. Kiros gittiği yerleri yakıp yıkmamış egemenliği altına aldığı Babil halkı için artık siz benim ülkemin yurttaşlarısınız. Diğerleri ile eşit hak ve özgürlüklere sahipsiniz. Huzur içinde yaşayınız. Bir yanda bu kitabeyi yazdıranlar diğer yanda parsayı toplayanlar…
14.02.2024
Ali Can Polat