SEN ŞİMDİ KRALİÇE’ Yİ BIRAK 9 EYLÜL COŞKUSUNA BAK
Bir kısmımız kendi anasının ölümüne “hak, Allahın emri…” deyip acısını en aza indirirken, sağlığında ana abalarının ziyaretlerine gidip hallerini hatıralarını sormak güçlerine, zorlarına giderken, onların bir ihtiyaçları var mı diye düşünmezken dünyanın en büyük emperyal gücünün temsilcisi, sembolü 96’sında öldü diye vah vah, daha gençliğinin baharındaydı, gençliğine doyamadan gitti. Yazık oldu, yaşasaydı daha neler görecek, ne güzel şapkalar giyecekti diye dövünmekte, gözyaşlarını silmek için iki çift mendil siparişi vermekteler.
Hanımlar ve beyler size bir çift sözüm var. Hafıza ı beşer nisyan ile maluldür sözünü kanıtlamak, o deyişe bir örnek oluşturmak zorunda değiliz.
Topraklarında güneş batmayan bu imparatorluk denen şey Hindistan’dan Jameika’ya Yeni Zelanda’dan Afrika’ya, Amerika ve Kanada’ya kadar dünyanın her yerinde kurulmuş bir sömürü düzenidir. Ghandi’yi, Mandela’yı unuttuk mu?
Unuttuk ise Eduarda Galiano’yu tekrar okuyalım.
Çanakkale savaşını unuttuk mu? Unuttu isek Gelibolu ve diğer yerlerdeki şehitlikleri tekrar gezelim. Bize Sevr’i dayatan onlar değil miydi?
İstanbul’u işgal edenler İngilizler değil miydi?
Yunan ordularını Anadolu içlerine kadar süren Türk sözünü tarihten silmeye azimli olanlar İngilizler değil miydi?
Kraliçe’nin 15 başbakanının biri de Churchill di. O kişi ki verdiği kararlarla onbinlerce Türk insanının ölümüne neden olandır. Kraliçe’den daha çok eli öpülesi annenin ağlamasına neden olanlar onlardır. Diğerleri de onlardan geri kalmadılar.
Bugün 9 Eylül 2022 Kurtuluş Savaşının ve İzmir’in kurtuluşunun, savaşın kesin zaferle sona erdiği günün 100. Yılı.
Biz kraliçenin ölümüne yas tutacağımıza kendi zaferimizi kutlayalım.
Elbette ölüme sevinmeyiz. Ama 9 Eylül’ü unutup bir sömürücü ulusun sembolü öldü diye gözyaşı da dökemeyiz.
Artık herşeyi yerli yerine koyma zamanı geldi.
Şu anda çok daha ciddi ve yaşamsal işlerimiz var. Bu arada Kraliçe ve onun temsil ettiği ülkenin özellikle politik ve diplomatik başarılarının altında yatan nedenleri de öğrenmek ve bazılarını öğrenmek ihtiyacımız var. Dün kaleme aldığım Real Politik başlıklı yazımın okunmasını öneririm.
Zafer Bayramımız ve İzmir’in emperyalist sömürülen kurtuluşunun 100. Yılı kutlu olsun.
***
REALPOLİTİK
Kraliçe ölmüş ya da hortlamış bunu bir yana bırakalım biz kendimize, kendi ülkemiz gerçeklerine bakalım.
Önümüzde çok önemli bir seçim var. Nedenleri şu ya da bu, çok derin bir ayrışma olduğu su götürmez bir gerçek. Kutuplar birbirleriyle uzlaşmaz bir çelişki içinde.
Bu durumda kutuplarda toplananlara düşen bir ödev var. Duygularıyla, inanageldikleri düşüncelere göre değil realpolitiğe göre kararlarını vermeleri.
Realpolitik, herhangi bir ideale veya kurama bağlanmaksızın tamamıyla mevcut gerçeklere uyum sağlayarak amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmak anlamında kullanılan Almanca terimdir. Realpolitik kelimesi bir dış politika kavramı olarak İngilizce ve Türkçe de dahil olmak üzere tüm dillere geçmiştir.
Bu kavram yalnızca dış politikada değil iç politikada da geçerlidir.
Yukarıda sözünü ettiğim kutuplar duygularını ve bugüne kadar doğru olarak kabul ettikleri düşünceleri bir yana bırakmak zorundadırlar.
Kutuplardan birisi bu günkü cumhuriyeti yıkıp yerine şeriat hükümlerinin uygulandığı, ekonomide emperyal dünya düzeni ile uyumlu liberal, İslami bir başkanlık rejimi istiyor. Diğer kutuptakiler ise laik, demokratik, çoğulcu, ekonomide daha kamucu, parlamenter bir rejim istiyor.
Her iki tarafın da eğer isteklerine ulaşmak gibi bir düşünceleri varsa en hassas şu iki konuda, (din) ve (milliyet) gibi kavramlarla ilgili düşüncelerini gözden geçirmeleri zorunludur. Yapılacak bir yanlış karşı tarafa istediği sonucu altın tepside sunmak olacaktır.
Örneğin Millet Cephesi bir CB seçmek istiyorsa asla ve asla HDP oylarını yok saymamalıdır. Bu ittifakın kazanabilmek için bu oylara ihtiyacı zaruridir. HDP’nin dışlanması seçimi % 100 kaybetmek demektir. Bu nedenle 6’lı masa kurmaylarına hayati bir sorumluluk yüklenmiştir. Aynı şekilde HDP de bu noktada alınganlık gösterir ise varlık nedenini kendi elleriyle ortadan kaldırmış olacaktır.
Cumhur Cephesine gelince en başta kaybettiği güveni yeniden kazanmanın varsa yollarını aramalıdır. Din ve milliyet araçlarını daha fazla kullanmanın oylarını artırmadığını ve aksine tepkiyi büyüttüğünü görmelidir. HDP oylarını basit ve artık herkesin ezberlediği yöntemlerle lehine çevirebileceği yanılgısından kurulmalıdır. Ekonomide irrasyonel, inatçı kararlardan vazgeçmelidir. Baskı ve yasakları en aza indirmelidir. Yeniden parlamenter sisteme doğrudan veya dolaylı bir geçiş sinyali yakmalıdır. Aksi halde kaybetmeye devam edecek ve marjinalleşecek sonrasında da hesap vermek zorunda kalabilecektir.
Olası seçim tarihinin 23 Nisan ile 21 Mayıs arasında olabileceği de düşünülmelidir.