ÖRTMENİM
Genç adam o gün işyerinde yapacağı işlerini erken bitirmişti. Hava çok güzeldi, her zaman olduğu gibi yine evine gidecekti. Evi işyerine yürüme uzaklığındaydı. Herhangi bir taşıma aracına binmektense bu güzel bahar havasını, çiçek kokularını içine çeke çeke yürümeyi seçti. Geniş parkın yollarında acelesiz, sakin adımlarla yol alıyordu. Dayanamadı, cebinden telefonunu çıkardı, kamerasıyla birkaç tane yeni açmış çiçek fotoğrafı çekti.
İlerde üç kişilik ahşap bir oturağın üstünde bir başına oturan yaşlı bir adam gözüne ilişti. Kalınca, kahverengi cilalı bastonu oturağa üçüncü bir ayak gibi uzanmıştı. Yaşlı adamın belinin kamburu ve bir de gözlüğü dikkat çekiyordu. Yaklaşınca yaşlı adamı tanır gibi oldu. Adımlarını sıklaştırdı, heyecanlanmaya başlamıştı. Yaşlı adam, kafasında hiç yaşlanmamış olan sevgili öğretmeninden başkası değildi.
Elini ellerinin içine almak istedi, “beni anımsadınız mı” dedi. Yaşlı adam pek oralı olmadan “hayır, siz kimsiniz” dedi.
Hiç kuşkusu kalmamıştı, bu kişi yıllar öncesinde kendisine büyük bir kapı açmış olan öğretmeniydi.
Bu duygu içinde öğretmeninin iki elini acıtmak pahasına da olsa aldı, iki elinin arasında sıktı ve “örtmenim…” dedi.
Ne kadar çok büyümüşsün, sen şu benim “küçük, karaca oğlanım” değil misin, dedi. Sarıldılar, bir süre öylece kaldılar, yaşlı adam delikanlı çok sıkıyorsun, nefes alamıyorum dedi.
Sonra söyle bakalım okulu bitirdikten sonra neler yaptın, şimdi ne işler yapıyorsun?
Genç adam, bu soruyu ben de sizin gibi öğretmen oldum diye yanıtlarken gözlerinin içi gülüyor, yüzünde çiçekler açıyordu.
Yaşlı adam senin de benim gibi öğretmen olmana çok sevindim dedi.
-Söyle bakalım, seni öğretmen olmaya yönlendiren neydi, niçin öğretmen olmak istedin?
– Öğretmenim, bana siz esin kaynağı oldunuz. Sizin gibi olmak için öğretmenliği meslek olarak seçtim.
– Doğrusu merak ettim…
Delikanlı söylemek istediklerini sıraya sokar gibi kısa bir an durdu ve sonra arka arkaya anlatmaya başladı.
Aynı sınıfta benimle birlikte öğrenci olan bir arkadaşım o gün elinde yeni, ışıltılı bir saatle okula gelmişti. O saati çok beğenmiştim, gözüm kalmıştı. Saatin benim olmasını, o saatin ondan çok benim kolumda daha güzel duracağını düşündüm. Gözümü saatten alamıyordum. Masasının üzerinde unuttuğunu fark ettim ve hiç zaman kaybetmeden onu aldım cebime koydum.
Aradan çok zaman geçmemişti, arkadaşım saatinin koyduğu yerde olmadığını, kaybolduğunu söyleyerek öğretmenimiz olarak size şikâyette bulundu. İşler hiç düşündüğüm gibi olmamıştı. Planım suya düşmüştü.
Sonra siz sınıfın kapısını kapattınız ve ayağa kalkarak ortada bir çember oluşturmamızı, hepimizin ellerini havaya kaldırmamızı istediniz. Söylenenleri hepimiz aynen yaptık.
Daha sonra da siz hepimizin ceplerini tek tek aradınız.
Sonunda saat bulundu.
Saat benim cebimdeydi.
Tüm öğrencilerin ceplerinin tek tek aranması bittikten sonra gözlerimizi açabileceğimizi söylediniz.
Saati arkadaşımın masasına olması gereken yere koymuştunuz.
Öğretmenim, o gün siz beni ve başka bir kimseyi azarlamadınız, dövmediniz, ahlak dersi vermediniz. Hiçbir ceza vermediniz. Hiçbir şey olmamış gibi dersimize kaldığı yerden devam ettiniz.
Saati kimin çaldığı hiç ama hiç kimse öğrenemedi.
O gün, o gün benim onurumu sonsuza dek kurtardınız. O gün benim için yaşadığım en utanç verici gündü.
Ama o gün, ben olmaktan çıkıp siz olmaya karar verdiğim gün oldu.
Okudum, ben de sizin gibi bir öğretmen, sizin gibi bir eğitmen oldum, olmaya çalışıyorum.
Sayenizde gerçek bir eğitimcinin ne yapması gerektiğini anladım.
Yaşlı öğretmen:
Evet böyle bir olayı anımsadım, çalıntı saati bulmak için gerçekten de herkesin cebinde arama yapmıştım.
Ama doğrusunu söylemem gerekirse seni anımsayamıyorum.
Çünkü ben de bakarken gözlerimi kapatmıştım.
İŞTE eğitimin, öğretmenliğin ilk ve en önemli kuralı budur. Amacınız eğitmek, bir şeyleri düzeltmek ise o zaman karşındakini aşağılamayacaksınız, hor görmeyeceksiniz, anlamakta gecikti, anlamadı diye bağırıp çağırmayacaksınız ve sabırlı olacaksın ve öğrenciyi seveceksiniz.
Günümüzde öğrenci her türlü bilgiye çağımızın gelişkin teknolojileri sayesinde parmak uçlarının küçük dokunuşları ile rahatça ulaşabilmektedir. İnsanın önünde akan bilgi seli varken öğretmenin yapabileceği çok fazla bir şey bulunmamaktadır. Onun yapabileceği bu teknolojiyi kendi kuralları ile daha çok kullanmasını göstermekle sınırlıdır.
Ancak öğretmenin hiç eskimeyen ve yerine bir başka seçeneği konulamayan bir ödevi daha vardır. Eğitim. Eğitimin de pedagojinin de kendine özgü özellikleri ve bilimsel ve çağdaş kuralları bulunmaktadır. Yalnızca öğrenci ve öğretmen olarak değil tüm toplum olarak eğitimin önemini ve değerini bilmemiz ve yükseltmemiz gerekiyor.
Not: Bu öykü belki birçok kişi tarafından değişik yöntemlerle birçok kez anlatılmıştır. Benin tüm yaptığım okuduklarımdan, duyduklarımdan aklımda kalanları derleyerek yeniden kaleme almaktan ibarettir. “Maarif Modeli” gibi bir topluma yapılabilecek ihanetlerin en büyüğü karşısında çağdaş, bilimsel eğitimin önemini ve değerini gündemde tutmak amacını taşımaktadır.
İkinci olarak dilimizdeki kavramları yalnızca bilmek de yeterli değildir. Bu kavramların içlerini doldurmak ve kavramları içselleştirmiş kuşaklar yetiştirmek çok önemli olmaktadır. Bu işlemlerin en kolay ve en güzel yöntemi ise yaşanmış öykülerden örneklerler vermektir. Bu yöntem ile edinilecek bilgiler daha uzun süre akılda kalabilir.
Saygılarımla…
06.06.2024
Ali Can Polat