RAMAZAN, BAYRAM VE RAMAZAN/ŞEKER BAYRAMI KAVRAMLARI ÜZERİNE

RAMAZAN, BAYRAM VE RAMAZAN/ŞEKER BAYRAMI KAVRAMLARI ÜZERİNE :

RAMAZAN

Ramazan/Ramadan Arapça rmḍ kökünden gelmektedir. 
Ramaḍān رمضان İslam öncesi yıllarda Arap dünyasında Temmuz/ Ağustos aylarına karşılık gelen ayın adıdır. İslami ayların da dokuzuncusudur. Arapça ramaḍ رمض  kuru sıcak demektir. Ramazan / رمضان / Yanma, sıcak olma/Oruç ayı, en saygın ve değerli kabul edilen aydır.

Arap harflerinden d (dı) z olarak okunur. Bu yüzden onlar ramadan biz ramazan deriz. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca ve Almanca’ da da bu sözcüğün yazılışı ve okunuşu ramadan şeklindedir.

Şemsettin Sami’nin Kâmûs-ı Türkî’ sinde (s.525) Ramazân sözcüğünün Arapça olduğu belirtilmekte ve “şuhûr-i Arabiye’nin dokuzuncusu ki; şerîat-ı İslâmiyye’de oruç ayıdır” açıklaması yapılmaktadır.

Larouusse : Ramadan/ Mois de l’année musulmane consacre au jeûne, Müslümanların oruç tutmaya adanmış ayı tanımlaması yapmaktadır.

BAYRAM:

Orta Farsçada paδrām ve aynı anlamda Orta Asyalı, Soğdcada patrām yazımı ile neşe, huzur, mutluluk, sessizlik durumunu anlatmak için kullanılmıştır ve pati- (geri, tekrar) ve rāma- (sükûn, barış ve mutluluk) sözcük köklerinin birleşmesi ile oluşmuştur. Farsça rām رام itaatkâr, evcil, iyi huylu, mutlu = Avesta’da rāman- huzur, sükûn = Sans rāma राम aynı anlamındadır. Ünlü Ramayana Destanı.

Kudatgu Bilig içinde de padram sözcüğüne rastlamaktayız.

Bayram sözcüğü batı dillerine de geçmiştir. Redhouse English-Turkish Dictionary (s.66) Bai.ram/ bay’ram sözcüğüne yer vermiş, bayram özellikle Kurban ve Şeker bayramları açıklamasında kullanmıştır.

Fransızca’da aynı sözcük diğer Franızca sözlüklerin yanında kullanılmaktadır. Nom des deux grandes fêtes musulmanes qui se célèbrent pour l’une après le Ramadan, pour l’autre soixante jours plus tard. Petit et grand Baïram.
İtalyanca, İspanyolca, Almanca vb. Batı dillerinde de aynı sözcüğe bairam yazılışıyla rastlamaktayız. Batı dillerine bu sözcüğün ne zaman ve nasıl girdiği konusunda bir bilgiye ulaşamadım.

Meraklıları için söylemek gerekir ise Kur’an’da “bayram” adı geçmemektedir. Bayram yerine zinet/ziynet günü ifadeleri yer almaktadır. Bayram sözünün karşılığı da “عيد” “ıyd’ tir. Sözcük Kürtçeye de eyd olarak girmiştir.

İslam Ansiklopedisinde bayram sözcüğünün etimolojisine ilişkin açıklamalar da şöyledir: Kâşgarlı Mahmud’un tesbitine göre kelimenin aslı Farsça beẕrem/beẕrâm (بذرام/بذرم) olup “sevinç ve eğlence günü” demektir ve beyrem/bayram telaffuzu Oğuzlar’a aittir (Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 263, 484; III, 176). Steingass’ın sözlüğüne beẕrâm imlâsıyla aldığı ve “çok neşeli yer” şeklinde açıkladığı (Dictionary, s. 166), Doerfer’in ise Farsça’ya Eski Türkçe’den geçtiğini söylediği (TMEN, II, 384-385) kelimenin etimolojisi yapılamamış, hangi dilden geldiği ve tam anlamı bulunamamıştır. Ancak Farsça’da her zaman görülebilen ẕ/z (ز/ذ) değişimi (bk. Steingass, s. 556) göz önünde tutulduğunda kelimenin aslının Farsça olması ve beẕ(m)râm şeklinde tahlil edilmesi muhtemel görünmektedir. Sözlüğü okurken (z) yerine (m) değil de (d) okunuşu olabileceği tarafımdan düşünülmüştür.

Türk ve İslam topluluklarında özellikle bayram günlerinde doğmuş olan erkek çocuklarına Bayram adı verildiğini biliyoruz. Belki de yeni doğmuş olan çocuğa bu adın verilmesinin nedeni çocuğun ömrü boyunca bayram sevinciyle yaşaması istenmiş olduğundandır. Türkiye’de 2022 yılında Bayram ismini kullanan 136.118 (erkek) kişi bulunuyormuş. Ancak bayramlarda doğmuş olan kız çocuklarına niçin bayram adı verilmediği sorusu düşündürücüdür. Necmi/Necmiye örneğinde olduğu gibi Bayram/Bayramiye de olabilirdi ama Bayramiye adı kullanan yoktur. Varsa da ben duymadım.

RAMAZAN/ RAMADAN BAYRAMI – ŞEKER BAYRAMI:

Bu bayramın adı Arapça: عيد الفطر Îdü’l-Fitr, Farsça: عید فطر Îd-ı Fitr’ dır. Bizde ise bu bayrama Şeker veya Ramazan Bayramı denir.

İslam âleminde, oruç tutma ayı olan ramazanın ardından üç gün boyunca kutlanan dinî bir bayramdır. Hicri takvime göre onuncu ay olan şevval ayının ilk üç gününde kutlanır. Bayramdan önceki gün de arife günüdür.

Hemen her yıl oruç ayının başlangıcı ve bayramın ne günü başlayacağı değişik ülkelerde hep tartışma konusu olmuştur. Bunun nedeni kameri takvim ile güneş takvimi arasındaki farklılıktan kaynaklanmaktadır. Değişik ülkelerde din işleriyle görevli kimi kişiler ramazan veya şevval ayının başladığı günü birbirlerinden farklı şekillerle hesap etmektedirler. Kimilerine göre oruca başlanması için ayın, ilk hilal haliyle göründüğü gün esas alınmaktadır.

Kamûs-ı Turkî’ ye göre: îd-i fıtr = Ramazan Bayramıdır. Fıtır oruç açma, oruç bozma anlamına gelen bir sözcüktür. Zekât-ı fıtr’dır. Zekât İslam inancında her yıl servetten ödenen sadaka anlamındadır. Kökeni Arapça zakâ, Aramca zakuta’dır. Liyakat, kıymet ve değer anlamlarına gelmektedir. Zekât nedir sorusuna Din İşleri Yüksek Kurulu şu yanıtı vermektedir: Zekât, dinen zenginlik ölçüsü kabul edilen miktarda (nisap) mala sahip olan kimselerin Allah rızası için muayyen kişilere vermesi gereken belli miktarı ifade eder. Zekâtın farz olması için şartlar; malların nisaba ulaşması yanında nâmî (üreyici/artıcı) olması, sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, bir yıllık borcundan ve aslî ihtiyaçlardan fazla olmasıdır.

Nisap, zekâtla yükümlü olmak için esas alınan zenginlik ölçüsüdür. Bu ölçü, altında 20 miskal (80.18 gr), devede 5, sığırda 30, koyun ve keçide 40 adettir.
Bu açıklamadan anlaşılan zekâtın toplumsal ihtiyaçların karşılanması için değil Allah’ın rızası için verilmiş olduğudur. DİYK bu yazısında zekâtın kimlere verileceğini ve başka özelliklerini de anlatmaktadır.
Diyanet İşleri Vakfı İslam Ansiklopedisine göre fitre صدقة الفطر Ramazan ayının sonunda gücü yeten Müslümanın ödemekle yükümlü olduğu sadaka şeklinde açıklanmaktadır. Ansiklopedide fitre ve zekât için açıklama şu şekilde sürmektedir: Sözlükte “yaratmak, icat etmek; kesmek, yarmak, ikiye ayırmak” mânalarına gelen fatr kökünden türeyen fıtr kelimesi oruca son vermeyi, orucu açmayı (iftar) ifade eder. Bundan dolayı ramazan bayramına îdü’l-fıtr denildiği gibi ramazan ayını yaşamanın, onun mükâfat ve bereketinden faydalanmanın bir şükran belirtisi olarak verilen sadakaya da sadakatü’l-fıtr (sadaka-i fıtr) veya zekâtü’l-fıtr denilir. Bu tamlama kısaltılmış olarak fıtra ve Türkçe’de fitre şeklinde kullanılmaktadır. Diyanet İşleri başkanlığı her ramazan ayında geçerli olacak şekilde fitre tutarlarını hesap edip ilgililere duyurmaktadır.

Bu açıklamalara göre oruç ayı olan ramazan ayının sonu zekât veya fitrelerin verilmesi, Allah’ın rızasının kazanılmasıdır.

Bayram sabahı kılınan bayram namazı oruç ayının salimen ve huzurla bittiğinin ifadesidir. Kurban bayramı sabahındaki namaz da aynı anlamdadır.

Bayramlara başkaca bir anlam verilmesi daha başka yerlerde aranmalıdır. Bayramların başkaca işlevleri, başka gereksinimleri karşılayıcı özellikleri de bulunmaktadır.
Bayramlar elbette toplumsal yaşantıda çok önemli yeri olan günlerdir. Bayramlar yalnıza Müslümanlara da özgü değildir. Müslümanlar için Şeker ve Kurban Bayramları, Yahudi toplulukları için, Pesah, Hannuka, Shabbat, Hristiyanlar için Noel ve Paskalya Bayramları hep aynı amaçla, inananların inançlarını tazeledikleri günlerdir. Diğer inanç topluluklarında ve hiç inanmayanlarda da benzer günler vardır. Örneğin, Dionysos şenlikleri, değişik adlar altında kutlanan ve kutsal değerleri öne çıkaran Nevruz şenlikleri, Lupercalia festivalleri gibi. Bu uygulamalara, Maya, Aztek, Keçua ve Aymaralarda, Aborjin ve Maorilerde de rastlayabiliyoruz. Afrika’nın derinliklerinde yerli şenlikleri, Omo ve Timkad festivalleri yapılmaktadır.

Bayramların bu dinsel, geleneksel dayanaklarını da aşan toplumsal bir gerçeği daha vardır. Bu da topluluk halinde yaşamanın kurallarına olan saygının o topluluğu oluşturan bireylerce doğrulanmasıdır. Ortak yaşama kuralları demek o topluluğu oluşturan kişilerin birbirlerine duyduğu saygı ve sevgidir. Birbirlerine olan yükümlülükleri, birlik ve dayanışma duygularıdır. Bu günler sevinçlerin paylaşıldığı günler olmuşlardır.

Elbette zaman içinde toplumun sosyoekonomik ve sosyokültürel yapısının değişmesi sonucunda bayram ve festivaller de anlam değişikliklerine uğramışlardır. Bu bayramlar artık günlük yaşamın sıkıcılığından bir kaçış, bir tatil fırsatı olmaya başlamıştır. Bu değişiklikleri o duyguların zayıflamasından çok değişen üretim ve tüketim ilişkilerine ve bu yeni yaşam tarzının insanları zorlamasına bağlamak belki daha doğru olacaktır. Toplumun yöneticileri de aldıkları kararlarla bu yeni uygulamaları özendirmektedirler. Örneğin bayramlar nedeniyle tanınmış olan tatilleri hafta tatilleriyle birleştirmek gibi. Bu karar ve uygulamalarla güdülen amaç insanların daha uzun süre bayram yapmaları değil, daha uzun süre tatil yapmaları ve bu yolla da turizm sektöründe bir hareketlilik sağlanmasıdır. Ama görünen o ki; iç turizmden çok bizim insanımız dış turizmi canlandırmaktadırlar.

Bayram kutlamalarına gelince; daha çok küçüklerin büyüklere giderek ellerini öpmeleri ve saygılarını bu yolla ifade etmeleri anlaşılmaktadır. Bu şekilde yapılan kutlamalarda büyükler de küçüklere bazı armağanlar vererek onları sevindirmektedirler. Bayram günleri öncesinde çeşitli hazırlıklar yapılır, bunların başında evlerin temizliği gelir. Bayram yemeği ve tatlılar yapılır. Çocuklara bayramlıklar alınır. Topluca yenen bayram yemeğinden sonra herkes birbiri ile öpüşerek, sarılarak veya tokalaşarak bayramlarını kutlarlar. Bayramlarda kırgınlıklar unutulur, küsler barıştırılır. Yeni bir sayfa açılmaya çalışılır.
Ayrıca bu bayramlarda mezarlıklar ziyaret edilerek ölen büyüklere de saygılar sunulur. Anılar tazelenir. Onlar için dualar yapılır.

Değişen toplumsal ilişkilerle birlikte aile ve akraba bireylerinin oturdukları kentlerin birbirlerinden coğrafi uzaklıkları da eklenince artık bir araya gelme, birlikte bir şeyler yiyip içme şeklindeki kutlamalar da değişmektedir. Eskiden böyle günlerde, insanlar birbirlerine telgraf ve posta kartları gönderilirken şimdi görüntülü-görüntüsüz telefonlarla ve sosyal medyalar aracılığı ile bayramlarını kutlama yoluna gidiyorlar.

Bayram kutlamaları için birkaç kavram kullanılmaktadır. Bunlar: Bayramınız kutlu olsun, Şeker veya Ramazan (Kurban) bayramınız kutlu olsun, Bayramınız mübarek olsun vb.
Bayramın mübarek olması ne demektir, ne anlama gelmektedir. Bunun için önce mübarek sözcüğünün anlam ve kökenine bakmak gerekmektedir.

DİV İslam Ansiklopedisi mübarek sözcüğünün (المبارك) maddî ve mânevî açıdan hayır getirip artarak devam eden anlamında bir sıfat olduğunu belirtmekte ve kökenindeki bereket sözcüğü içinde çeşitli dinlerde dua, âyin ve ibadetlerle elde edilmeye çalışılan bolluk, genişlik, hayır ve saadet anlamlarında dinî bir tabir ifadesini kullanmaktadır.

Mübarek, aslı Arapça olan mubārak مبارك sözcüğü brk kökünden türetilmiştir. Bereket, kutlu, kutsanmış, kutsama, bereket duası etme anlamlarına gelmektedir. Arapça aynı kökten mubāraka ͭ مباركة sözcüğü bulunmaktadır. Doğrusunu söylemek gerekir ise brk sözcüğünden Arapça ḳudsī قدسى z “kutsal, aziz” kavramına nasıl ulaşıldığı benim için önemli bir soru olmaya devam etmektedir. Bereket sözü ile aziz, saygıdeğer kavramları arasında bir bağ kurmakta zorlanıyorum. Aynı şekilde tebareke sözcüğü de aynı kökten yani brk kökünden türemekte Tebâreke mübarek oldu, mukaddes ve münezzeh oldu, yüceldi anlamlarında kullanılmaktadır. Benim düşüncem bir yana ortada bir gerçek var o da mübarek sözcüğünün bir anlamının da kutlu anlamına geldiğidir. (Tebareke Kur’an’da 9 ayetten oluşan bir cüzün de adıdır.) Müteberrik de (Bereket’ten) mübarek sayılan, teberrük eden, uğurlu anlamlarını ifade etmektedir. Dolayısı ile bayramın bereketli olması bir anlam ifade etmemekte bayramın kutlu olsun anlamı daha anlaşılır olmaktadır. Belki de Arapçanın bu girdabının dışında en güzel kavram kutlu olsun şeklindeki kalıptır.
Asıl olan bir başkasının bayram sevincine katılmak ise sözcüklerin pek bir anlamı yoktur ama etimoloji yönüyle irdelenmesi de gerekmektedir. Her nedense dinsel referansları Arapça olan veya o dile özenenler mübarek sözcüğünü, laik düşüncelere yakın olanlar da kutlu sözcüğünü uygun bulmaktadırlar.
Öte yandan insanların bir ay süren oruç ibadetlerinin sonunda niçin bayram yaptığı da toplumda ciddi bir kesim tarafından sorgulanmaktadır. Ramazan ayı kutsal ve hayırlı bir ay olduğuna göre bu ibadetin bitişine bayram yapılması bir çelişki olarak görülmektedir. Bitti kurtulduk şeklinde değil de sağlıkla bitirebildik şeklindeki düşünce kanımca en doğru olanıdır.

ŞEKER BAYRAMI MI RAMAZAN BAYRAMI MI?

Bu bayram konusunda toplumda en çok tartışılan şeylerden bir tanesi de adının ne olduğudur. Toplumun bir kesimi Ramazan Bayramı, bir kesimi de Şeker Bayramı kavramlarını uygun bulup kullanmaktadırlar.
Ramazan bayramı diyenler bu bayramı niçin Ramazan ayı içinde değil de bittikten sonra Şevval ayı içinde yapmaktadırlar. Bu soru yanıt beklemektedir. Bunun uygun açıklaması yukarıda yapılmıştır.

Bayramın adının Şeker Bayramı olduğunu söyleyenler. Bu bayramda bayramlaşma sırasında şeker veya şekerle yapılan yiyecekler sunulduğu için bu adın verildiğini ileri sürmektedirler.

Bir görüşe göre de şeker sözcüğü Arapça şükür, şükr sözcüğünden alınmadır ve şrk kökünden türetilmiştir. “Şükür” ve “şeker” sözcükleri eskiden Osmanlı döneminde de kullanılan Arap alfabesine göre şrk harfleriyle yani “şın-kef-rı” ile yazılmaktadır. Aynen tarık ile tarak sözcüklerinin trk harfleriyle yazıldığı gibi. Yazıda geçen bu sözcüğün “şükür” mü yoksa “şeker” mi olduğu sözün gelişine göre okunup öylece anlaşılmaktadır.

Daha sonraki yıllarda bu eksiklik, bu kusur harekelerle, üstün ve esirelerle giderilmeye çalışılmıştır. Anadolu halkının hançeresine iyd-i fıtr sözcüklerinin söylenişi yabancı, telaffuzu zordur.

Arapça yazılmasıyla da, okunmasıyla da sorunludur. Yukarıda açıklamaya çalıştığımız okuma hatası halkın bu bayrama şükür bayramı yerine şeker bayramı demelerine neden olmuştur. Eğitim ve öğretime, toplumsal yaşamda iletişime ve bilişime uygun olmayan bu alfabenin yerine Latin alfabesinin alınıp dilimize uygun harflerle desteklenmesine de işte bu yanlışlıklar, yanlış yazma ve okumalar neden olmuştur.

Hicretin ikinci yılı ili birlikte oruç ayının bitmesiyle bayramlaşma geleneği de başlamıştır. İnsanlar, özellikle Arapça konuşmayanlar oruç yükümlülüğünü yerine getirdik, getirebildik, Allah’a şükürler olsun, anlamında bu bayramı Şükür Bayramı olarak adlandırmışlardır. Şükür sözcüğü de zaman içinde şeker sözcüğüne dönüşmüştür.

Tartışmanın burasında bu bayramın adının ne Ramazan Bayramı ve ne de Şeker bayramı olmadığı anlaşılmaktadır. Eğer özgün adı isteniyorsa bu ad Fitre Bayramıdır. Arapça söylenişiyle Îdü’l-Fitr’dir.

Oruç ayı boyunca iftarlık olarak veya yemekler sonrasında baklava ve benzeri şekilde şeker ve şekerlemeler ikram edilmesi çok eskilere dayanmamaktadır. Çünkü şeker dediğimiz maddenin mutfaklarda bolca kullanılması bizim coğrafyamızda bile çok eski değildir.

Şeker veya sakaroz olarak bildiğimiz, organik bir kimyasal olan bu madde çoğu yiyecek ve içecekte kullanılan tatlı ve çözünür karbonhidratların genel adıdır. Çoğu bitkide bulunur ama şeker kamışı ve şeker pancarı içinde bolca bulunur. Dünya’daki şekerin %70’i şeker kamışından üretilir. Son 40-50 yıldır sanayinin ve yiyecek sektörünün gereksinimi olan şeker mısır şurubu ile karşılanmaya çalışılmaktadır. Şekerin insanlar tarafından bulunuşu M.Ö. 8. yüzyıla kadar geriye gitmektedir. Ancak bunun bollaşması mutfaklara girmesi ve ticarete konu edilişi çok eski değildir. Örneğin, İngiltere’de 16. ve 17. yüzyıllarda uzak doğudan getirilen ve ancak aktarlarda bulunabilen ve ilaç gibi kullanılan bir üründü. İngilizlerin Afrika Gine’si vb Batı Afrika kıyılarındaki ülkelerinden Porto Riko ve Küba gibi yeni kıtanın verimli topraklarına taşıdıkları şeker kamışı bitkileri zamanla çok büyük plantasyonlarda kölelerin gücü kullanılarak bolca yetiştirilmiş ve Avrupa’ya götürülmüştür. Eskiden aktarlarda satılan ve kullanılması (ilginçtir) kadınlara yasaklanan şeker daha sonraları Arap’ın yağı bol bulduğunda yaptığı gibi İngilizler de etin üzerine döktükleri sosun içine bile karıştırılmaya başlanılmışlardır. İlerleyen yıllarda şeker İngiliz İmparatorluğunun bir güç simgesi ve vazgeçilmez bir dış satım ürünü olmuştur.
Bu konular üzerine Sidney W. Mintz tarafından Sweetness and Pover – The Place of Sugar in Modern History adıyla yazılmış çok ayrıntılı bir eser bulunmaktadır. Bu çalışma Şükrü Alpagut tarafından Şeker ve Güç – Şekerin Modern Tarihteki Yeri adıyla dilimize çevrilmiştir.
Konuyu bağlamından koparmamak için bu mükemmel incelemeye yollamada bulunmakla yetineceğim. Şeker konusu gerçekten de başlı başına incelemeyi gerektiren bir konu. Ben bu eserden önce kısa bir bölümü buraya alacağım ve Şeker Bayramı ile bağıntısını kendi düşüncemi bir iki cümle ile anlatmaya çalışacağım. MS 1040 yılında Mısır’ı ziyaret eden İranlı gezgin Nasır-ı Hüsrev, sultanın Ramazan’da 73.300 kilo şeker kullandığı-hazırlattığı şölen sofrasında, şekerden koca bir ağacın dikili olduğunu ve daha başka gösterişli büyük şeylerin yer aldığını- bildiriyor. El Guzuli de (ö.1412) halifenin düzenlediği kutlamayı dikkate değer bir dille anlatırken, bütünüyle şekerden yapılmış bir caminin bulunduğunu ve eğlenceler sona erdiğinde bu camiyi yemeleri için dilencilerin çağrıldığını bildiriyor. ( s. 145-146)
Dilenciler değil ama camiden çıkan, büyük olasılıkla bayram namazından çıkan cemaatin bu cami şeklinde yapılmış görkemli ve gösterişli heykelin minberini, mihrabını veya minaresini kopartıp kopartıp yedikleri düşünülebilir.
Şükür mü yoksa Şeker bayramı mı derken bu neşeli öyküyü anımsadım. Bu gelenek birkaç bayram sürmüş ise ahalinin bu bayrama şeker bayramı demesi de büyük bir olasılıktır. Öyle sanırım ki; bu yaklaşım da diğerleri kadar değerlidir.

Bayram yüzlerin güldüğü, insanların birbirlerine sevgi ile baktıkları günlerdir. Adına ne derlerse desinler bayramlar yaşantımızdan eksik olmasın. İnsanlar bayram olarak belirlenen günlerde, ister bayram kutlasınlar isterse tatil yapsınlar. Bu onların bileceği bir iştir. Tadı ister şeker tadında ister başka bir tatta olsun, yeter ki; gönüller sevgi ve saygı ile dolsun.

Ali Can Polat
04.05.2022

 

 

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.