ZORLA GÜZELLİK OLMAZ, ZORLA İYİLİK YAPILMAZ

ZORLA GÜZELLİK OLMAZ, ZORLA İYİLİK YAPILMAZ
İster atasözü deyin ister anasözü, yaşanmışlıkların, geleneklerin söze dökülmüş halleri bunlar. Bunlar her kültürde her biri bir roman yazılsa yetersiz kalacak değerde gerçekler, doğrular. Her biri ayrı bir hazine değerinde, kısa ve öz…
Çok az tanıyorsunuz veya hiç tanımıyorsunuz. Haline bakıyorsunuz, acıyorsunuz demeyeceğim ama o şeye bu kişinin bir ihtiyacı olduğunu anlıyorsunuz. Onun yerine kendinizi koyuyorsunuz. Hiç bir yarar, çıkar beklentiniz yok hatta öyle bile yapmıyorsunuz, esasen yapılması gereken budur diyorsunuz kendi kendinize, hemen harekete geçiyorsunuz bildiğinizi sevimli bir anne ya da baba veya bir öğretmen edasıyla anlatıyorsunuz veya elinizdeki ekmeği küçük bir darbe ile bölüyorsunuz ve uzatıyorsunuz.
Göz göze geliyorsunuz, önce heyecanlanıyor sonra endişeleniyorsunuz. Yanlış mı yaptım diye kendinize soruyorsunuz. Zaman geçiyor, kırık dökük bir sesle buyur der gibi yapıyorsunuz. Yüzündeki ifade sizi ürkütüyor. Elini uzatıyor ama avucunu açmıyor. Elinin tersini gösteriyor. Karşınızdaki bir heykel gibi hiç renk vermiyor. O an dünya başınıza yıkılacak gibi oluyor. Yapacak başka şey yok böldüğünü ekmeğin parçalarını yan yana getiriyorsunuz ancak anlattığınız sözleri geri alıp toplayamıyorsunuz.
Yaşama sevinciniz taban yapmış olarak kollarınız iki yanınızda sırtınızın kamburu çıkmış uzaklaşıyorsunuz. Dönüp ne oldu, yanlış bu işin neresinde diye bakamıyorsunuz.
O ünlü söz akla geliyor zorla güzellik olmaz, zorla iyilik yapılmaz…
Karşıdan gelen bir başkasının bakışının üzerinizde gezindiğini anlıyorsunuz. Sanki; sen elini ısırmadığına şükret der gibi…
aCp

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.