P H A E T H O N
Fantastik bir yolculuğa çıkıyoruz. Öyle Ay’a, Mars’a falan değil uzayın daha da derinliklerine giriyoruz. Mythos’ların bize verdiği enerji ve coşku ile yola çıkıyoruz. Bu yolculuğun tehlikeleri var mı, var. Tehlike var ama merakımızı gidermekten, öğrenmekten geri durmak hiç yok.
Phaethon’dan söz ediyorum. Türkçemizde biz ona fayton veya payton diyoruz. Fayton için sözlüklerimize göre bir veya birden çok atın çektiği, dört kişinin oturacağı yerleri olan ve körük şeklinde bir de gölgeliği bulunan bir gezinti arabası tanımları yapılıyor. Arabayı kullanan kişiye de f/paytoncu diyoruz. İstanbul’da başta Büyükada olmak üzere Prens Adaları’nın bir simgesi olan faytonlar, atlarına kötü bakıldığı, hor kullanıldığı öne sürülerek kaldırıldı. İyi mi yapıldı? Ona evet demek biraz zor. Atların yaşama ve varlıklarını sürdürme alanı Adalardaki bu taşımacılık işiydi. Şimdi faytonculuk sona erdirildi ama atlar da müzelerdeki yerlerini almak üzere yola çıkmış oldular. Yorgan gitti kavga bitti anlayışı ile bu sorundan kurtulduk! Oysa yorganı pireden arındırabilirdik. Atlara daha sağlıklı yaşam koşulları sağlayabilirdik.
Neyse, biz dönelim konumuza: F/payton sözcüğü bize Batı dillerinden geçmiş. İngilizcesi phaethon, Fransızcası da phaéton’dur. O dillerdeki bu sözcüğün kökeni de E. Yunanca φαεθών (faethón) dur.
NOT: İnce uzun, iki tüyle ayırt edilen çok uzun kuyruklu kırmızı, sivri gagalı tropik bir deniz kuşu var ama o bizim konumuzun dışında kalıyor. Ancak bu adın bir kuşa verilmiş olması ve kuşun da hayli yükseklerden uçuyor olması ilginç.
Önce Phaéthon’un öyküsünü özetleyen şiiri birlikte okuyalım.
PHAETHON
Birinin bittiği yerde öteki
İki bilardo masası sanki
Üzerlerine serilmiş
Ütülü, gergin, masmavi kadife
Masmaviliklerin kesiştiği yerde
Gözlerim kamaşıyor
İçime sonsuzluk hissi doluyor
Bir ikindi böyle hayallerle
Rüzgârın peşi sıra
Güz gazellerinin hüznü ile
Savrulup dururken
Çakılların, kumların üzerinde
Minik dalgaların arasında
Bir yunusun sırtında
Sevgili arkadaşım Hermiyas
Göründü
Bir göründü bir kayboldu Hermiyas
Gözüm ikiz maviliklerde
Uçsuz bucaksız mavilikler
Bir ucundan tutuştu şimdi
Yangın büyüyor
Masmaviliklerin birleştiği yerde
Babam Helios
.
Güçlü, kuvvetli, yakışıklı babam
Ateş saçan atlarını coşturmuş geliyor
Sarı saçları altından
Her bir teli bir ok, bir mızrak ucu gibi parlak
Korkularımı atıp cesaretimi toplayarak
Kimselerin, değme tanrıların bile
Yapamadığını yaptım
Koştum peşinden
“BABA” dedim
“OĞLUM” dedi
Nefesimi tuttum, gözlerimi kapadım
Sevinmişe benziyordu
Dile benden bir şey dedi
“Kutsal Styks ırmağı üzerine sözümdür”
Dileğini yerine getireceğim dedi
Yüreğim kafesinden çıkmak isteyen
Bir kuş gibi pürtelaş
Ölümlü olduğumu bilerek
Baba, dedim
“Bugün arabanı ben süreceğim”
Ama, dedi babam
Ama, bir kez söz vermişti babam
Dileğimi yerine getirecekti
Ama dedi, koca Zeus bile istemedi bunu benden
Ama dedi, yolun deniz, dere, tepe
Yalçın kaya
Bin bir canavar arasında…
Atlar ise azgın mı azgın
Ölümlüydüm ama ölümü düşünemezdim
Atlarla, arabanın parlaklığı aklımı almıştı
Sonunda benim güçlü isteğim
.
Babamın endişelerinin üzerine çıktı
Babam arkaya, ben öne oturduk
Şimşek gibi fırladık
Rüzgârlarla yarıştık
Altımızda Ida, Olympos
Upuzun Nil…
Atlar hızlarına hız katıyordu
Saçlarım omuzlarımı dövüyordu
Ben duymuyordum, babam bağırıyordu
Nereye gideceğimi, nasıl gideceğimi değil
Daha ne kadar hız yapacağımı düşünüyordum
Zeus bile korkmuş
Dur demek için önce şimşeklerini
Sonra da yıldırımlarını yolladı üzerime
Vuruldum
Düştüm, Eridanos’un serin sularına gömüldüm
Kıyıların ağaçları arasından naiadlar
Özden, üveyden ablalarım, kardeşlerim
Geldiler, mezarımı yaptılar, yasımı tuttular.
Öldüm ama babamı buldum
Babamın arabasına bindim
Yasımı tutun ama, üzülmeyin bana.
Yapmasaydım pişman ölürdüm
Yaptım pişman olmadan öldüm
Benim adım PHAETHON.
(Her Telden Şairane Şiirsellikler s. 131…)
Açıklamasına geçmeden önce bu mythosta sözü edilen bazı isim ve kavramları sıra ile kısa kısa anlatalım.
Phaethon: Öykümüzün başkahramanı, Güneş tanrısı Helios’un oğlu.
Hermiyas: Ege denizinin güzel kıyılarından biri Iasos’da 11 yaşlarında yetim kalan Hermiyas annesiyle birlikte sakin bir yaşam sürmektedirler. Bir yaz günü arkadaşlarıyla birlikte oynarlarken sevinçle denize dalarlar ancak hava bozar ve artan fırtına, kabaran deniz Hermiyas’ı açıklara doğru sürükler. Diğer çocuklar sahile kaçışırlar. Ancak Hermiyas’tan hiçbir iz yoktur. Günlerce köy halkı yas tutar, gözleri umutlu hiç ara vermeden denizi tarar. Umutların bittiği bir gün sahile bir yunus gelir kumların üzerine serilir, kalır. Yunusun üzerinde Hermiyas’ın cansız bedeni vardır. Başta anne olmak üzere herkesin yüreği dağlanır.
İşte bu olayın anısına büyükçe bir heykel dikilir. Büyük bir yunusun ve onun sırtında Hermiyas.
Helios: Güneş tanrısı. Her sabah doğudan arabasıyla güneşi çeker getirir, her akşam batıya götürür. Okeanos kızı Klymene ile birlikteliğinden Phaethon olmuştur. Helios Klymene yi bırakıp gitmiş ama Phaethon’un Helios’un oğlu olduğu dedikodusu hep yayılmıştır. Phaethon da sürekli babasını aramaktadır.
Styks: bir Okeanos kızı olup bize bir yer altı ırmağı olarak görülür. İnsanlar gibi tanrılar da yemin ederler, söz verirler. Sözlerinde durmazlar ise onun cezası çok ağırdır. Helios da Styks üzerine yemin etmiştir.
Zeus: Onu anlatmaya gerek yoktur. O tanrılar tanrısıdır.
İda: Kaz dağlarının antik çağlardaki adı. Helen Mitolojisinin en kutsal dağıdır.
Olympos: Sözcüğün aslının Sümerce olabileceği öne sürülmektedir. Zeus’un ve diğer tanrıların zaman zaman toplandığı ve biz dünyalılar hakkında kararlar aldıkları yüksek dağ tepesidir. Çok yerde Olympos vardır ama en ünlüsü İda Dağı’dır.
Nil: Mısır’ın yaşam damarı olan nehirdir.
Eridanos veya Eridanus: E Yunanca: Ἠριδανός. Mitolojide adı geçen bir ırmaktır. Roma’lı air Vergilius’un Aeneas adlı destansı şiirinde yer altı tanrısı Hades’in ırmaklarından birisi olarak anlatılmıştır. Günümüzde Baltık Denizinin olduğu yer olarak gösterilmektedir. Şiirde de sularının serin olduğu vurgulanmıştır.
Naiadlar: Su ve orman perileridir. Eridanos’un serin sularında Phaethon’u karşılamışlardır.
Phaethon sadece bir heyecanlı öykünün kahramanı olmakla kalmıyor. Onun olaylar karşısındaki tutum ve davranışları günümüze kadar geliyor. Başta eğitimciler olmak üzere hepimize ışık tutuyor.
Şiirde de üzerinde durulduğu gibi Helios’un kendi babası olduğunu öğrenmek isteyen bir delikanlı var. Baba tanrıdır. Hem de tanrılar arasında sözü en çok dinlenen bir tanrı, güneş tanrısı.
Phaethon’da iki güzel duygu birbiriyle yarışmaktadır. Biri babasına kavuşmak diğeri de babasının sayesinde iyi yaşamak.
Phaethon her çocuk gibi babasına imrenmekte onun yaptığı işi, işleri yapmak ve onun gibi olmak istemektedir.
Phaethon acemi bir delikanlıdır. Atlar ise vahşi. Phaethon babasını razı ettikten sonra işin coşkusuna kapılıyor. Babasının uyarılarını unutup gidiyor. Atlar hızlandıkça, rüzgâr uzun saçlarını savurdukça aldığı haz artıyor. Hızına hız katıyor. Hız ve haz kol kola giriyor öz denetim aygıtı çalışamaz hale getiriyor.
İşin içine Zeus giriyor. Bin yıllar öncesinde babasını yenip kaosun yerine getirdiği düzenin bozulmasından endişe duyuyor. Şimşeklerini, yıldırımlarını Phaethon’un üzerine salıyor. Baba Helios ölümsüz ama oğul Phaethon ölümlü.
Phaethon Eridanos’un serin sularına gömülüyor. Su perileri, orman perileri, naiadlar onun cansız bedenini sudan çıkarıyorlar. Cenaze töreni düzenliyorlar.
Phaethon ölümlü olduğunu bile bile bu tehlikeyi göze almıştır.
Phaethon pişman değildir. O bu işin başında babasını bulmuştur. Onun için bundan daha büyük kazanç ne olabilir?
Phaethon en güzel sözü en sonunda söylüyor.
Yapmasaydım pişman ölürdüm.
Yaptım pişman olmadan öldüm diyor.
Konu benim gibi birçok kişinin, düşünürün, müzisyenin de dikkatini çekiyor. Fransız besteci Camille Saint-Saëns bu mitolojik ögeleri senfonik bir şiirde topluyor.
Senfonik şiir kısa bir girişten hemen sonra atların dörtnal koşuları ile ritmik bir motif başlatıyor. Trompet, cesur ve tanımı zor bir görkemle bu temanın içine giriyor. Daha sonra korkutucu sesler çıkıyor ardı ardına ortaya. Ve müzik daha fazla korku ve heyecana neden oluyor. Kaygılar da artık doruktadır. Sonra, Saint-Saëns ‘ın notaları bir süre durulur ama yaklaşan felaketin sessizliği uzun sürmez. Kornolar ikinci bir temada karşımızda beliriverir. Çalkantılı olayların arasında Zeus’un şimşeklerinin keskin seslerini flütler duyurur. Sonra bir düşme ve kaçınılmaz son. İkinci temaya nymphelerin ağıtları ve ırmağın sesleri eşlik ederler. Finalde giriş teması bir kez daha duyulur ama artık o görkemden bir şey kalmamıştır. Zeus’un iradesi ve İda’nın yasaları geçerliğini bir kez daha kanıtlamıştır.
Belki de Phaethon’un yukarıda anlatmaya çalıştığım büyüsüne kapılmış olacağım ki; Adalarda faytonların elektrikli olmasını içime hiç sindiremedim.
Camille Saint-Saëns’ın Phaethon adını taşıyan (Opus.39) bu senfonik şiirini (1873) bu youtube linkine tıklayarak dinleyebilirsiniz.
Saygılarımla…
Ali Can Polat
03.03.2022