TOPLUMSAL YAŞANTININ KİLİT/TEMEL TAŞI GÜVEN DUYGUSUDUR
Yarın güneşin doğacağını bilirsiniz, buna inanırsınız. Gün ağarınca böyle, tam böyle olmasa da buna benzer bir manzara ile karşılaşacağınızı düşünürsünüz, bunu beklersiniz.
Primatlıktan insanlığa evrilmemizle birlikte diğer insan türdeşlerimizle yaptığımız sözleşme doğadaki bu işleyişe benzer veya ona koşuttur. Bu sözleşme zaman içinde kıdım kıdım genlerimize işlenmiş, benliğimizin, kimliğimizin irili ufaklı arketiplerini olmuşturmuştur.
On binlerce yıl öncesinde mağaranın girişinde yaktığınız ateşin başında iştahla beslenmenizi sürdürürken avladığınız hayvandan koparıp bir parçayı o ava katılmamış veya ava gidip eli boş dönmüş birine uzatıp ikram ettiğimizde o kişinin yüzündeki kasların küçük değişimlerini gördünüz mü veya anlamlı, anlamsız gırtlağından çıkardığı o sesleri duydunuz mu?
O anda yaptığınız imzasız sözleşmeyi anımsadınız mı?
Birisine bir şey verirken veya onu bir yırtıcının saldırısından korurken yarın o da bana aynı şeyi yapar, yapacaktır umudu bu görünmez sözleşmenin bir başka yüzüdür.
Ne var ki; bu güzelim sözleşme ” ben ” ve ” benim ” kavramlarının öne çıkmasıyla bozuldu. Elimizde bulunan ve ihtiyacımızdan fazla olanı israf edip başkasına vermemeyi veya başkasının elindekini zor kullanarak ya da hile ile kapmayı, çalmayı hüner sandık.
Bir yanda arketiplerimizden yükselen o kutsal ses bir yanda yaşanan hayatın çirkinlikleri bizi derin bir açmaza sürüklemektedir.
İnsan topluluklarının temel taşı güven duygusudur. Bu duygu benzer olaylar karşısında benzer tepkiler vermek veya beklemektir. Bunu sağlayabilen toplumlar barış, huzur ve refah içinde yaşarlar. Bu güven duygusu yoksa kötülüklerin sonu gelmez. Toplum acı içinde kıvranır durur.
Yazının başlığındaki temel/kilit taşı dediğimiz şey tarih öncesi dönemlerde kabaca tabu olarak belirlenmiştir. Bunu izleyen dönemde ise dinler ortaya çıkmıştır. Bunların hepsinin özünde belli kuralların uygulanmasını sağlama düşüncesi vardır. Bu kurallara uymamanın yaptırımları bu dünyada ölüme kadar uzanan ve ölümden sonra var olduğu söylenen ahiret düşüncesinden kaynaklanan cehennemde yanma cezalardır.
Antik Yunanca’da ve Latince’de bu kurallar nomos olarak adlandırılmıştır. Daha sonra bu kurallar bütünü kendi arasında yasa, gelenek, görgü vb. bölümlere ayrılmıştır. Bu kurallara aykırı davranışların yaptırımları toplumsal yaşantıdan o kişi veya kişileri uzaklaştırmak veya o hak ve özgürlüklerini kısıtlamaktır. Kuralların uygulanmasını sağlamak için insanlar birçok kurum da geliştirmişlerdir. Bu kurumlar işleyişi denetleyecek ve gerektiğinde sözü edilen yaptırımları uygulanacaktır.
aCp