SINCERE – Sine Cera

SINCERE – Sine Cera

Her şeyin başında içtenlik, yani samimiyet, yani sözle eylem arasında, öz ile biçim arasında bir uyum geliyor. Bunu bizim büyükler dürüst ol, “ya olduğun gibi görün veya göründüğün gibi ol” şeklinde ifade etmişler. Latin dünyasında bir adım daha ileri giderek pacta sunt servanda yani herkes sözünün hizmetindedir demişler. 
Bu gün batı dillerinde, Fransızca ve İngilizcede bir sözcük var. Sincère, sincere .. İçten samimi, özü sözü bir anlamında.

Sözcüğün etimolojisine baktığımızda sincère, Sine (siz veya sız eki) ve cera (balmumu) sözcüklerinin birleşmesinden oluştuğunu görmekteyiz. Zaman içinde söyleye, konuşa bu şekli almış, yani sincère olmuş.
(Without wax) . Siz de benim gibi, eminim, eğer daha önceden incelemedinizse bu balmumu da nereden çıktı diyeceksiniz.

Eski Anadolu’da, Hellas’da, daha sonra da Roma’da heykel çok üzerinde durulan bir uğraştı. Bir heykel yaptırmak, hele hele de kendi heykelini yaptırmak ve sonra o heykeli uygun bir yere dikmek, diktirmek çok önemliydi. Kim istemez ki; evinin girişinde kendinin veya eşinin bir heykeli olmasını? Varsıl, varlıklı insanların bu isteklerini karşılamak için de her kentte, kasabada heykelciler türemişti.

Aynı şekilde mutfakta yemeğin pişmesi için tencereler çok güzel biçimlerde aşçıların hizmetine verilmesi gerekiyordu. Öte yandan zeytinyağının ve şarabın da saklanması ve bir yerden bir yere taşınması için amforalara gereksinim duyuluyordu. Her halkın, her yörenin amforası bir başkasına benzemezdi. 
O zamanda da iyi ustalar, kötü ustalar vardı.

Heykeller genel olarak mermerden yapılırdı. Mermer doğası gereği damarlı bir maddedir. Ayrıca işlenirken veya oyulurken çatlayabiliyordu.
Açıkgöz mermer ustaları, seramik ustaları bu durumda çatlağı balmumu ile kapatıyordu. Ne yazık ki o heykel veya seramik kap kacak güneşi veya ateşi görünce, balmumu eridiği için çatlak ortaya çıkıyor, dolayısı ile o amfora, tencere veya heykel değerini yitiriyordu. Heykel delik deşik ve çatlak, tencereler de su, yağ amforalarda ise zeytinyağı ve şarap kabın dışına çıkıyordu.

O zamanlar patent marka diye bir şey yoktu. Kulaktan kulağa iyi usta kötü usta adını duyurabiliyordu. Bu yüzden ustalar ürettiklerini satabilmek, değeri kadar paraya satabilmek için “bu mallar Sine Cera, Sine Cera” diye bağırırlardı. 

Bu gün bir seramik veya camın çatlak olup olmadığını anlamak için işaret parmağımızla tıklatmamız o günlerden bize kalmış. 
Zaman içinde bu sözcüklerin kullanım alanları da genişlemiş, iki sözcük birleşerek sincère, sincere şeklini almış.

Demircilerde, kuyumcularda da bir söz var. Sine cera’ nın benzeri “foyası çıktı” şeklinde. Kusurun kapatılması anlamında.

Ahilik geleneğinde “pabucun dama atılması” olarak ifade edilen ve günümüze kadar gelen bir özdeyiş var. Uygun tarzda, uygun malzeme ile pabuç yapmayan ve sözünde durmayan esnafın cezalandırılması söz konusu olduğunda pabuç dama atılır ve kimse o pabuç yapıcısından alış veriş yapmazmış.

Bir de dilimizde takiye diye Arapçadan misafir gelen bir sözcük var. Bu sözü daha çok politikacılar kullanıyor. Takiye sözünün bu bağlamda ne anlama geldiğini düşününce keşke o ahilik geleneği bu alanda da devam etseymiş diyoruz.
 

C:\Users\tosh\Documents\Downloads\sine cera-1.jpg http://photos1.blogger.com/blogger/3555/3028/1600/statue.jpg C:\Users\tosh\Documents\Downloads\sine cera-2.jpg C:\Users\tosh\Documents\Downloads\sine cera 3.jpg

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.