“ÜLKENİN ÇİVİSİ ÇIKMIŞ”
NE DEMEK, ANLAMI NEDİR?
Bir ülkede üst düzey yöneticilerin diplomasi dilini bir yana itip kahvehane kabadayısı ağzıyla konuşması, güç bende diyerek halkı ayrıştırıp beğenmediklerine kaba bir dille hakaret etmesi, kendisine yönelik eleştirileri hakaret sayıp derhal soruşturma, kovuşturma açtırması elbette çok ama çok önemlidir. Kanımca bunlardan da önemli olan o toplumda üretim ve tüketim aşamalarında her türlü ideolojik anlayışın ötesinde sistemin sürdürülebilirliği tehlikeye girmişse elimizde, eteğimizde ne varsa silkeleyip harekete geçmemiz gerekir.
Büyük ve anlaşılması zor cümlelere, hatta rakam ve istatistiklere bu aşamada gerek yok. Eğer bir toplumda tarım ve hayvancılıkta, sanayi üretiminde harcanan emeğin karşılığı alınamıyorsa riski çok az olan ihaleci, tedarikçi alıp satan tacir onlardan daha çok kazanıyor ise, halk üretimden soğutuluyorsa harekete geçilmelidir. Eğer bir peçetenin fiyatı basılı bir kitabın fiyatından daha yüksek ise konuşulacak ne kalmıştır?
Böyle bir ortamda kim düşünür, kim yazar? Toplum başkalarının düşündükleri ile yazdıkları, çizdikleriyle yatar kalkar. Özgürlüğünü günden güne yitirir. İçinde bulunduğu kaptaki suyun sıcaklığı ile önce rehavete kapılıp sonra haşlanarak ölen kurbağa örneği akıldan çıkartılmamalıdır.
Bir toplumda liyakat yerine sadakat alınca her şey bozulmaya başlar. Teknede ekmeğin mayası geçer veya fırında yanar.
Eğer bir toplumda sırf rızkımızı artırsın, eksiltmesin diye dua etmesi için din adamlarına 40 bin 60 bin lira aylık verip bu ülkenin rızkını sağlamak için ter ve kanını veren emeğini ortaya koyan işçi, memur, emekli insanlara 10 bin 20 bin lira uygun görüyorsak iş gerçekten kötüdür. Bu için dindarlık, dinsizlikle falan ilgisi yoktur.
Bir toplumda aile bireylerini bile birbirine düşüren, çocuk ile anne babanın birbirlerine güvenlerini yokeden bir ortamda halkın huzur ve refahı asla mümkün olamaz.
İnsanları bir arada tutan dil, din ve soy benzerliğinden çok daha önce birbirlerine verdikleri sözlerdir. Söze güven kalmamış ise kavramlara herkes farklı anlamlar yüklüyor ise hiçbir iyi, güzel ve doğru iş başarılamaz. Toplumda günübirlik çıkarlar peşinde koşulması yıkıcı bir bencilliğe götürür. Hukuk düzeninin bozulması toplumu kaosa, yok oluşa sürükler.
İnsanların tek tek o dildeki kavramların anlamlarını bilmesi, bu anlamlara göre kendileri için değil kendinden sonra gelecek olan ve canımızın bir parçası olduğunu söylediğimiz çocuklarımızın gelecekleri için hareket etmesi gerekmektedir.
İnsanlara entrikaların, ayak oyunlarının getireceği çıkanlardan daha üstün olan şeyin sevgi olduğunu yeniden, bıkmadan usanmadan anlatmamız gerekmektedir. Halkı tasada ve kıvançta birleştirecek işler yapmalıyız.
Ölümüne bir rekabet yerine dayanışma, ortaklaşma, imece ve hakça paylaşmayı sağlamalıyız.
Alınterinin, emeğin en yüce değer olduğu konusunda yapılacak olanlar kültürümüzün bir parçası olarak ortak belleğimizde yaşamaktadır. Onu olduğu yerden alıp ona yeniden hayat vermeliyiz.
Toplumda yerinden oynayan, çıkan çivileri yerine koymamız gerekiyor.
Bu hayal demek çözüm değil çözümsüzlüktür.
Bunun için en doğru yolu bulacağız, yol yoksa yeni bir yol açacağız…
Nazım’ı Kerem gibi şiirini yeniden okuyalım.
aCp