TÜKENMEZ KALEM // ALKOLSÜZ BALIK ÇEŞİTLERİ
Ömür Biter Yollar Bitmez
Yazılar Biter Kalem Bitmez
Bu tümcelerden ilki Türk Atasözleri derlemeleri arasında yer almasa da kulaktan kulağa dolaşıp yaygınlaştıkça, kullana kullana bir atasözü olma özelliğini kazanmıştır. İnsan ömrünün bir gün şu veya bu şekilde sona ereceği ancak yolların, yollarda yürümenin devam edeceği, hiç bir zaman ileriye doğru gidişin sona ermeyeceği anlamını taşır. İnsanın gelip geçiciliğine karşın dünyanın işleyen çarkının durmayacağı, dönmeye devam edeceği vurgulanmaktadır.
Yukarıdaki tümcelerden ikincisini ben uydurdum. Zamanımızın yazma çizme araçlarından biri olan tükenmez kalem, icat olunup seri halde üretilmeye başlamasıyla birlikte, ucuzluğuyla, kolay bulunabilirliği ve pratik oluşuyla günlük yaşantımızda iyice yaygınlaşmıştır. Ucunda bir bilye aracılığıyla aletin kendine özgü borucuğu içindeki koyu kıvamdaki mürekkebi kâğıda düzgün ve yeterli miktarlarda aktarabilen bu tükenmez kalemin bulunuşu düşünüldüğü kadar eski değildir.
İlk kez 1888 yılında ABD’nde deri işleriyle uğraşan John Loud adında bir atölye sahibi hayvan derilerini işaretlemek için benzer bir düzenek geliştirmiştir. John Loud bulduğu bu yeni tekniğin patentini de alıp adına tescil ettirmiştir. Ancak işi ticarete dökmek gibi bir düşüncesi hiç olmamıştır.
Tükenmez kalem, John Loud’un ölümünden yıllar sonra,1938 yılında bir gazetede editörlük yapan Macar Ladislao Biro ve kardeşi kimyacı George Biro bu kalemi geliştirilerek, seri halde üretime başlamışlar.
Dolma kalemin içindeki mürekkebin değiştirmek zorunluğu ve mürekkebin yazı yazılan kâğıda bulaşması, dağılması karşısında daha iyi bir yöntem nasıl olur diye düşünmeye başlamışlar. Biro kardeşler matbaada basım işinde kullanılan mürekkebin çabuk kuruma özelliğini fark ettikten sonra bunun bir kalemde de kullanabileceğini düşünüp denemişlerdir. Bir borucuğun ucuna yerleştirdikleri bilye döndükçe mürekkep kâğıt üzerine kontrollü olarak akmaktadır. Bu şekilde bugün kullanmakta olduğumuz tükenmez, bitmez kalemler yaşantımızdaki yerlerini almış oldular.
Macar Biro kardeşler, buldukları bu kalemi o tarihte tanıştıkları Arjantin devlet başkanı Augustine Pedro Justo’ya göstermişler başkan da onları teşvik etmiş, Arjantin’de böylece ilk fabrika kurulmuş. Chicago’lu Milton Reynolds adında biri, bunları Amerika Birleşik Devletleri’ ne götürüp perakende olarak satmaya başlamış. 1940’larda başkalarının da üretim yapmaya başlamasıyla yeni ürünün kullanımı iyice yaygınlaşmış. Bu arada 2.Dünya Savaşı sırasında ABD Hava Kuvvetlerinde uçuş elemanları tarafından özellikle tercih edilmiş. Nedeni de 3000 metre yüksekte diğer kalem mürekkepleri basınç azalması nedeniyle çabuk boşalıyormuş.
Bu ürüne Fransızlar stylo, İngilizler pen, İtalyanlar penna, İspanyollar, boligrafo ve Almanlar da stift derken bizimkiler düşünmüşler taşınmışlar diğer Avrupa ülkelerinden çok daha anlamlı bir kavram geliştirmişler. Tükenmez Kalem. Bu adın uygun bulunmasının nedeni bu kalemin ortalama üç kilometre uzunluğunda bir çizgi çizebilecek kadar bir yeteneğe, güce sahip olmasıdır. Kaleme bu gizil gücü içten içe çapı ortalama 2-3 mm olan ve yine ortalama 10-12 cm uzunluğunda bulunan bir borucuğa doldurulan, istenen renkteki kıvamlı mürekkep ve borucuğun ucundaki bilye vermektedir.
İnsanımız bu yeni ürüne, hiç mürekkep doldurmadan bu kadar çok yazı yazıldığını gördükten sonra tükenmez kalem demekte pek haksız sayılmaz ama önceki atasözüne biraz haksızlık edilmiş oluyor diye düşünüyorum. Yol ve ömür karşılaştırıldığında ömrün zaman olarak sınırlı, yolun uzunluk olarak sınırsız olduğu veri olarak kullanılmıştır. Burada ise yazının, yazılacak olanın sınırlı kalemin, kalemin içindeki mürekkebin sınırsız olacağı öne çıkarılmıştır.
Ayrıca şunu da söylemeliyiz ki; anlatılmak istenen tükenmeyen kalem değil içinin mürekkebidir. Ama biz daha fazla kafa yormadan kalem için bu sıfatı kullanmışız!
Sanırım söylemek istediğimi anlatabildim ama ben yine de şu açıklamayı eklemiş olayım. Kalemler de başka şeyler gibi eskirler. Kalemler adına ne kadar tükenmez denirse densin, 3 değil 5 kilometre de bir çizgi çizebilsinler yine tükenirler, biterler, ama insanlığın yarattığı kültür ve onun bir ifade biçimi olan yazı, değil 3-5 kilometre, değil 3-5 bin yıl dünya durdukça devam edecektir.
Bütün bunlara karşın Türkçemizin kavram yaratıcılığını ve semantik duyarlığını ayakta alkışlıyorum.
Kalem, kurşun kalem ve dolma kalem ile ilgili konuları bir başka yazıya bırakalım şu tükenmezlere son bir söz daha söyleyelim.
20.11.2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü coronavirus için bir pandemi ilan etti. Bu konunun ayrıntısına uzmanlar girsin. Benim üzerinde duracağım bu konu ile ilgili olarak alınan önlemlerden sadece bir tanesine yönelik olacak. Pandemi kararı ile birlikte bir aşı bulma ve aşılama kampanyası başladı. Aradan geçen 1 yılı aşkın süre içinde aşılama oranının dünyada % 70’ler dolayında olduğu, birçok ülkede 2, 3 ve hatta dördüncü aşıların da yapıldığı bir gerçektir.
Şimdi küçük bir hesap yapalım. Dünya nüfusu 8 milyar, % 70’ i 5,6 milyar eder. Ortalama 2 aşı uygulanmış olsa 11 milyar aşı yapılmış demektir. Bu aşılar tek kullanımlık enjektörler ile yapılmaktadır. Yani 11 milyar enjektör ve onun ambalajı çöpe gitmiştir. Bu çöpler ne olmuştur? Çöp olmadan önce bu enjektör ve ambalajları için ne kadar petrol türevi kullanılmıştır? Bunların havaya, suya toprağa karışması sonucu ekolojik ortamımız ne kadar zarar görmüştür?
Eskiden olduğu gibi şırınga kutularında iğneleri kaynatarak steril etseydik ne olurdu? Bu ülkede verem, sıtma, çiçek, kızamık, trahom vb. aşıları böyle yapmadık mı? Bir sorun oldu mu?
Aynı şeyleri tükenmez kalem için de düşünebiliriz. Sudan ucuz diye bir kez kullanıp atmak yerine biraz daha nitelikli yapmak ve içine mürekkep konulan borucuğu değiştirmek sağlansa, yani bilinen terimi ile kalemler kartuşlu olsa bittikçe kalem atılmayıp sadece kartuş değişse nasıl olur? Belki birileri daha az para kazanır ama dünyamız biraz daha rahat bir nefes alabilir. Birçok gönüllü kuruluşu ve kişiler iyi niyetle toprağa, denize karışmış plastik toplama kampanyaları düzenliyorlar. Dünyayı kirletip temizlemektense kirletmemenin daha ucuz, kolay ve etkili olabileceğini düşünüyorum.
Gelelim fotoğrafını gördüğümüz şu Alkolsüz Balık Çeşitleri’ ne.
Bu levha Kocaeli- İzmit kent merkezinde, İzmit Körfezi sahilinde bir tekne-lokantada yıllardır durmaktadır. Her önünden geçtikçe bir şey yapamamanın ezikliğini duyuyorum. Yukarıda halkımızın kavram yaratmadaki üstün yeteneğini alkışladığımı belirtmiştim. Şimdi bu üç sözcükten oluşan isim tamlaması karşısında ben ne yapmalıyım?
İnsanın ağzından çıkanı kulağı duymalı, elinden çıkan yazıyı da yazan kişinin önce karşısına geçip kendisi okumalı diye düşünüyorum.
Balıklar ikiye ayrılıyorlar: 1-Alkollü balıklar 2- Alkolsüz balıklar.
Lokantada müşteriye içkili veya içkisiz yemek servisi yapmak lokanta sahibinin bileceği bir şey ama balıkları alkollü veya alkolsüz diye sınıflandırmak kimsenin hakkı değil.
Dilimizi bu zavallılıktan kurtarmak zamanı geldi, geçiyor.
Ek: 1 fotoğraf
Ali Can Polat
23.02.2022