ÖLMEZOTU  @  DIVINE IMMORTAL

ÖLMEZOTU  @  DIVINE IMMORTAL

 

Bodrum-Gümüşlük’ te 2000 yılında yazlık bir ev satın aldık. Bu evin son eksikliklerinin giderilmesi ve bahçe düzenlemesi işlerinde bize yardımcı olan, buranın köylülerinden, Bodrum’un  bir yerlisi Gülsün, evin yapımı tamamlanıp yaşanır hale geldikten sonra bize eşi “Pala” ile birlikte hayırlı olsun, sağlıkla oturun demeye geldiler. Gelirken kendine göre ev görümlüğü armağanlarını da almayı unutmamışlardı. Bu armağanlar arasında bir de, bir tutam çiçek vardı. Eşime uzattı, bacım bunu evin kapısının üstüne, görünür bir yere as dedi. Elindeki bu kurumuş ama göz alıcı parlak sarısından bir şey kaybetmemiş olan bu çiçek buketine baktık, olur dedik… O devam ediyordu, bunun asılı olduğu kapıdan içeri yılan girmez, o eve de nazar değmez dedi. Bu çiçek  “uzun ömür, sağlık, bolluk ve bereket getirir”  dedi.
Tabi, çok sevindik. Onu evimizin güzel bir köşesine koyduk, orada uzun bir süre evde durdu. Zaman içinde biraz tozlanıp yıpranınca onu doğaya,ait olduğu yere geri verdik.

2013 yılı yazında Gümüşlük Klasik Müzik Festivali’mizin 10. yıl konserlerinin Gümüşkaya’ da bulunan Myndos Antik Taşocağında yapılması kararlaştırıldı. Konser öncesi, daha henüz gün batmamıştı,  elimde fotoğraf makinesi ile etrafı dolaşıyordum. Başımı kaldırdığımda kayaların taşların arasında o otu, onun bana göz kırpan çılgın sarı renkli çiçeklerini gördüm. Doğrusu çok uzun zamandır görmediğim bir dostumu görmüş gibi heyecanlandım, elimi uzattım, elini sıktım. Dudaklarıma götürdüm, öptüm..Kokladım..

O sitenin yöneticisine sordum bu otun, bu çiçeğin adı nedir diye bir yanıt veremedi. İlk kez görüyorum dedi. Oysa yolunun üzerinde yüzlercesi rüzgar eşliğinde gün boyu dans edip duruyorlardı.

Ertesi gün, yani cumartesi günü Turgutreis’ de kurulan  halk pazarına gittiğimizde tezgâhlarda çeşitli otları, kurutulmuş, çiçekleri yaprakları görünce, dayanamayıp tezgahtaki satıcıya sordum. O da beni bir başkasına gönderdi.. Nihayet  o kişi bana bunun adını söyledi. Adı sarı solmaz imiş… Evet hem sarı idi ve de hiç solmuyordu. Güzel isim dedim. O da yılan eve girmesin diye kapıya asıldığından söz etti. Nazarlık olarak da kullanıldığını sözlerine ekledi. Satıcı devam etti. Bunun bir başka adı da  ” ölmezotu” dur dedi. Bu ad daha da güzeldi.. Çiçek aradan yıllar, yıllar geçiyor ama ilk tazeliği ile duruyordu.  Elbette çok, çok sevindim. O gün tüm yorgunluğum geçti, kuş olsam aralıksız bir saat şakırdım.

Ölmezotu bu ad kafamın bir köşesine takıldı. Acaba başka bir anlama geliyor muydu, bu çiçeğin başkaca bir özelliği var mıydı? Ölmezotu çok iddialı bir ad veya sıfat…

Bitkimizin bilimsel adı Helichrysum Italicum. Asteraceae papatya ailesinin bir çiçekli bitki. Bazen yapraklarının kuvvetli kokusundan dolayı köri bitkisini andırsa da köri ile ilgisi yoktur. denir. strawflower ve immortelle adları ile de anılmaktadır.  Dilimizdeki adlarını da yukarda yazmıştım. Akdeniz çevresinde kuru, kayalık veya kumlu zeminde yetişiyor. Sapları tabanında odunsu ve boyları  680 santimetreye kadar ulaşabiliyor.  Sarı çiçek kümeleri temmuz-ağustos aylarında görülmektedir. Çiçekler toplandıktan sonra renklerini korur ve kurutulmuş çiçek olarak aranjmanlarında kullanılıyor,.

Parfümlerde ise fiksatif olarak kullanılır, kokusu yoğun.

Akdeniz Rivyerası dediğimiz İtalya’nın kuzey batı ve Fransa’nın güney sahillerini görmemiştik. Bir eylül ayında  gördük. Keyifli bir geziydi.
Yolumuz Aix en Provence’ a, Avignon’a ulaştı. Dura kalka seyahat ediyoruz. Sokaklarda avaare avare dolaşır, buraların  “yavaş şehir” keyfini içimize güzel bir koku gibi çekerken bir arkadaşımız Türkiye’den bir arkadaşının kendisine bir parfüm sipariş’i verdiğini, bize kendisinin eşlik edip edemeyeceğimizi sordu. Elbette dedik. Hemen köşedeki bir parfümeri, kozmetik dükkanına girdik. Girer girmez ne göreyim… Bizim sarısolmaz, ölmezotu….Başköşeye yerleşmiş, o bildik tavrıyla  içinde bulunduğu seleden bana göz kırpıyor. Benden küçük bir çığlık yükseldi. Çocuk gibi sevinmiştim. Elime bir tutam aldım. Acaba Fransızlar buna ne ad veriyorlardı? En iyisi, en kestirmesi tezgahtaki satıcı kıza sormak diye düşündüm ama gerek kalmadı elimdeki çiçek buketinin üzerinde  “Immortelle”  diye yazıyordu.. Tahmin edeceğiniz gibi benim ağzım kulaklarımda… Eee dedim, bu kıza benim bu ota Türkçe’de ne ad verildiğini anlatmam lazım. Öyle de yaptım. Benim söylediklerimi öyle güzel tekrarlıyor, öyle güzel telaffuz etti ki!

Dükkanda sağa sola baktım, lavanda ve bizim ölmezotu adeta yarışıyordu. Bu dükkan Fransız  L’occitane firmasının bir satış merkezi imiş.

Satıcı kızdan ve bana verdiği küçük bilgi notlarını sizlerle paylaşmak isterim.
L’Occitane en Provence firması Olivier Baussan tarafından 1976 yılında Fransa’da kurulmuş.  

 

Bu bitkiyi 15-16 yıl kadar  önce bir Korsikalı işadamı keşfetmiş, daha doğrusu bu bitkiden özüt elde etmiş, ettirmiş ve adına tescil ettirmiş.
Ölmezotu ürünleri krem, losyon, parfüm, sabun vb. giderek bu firmanın en gözde olmuş. Firma ününü ölmezotu ile yapmış.

“Divine Immortelle”  denmesinin nedeni anti aging özelliği olmasından , özellikle ciltte gençleştirici tonik özelliğinden, en azından yaşlanmayı geciktirdiğinden kaynaklanıyormuş.  Kutsal, ilahi ölümsüzlük gibi bir şey.
Firma o kadar iddialı ki;  İlk kullananların bile kendilerinde % 25 önemli değişiklikler olduğunu  söylüyor.

Bu bitkinin esansından kremler, losyonlar, parfümler vb. ürünler yapılıyormuş. Her biri ölüme, yaşlanmaya meydan okuyan iddialarla alınıp satılıyor. Hiç de öyle ucuz değil.

L’occitane Firması dünyanın dört bir köşesinde satış merkezleri kurmuş. Türkiye’de İstanbul’da , Yalıkavak Marina’da  ve daha birçok yerde şubeleri var.  Çalışan eleman, işçi sayısı, şube sayısı ve elde edilen ciro dudak uçuklatacak kadar büyük.

Bunları görüp okudukça Bodrum’lu Gülsün bacıyı anımsadım. Biz bu bitkinin yılanı kovan özelliği olduğuna , asılan yerde insanları nazardan esirgeyeceğine inanmışız, kendimizi inandırmışız. Ama elin oğlu aynı otu, benim gözlemime göre biraz daha az gösterişli olan bu otu almış, tarımsal üretimini yapmış, kimyasal işlemlerden geçirmiş parfümeri, kozmetik sanayisinde  kullanmış, ekonomiye bir değer kazandırmış.

Yaz aylarında Bodrum Gümüşlük sahiline gelirseniz sizi Tavşan Adasından önce karşılayacak olan balıkçı lokantalarıdır. Lokantalarda aşağı yukarı her masada bu çiçeklerin kurutulmuşundan bir top, bir buket görürsünüz. Son 5-6 yıldır bu masaların ayrılmaz bir parçası oldu.

Anadolu insanı bu bitkiye Fransız bilim adamları gibi ölmezotu adını vermesi bir rastlantı değildir. Anadolu’muzda ve batılı ülkelerin birçoğunda bu ot ve otun çiçeği  ilaç ve güzellik maddesi olarak kullanılmış.  Bu ad belki de yüzyılların, bin yılların bilgi birikiminin bir sonucu olarak bize kadar ulaştı.  Benim merakımı zorlayan bir başka konu da doğu ve batı kültürleri hayli farklı olmasına karşın aynı anlamda iki sözcük eşzamanlı olarak nasıl kullanılagelmiş? Acaba, batı mı doğudan aldı, doğu mu batıdan aldı? İşin kolayını düşünmek sanırım daha kolay. Anadolu batı ile doğunun ortasında… Halkın diline, folkloruna, otantik yaşamı içindeki  her şeye dikkat etmemiz, onların bize paha biçilmez bir kültür mirası olduğunu unutmamamız gerekiyor.

 

 

 

 

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.