DOSTA VİSKİ
Bir yarışmanın düşündürdükleri:
Soru: Suç ve Ceza’nın yazarı kimdir?
Genç yarışmacımız önce saçlarını düzeltiyor, sonra sesini ayarlıyor, kendinden, yanıtının doğruluğundan emin, sonra hafifçe mikrofona eğiliyor.
Yanıt: Dosta Viski
Yarışmacının güveni ve sesinin tonu yarışma salonunu dolduran seyircileri de etkiliyor.
Yarışmayı yöneten görevli önce alkışların dinmesini bekliyor. Bu yoğurdun ayranı böyle olur dercesine doğru kutusunun içine yeşil kalemle işaretini koyuyor ve yarışmacının kazandığı armağanı açıklıyor.
Şaka yaptığım sanılmasın. Bu sevimli bir soru ve ona koşut sevimli bir yanıt. Bundan çok daha acı, insanın gözlerini fal taşı gibi büyülten yanlışları her gün her yanımızda yüzlerce kez duyuyor, görüyoruz.
Eğer bir toplumda huzur, refah ve kalkınma, ilerleme isteniyorsa öncelikle o toplumu oluşturan bireylerin ağızlarından çıkanı önce kendi kulağı duymalı kaleminden çıkanı da önce kendi gözleri görüp değerlendirmelidir.
Tabiki, tabiki de, bittabi:
Sözcüğün TDK sözlüğüne göre doğru yazılışı tabii ki şeklindedir. Ancak konuşurken tabiki ve bir şeyi hâlâ anlamadın mı dercesine daha da vurgulu olarak anlatmak istediklerinde tabikide veya tabiki de şeklinde söylendiğine üzülerek tanık oluyoruz. Kimisi de tâbiki diyor. (a harfinin üzerindeki işareti uzun okunması için ben koydum) İşte o zaman beynimde düşünmeyi sağlayan laboratuvarda işler karışıyor. Tabii ile tabi (tâbi) kökenleri ve anlamları çok farklı kavramlar oldukları için yalpalamaya başlıyorum ve susmak zorunda kalıyorum. Çünkü söylenmek isteneni tam olarak anlayamadığım için yanlış bir şey de ben söyleyip işleri çorbaya çevirmek istemiyorum.
Tabi (a harfi uzatılarak okunduğunda) Ar tābiˁ تابع birinin peşinden giden, bağımlı anlamlarına gelmektedir.
Arapça tabaˁ/tabāˁa ͭ تبع/تباعة bağlanma, biat etme, hukuk açısından bir devlete vatandaşlık bağlı, onun uyruğunda olmak, tabiiyet demektir.
Tabii sözcüğünün yapay olmayan şeklindeki anlamı konumuz dışındadır. Tabii İlimler vd. gibi.
Konumuz olan tabii sözcüğü doğal, olağan, mantıklı, sağduyuya uygun olan anlamına gelmektedir. Kökeni Arapça tb olup ṭabīˁī طبيعى “tabiata uygun, doğal sözcüğüyle ilintilidir. Sözcük Arapça ṭabīˁat طبيعة “tabiat” sözcüğünden türemiştir.
Tabii sözcüğü aynı zamanda kendi doğası, doğallığının sınırları içinde olan bir başka sözcüğü, yani haddizatında sözcüğünü de çağrıştırmaktadır.
Bunlarla ilintili olarak Farsçadan dilimize giren güçsüz kuvvetsiz hale düşme anlamında bītāb بى تاب bitab sözcüğünü de karıştırmamak gerekmektedir.
Bittabi sözcüğüne gelince o da Arapça bi’ṭ-ṭabīˁ بالطبع doğası gereği, doğallıkla anlamına kullanılmaktadır. Eskiden özellikle dili mürekkep yalamış olanlar çokça kullanıyorlardı şimdi daha az kullanılmaktadır.
İnfaz etmek, tenfiz, yargısız infaz
Halk diline sonradan yerleşen ve giderek birçok resmi görevlinin de yanlış olarak kullandığı sözcüklerden bir tanesi de infazdır. Bir çetenin bir kişiyi öldürmesi olayının “…..bilmem kim, bilmem kimin adamları tarafından infaz edildi, edilmiş” şeklinde anlatımlar yanlıştır.
İnfaz ve tenfiz, tenfiz davası her biri ayrı hukuk terimidir.
İnfaz etmek: Kesinleşmiş bir yargı kararını uygulamak, yerine getirmektir.
Cezanın infazı da aynı şekilde kesinleşmiş mahkeme kararının, ilâmının uygulanması, suçlu sıfatını taşıyan kişinin cezasını çekmek üzere bir cezaevine konulması veya diğer ceza yaptırımlarının o kişi üzerinde uygulanmasıdır.
Devleti devlet yapan üç erk vardır. Bunlar yasama, yürütme ve yargılama hak ve yetkileridir. Bu kural devletlerin anayasalarında kesin sınırlar içinde gösterilir. Bu hak ve yetkilerin devletin dışında bir başka kişi veya kuruluşça kullanılması ve hatta yargılama erkinin devletin başka bir erki tarafından kullanılması söz konusu olamaz. İnfaza konu olan ancak ve ancak bir yargı kuruluşunun belli yargılama usul ve yöntemleri sonucunda verdiği kararlardır. Başka bir anlatımla yargı kararları dışındaki hiçbir karar veya emrin yerine getirilmesi infaz olarak nitelendirilemez. Devlet de infaz işlemini yine önceden belirlenmiş kurallar içinde belli görevlileri aracılığıyla yerine getirebilir. Bir kişinin bir başkası tarafından öldürülmesi veya başka bir ceza ile cezalandırılması hukuksal dayanaktan yoksun olduğu için infaz değil cinayet veya ihkakı haktır. İhkakı hak, hakkı olan veya hakkı olduğuna inandığı şeyi devletin yerine kendisini koyup zor kullanarak elde etmeye kalkışmasıdır. Kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan veya kesinleşmiş bir kararı izinsiz, devletin yaptırma gücünü beklemeksizin uygulayan kişi hukuk önünde haksızdır, suçludur. Eylemi daha ağır bir cezayı gerektirmediği durumda ihkakı hak nedeniyle cezalandırılır.
Halk arasında yargısız infaz olarak adlandırılan eylem adından da anlaşıldığı gibi kendisini yargıç yerine koymak ve kendi verdiği kararı kendisinin uygulaması gibi başla başına bir suçtur.
Hukuk dilimizde bir de tenfiz davası adında bir dava türü bulunmaktadır. Yabancı ülke mahkemelerince kişilerin özel hukukuna ilişkin davalar sonucunda verilen, icra nitelikli hükümlerin Türkiye’de de geçerli olmasını sağlamak amacıyla açılmış davalardır.
Hukuk davaları sonundaki ilamların infazından değil icrasından söz edilir. Bilindiği gibi ilamların veya ilam gibi işlem gören belgelerin icrası yani uygulanıp hakların hak sahibine verilmesini sağlayan ve yasayla kurulmuş icra daireleri vardır.
Vasiyeti tenfiz
Miras bırakan vasiyetini hazırlarken, vasiyetinde yer alan isteklerinin yerine getirilmesi için bir veya birkaç kişiyi vasiyeti yerine getirme görevlisi olarak görevlendirebilir. Bu kişilere “vasiyeti tenfiz memuru” denilir. Vasiyeti tenfiz memurunu sadece miras bırakan atayabilir.
Bu zorunlu açıklamalardan sonra konu başlığına dönersek; infaz edilecek olan ancak ve ancak bir yargı kararıdır. Halk arasında, basında, televizyonlarda ve sosyal medyalarda söylendiği gibi insanlar infaz edilmezler.
Öte yandan infaz sözcüğü dayanağını yasadan almadan bu uygulamaları yapanlara, yasa önünde suç işlemiş olanlara bir güç tanımak veya bir cinayeti hafifletmek amacına hizmet eder. Bu yanlışlığın bir an önce düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ali Can Polat
12.03.2022