NARKISSOS ve METAMORPHOSE

NARKISSOS ve METAMORPHOSE

Uyandı birden derin uykusundan
Ete kemiğe büründü yeniden
Durgun suyun kıyısından
Çayırların çimenlerin arasından
Kaldırdı başını, baktı uzaklara
Uzaktaki mor dağlara…
Kulağında o ses
E k h o o o
Topladı olanca gücünü
Haykırdı dağlara, bir daha
E k h o o o
Bulunmalı o ses
Çalmadık kapı bırakmadı, yoruldu
Sonunda dayadı sırtını bir yaşlı çınara

Çıkageldi tunç toynaklı, altın boynuzlu Kyrenitis
– Nedir derdin söyle bana
Dedi, kuyruğunu sallaya sallaya
– Kim gönderdi seni bana
– Ida’nın tepesinden geldim
Kıskanç Hera bağışladı, sonunda
Selam yolladı efendim Artemis sana
Dedi, öyle olmaz aç biilaç
-İşte zeytin, işte elma, işte üzüm
Ye iç kanlan, canlan…
Önce utandı, sonra baktı
Kyrenitis’in parlayan boynuzuna
Durgun sudaki güzel yüzü geldi aklına
Kulağında hiç durmadan çağıran o ses
E k h o o o

İkisinden biri, ikisinden biri dedi
Ya o yüz … Ya o ses…

Yetti artık dedi, söyleyin Teiresias’a
Ben artık kendimi bilmek isterim

Kyrenitis onu sırtına aldı
Zeus’un şimşekleriyle yarıştılar
Dağları tepeleri aştılar
Zephyros, ılık imbat
Ellerinin yumuşaklığı saçlarının arasında

Sözümdür dedi Narkissos
Hayalimi onun tenine giydireceğim
Durgun suya değil çağlayanlara koşacağım

Haber salın hem Dionysos’a, hem Apollon’a
Çalınsın dithyramboslar, söylesin bakkhalar
Çağırın tüm tanrıları, tüm tanrıçaları
Kephisos, Liriope tanığımız olsunlar

Sevgilim Ekho’ya dünyanın en güzel çiçeğini verecek
Ona dünyanın en güzel düğününü yapacağım.

27.03.2017

 

NOT:
Narkissos: Nergis çiçeğine adını veren mitoloji kahramanı
Kyrenitis: Artemis’in geyiği
Artemis: Avcı tanrıça
Ekho: Eko, yani yankıya adını veren mitoloji kahramanı
Liriope: Su perisi Nymphe soyundan bir güzel
Kephissos: Irmaklar tanrısı
Zeus: Baş tanrı
Hera: Zeus’un eşi
Dionysos: Şarap tanrısı
Apollon: Işık tanrısı
Zephyros: Batı rüzgârlarının tanrısı, sevgilisi Chloris/Flora’ya çiçek vererek özür dilemişti
Teiresias: Yanılmaz kör kahin
Dityrambos:
Dionysos’un onuruna söylenen ve dans edilen eski bir Yunan ilahisi
Bakkhalar:
Antik Yunan’da tragedya ve şarap tanrısının Dionysos’un kadın müritleri
Ida: Kaz dağlarının antik çağlardaki adı
Olympos: Ida dağının tepesinde Zeus ve diğer tanrıların oturdukları yer

* Narkissos: Çok bilinen bir söylencedir ve nergis çiçeğine de adını vermiştir, işte o öykünün kahramanıdır Narkissos.
Onun öyküsünü ilk ve en güzel anlatanlardan birisi Latin şairi Ovidius’ tur. Dilimize bu trajik öykü Can Yücel’in çevirisi ile kazandırılmıştır. Narkissos ırmak tanrısı Kephissos ile Liriope adlı su perisinin oğludur.  Yanılmaz kör bilici Teiresias anne ve babaya çok güzel bir erkek çocukları olacağını, kendine, kendi yüzüne ve bedenine bakmaması halinde çok uzun bir hayat süreceğini müjdeler. Narkissos doğmuş, büyümüş ve artık olanca gençliği ve güzelliği ile ormanlarda, su kıyılarında dolaşıp durmakta, avcılık yapmaktadır.

Ekho ise yaptığı dedikodu nedeniyle cezalandırılmıştır. Bir daha asla konuşamayacak bir su perisidir. Yine bir Olympos söylentisine göre Zeus su perileri ile felekten bir gün çalmaya karar vermiş eşi Hera da bunu haber almış ve Zeus’u suçüstü yakalamak için yola koyulmuş. Yolda Ekho’ya rastlamış. Çenesi düşük Ekho Hera’yı övgülere boğmuş, oyalamış. Sonuçta Hera eli boş dönünce Ekho’ya çok kızmış ve ona bir daha kendi adına hiç konuşamama cezası vermiş.

Ekho ıssız bir kırda dolaşırken Narkissos’u görüyor ve ona gönlünü kaptırıyor. Ekho ona sokulmak istiyor aralarında anlamsız bir diyalog başlıyor.
Oğlan kızı görünce ondan kaçar. Sıcak ormanda oradan oraya koşmaktan yorgun düşer ve susuzluğu dayanılmaz hale gelir. Pınarların beslediği berrak bir suya eğilir aynadaki gibi kendisini görür. Ak ve pürüzsüz bu yüzü, tenden uzak bu hayali kendi bedeninin gerçeği sanmıştır.
Onu öylesine sever ki; Paros mermerinden bir heykel kadar güzel ama hareketsiz, bakakalır.
Gördüğünün ne olduğunu kavrayamıyor ama gördüğünün ateşi ile yanıp tutuşuyordu. Gözünü o görüntüden alamaz, her şeyi unutur. Yemeden içmeden kesilir. Erir mum gibi ve sonunda oracıkta son soluğunu verir.

Tanrılar da böyle bir sona üzülmüşlerdir Narkissos’ un yığılıp kaldığı yerde çiçekler açmasını uygun bulurlar. Açan çiçeklere nergis adı verilir.

Söylence biraz eksik biraz fazla böyledir. Ancak öyküyü yüzyıllar, binyıllar sonra yeniden okuyanlar ona farklı anlamlar yüklemeye başlamışlardır. Narkissos kendine âşıktır, kimseyi düşünmez ve beğenmez ama kendi halindedir.

Uygar dünyanın insanları Narkissos adından bir Hybris/hubris sendromu üretirler. Bu kavram eski Yunancada küstahlık anlamındadır. Kibir, kendisini olduğundan daha büyük, daha güzel, daha güçlü görme yani bir tür megalomani hali. Daha sonra bunları Narsisizm adı altında toplarlar.  Adolf Hitler’i narsistik bir kişiliğe örnek olarak gösterirler.

Kendi adıma şunu söylemek istiyorum. Narkissos’un kendisini beğenmesi ile Hitler’in kendisini beğenmesi arasında çok önemli bir fark bulunmaktadır. Söylencemizde dikkat edilecek olursa kahramanımızın bu ruhsal durumunun zararı kendisine dönüktür. Sudaki hayalini sevmiş, yemeden içmeden kesilmiş ve bu nedenle de ölmüştür. Narkissos pasif bir durumdadır. Bir başkasını sevmek zorunluğu ise bana göre kabul edilemez. Hitler ve başkaca örneklerde tam aksi yöndedir ve  bunlar aktif bir rol oynarlar. Bu rollerini oynarlarken de kendilerine değil kendi dışındakilere acımasızca zararlar verirler.

Doğrusunu söylemek gerekirse ben kahramanımız Narkissos’a büyük haksızlık yapıldığı kanısındayım. Hitler ve benzerleri için bir niteleme yapılacaksa psikologların da edebiyatçıların da başka bir kapıya gitmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hubris eğer küstahlık ve megalomani ise Narkissos’un küstah olduğunu da söyleyemeyiz. Kendisinin güzelliğine âşık olması niçin megalomani olsun ki! İzniniz olursa kahramanımızın avukatlığını yapmaya, onu savunmaya ben devam etmek istiyorum.

Ben tam da bu düşüncelerle okuduğunuz şiiri yazmak gereğini duydum. Narkissos’un hayalden gerçeğe bir dönüş yapacağını düşleyip yazdım. Ekho’ya tensel bir gerçeklik giydirdim. Narkissos’un bu değişimine, dönüşümüne metamorphosis adını verdim.

Narkissos’u dirilttim. Dere tepe ona Ekho’yu arattım. Ekhoo, Ekhoo diye dağlarda yankılanan sesine karşılık kendisi gibi bir avcı olan tanrıça Artemis’in/ Diana’nın altın boynuzlu, tunç toynaklı geyiği Kyrenitis ile haber getirttim. Olympos’un bu sevindirici müjdesi ile kendine gelmesini sağladım ve bilici Teiresias ‘a başkaldırttım. Sonunda onlar muratlarına ererken bizlere de kerevete çıkıp kahvemizi yudumlamak kaldı.

Narkissos’a yüklenen suçlamanın haksızlığı kafamda kör bir düğüm gibi duruyordu. Derken London Tate Gallery’’e Salvador Dali’ ye ait bir tablo olduğunu öğrendim. Onun da adı Methamorphose idi. 

(Tate Gallery 1978-80 Illustrated Catalogue of Acquisitions, London 1981, pp.85-9, reproduced p.85)

Oysa ben bunu öğrenmeden 3 ay öncesinde bu müzeyi gezmiş ama benim için çok önemli bu tabloyu görmemiştim. Onca eser arasında atlamış olmam çok doğaldır.

Bu resim için Dalí, ‘elle boyanmış renkli fotoğraf’ olarak tanımladığı titiz bir teknik kullanarak, havuzda diz çökmüş Narkissos’un yumurta ve çiçeği tutan ele dönüşümünü halüsinatif bir etkiyle figürleştirmiştir. Narkissos önceki haliyle arka planda ayrıca görülüyor. ‘Çifte imgeler’ ile oynanan oyun, Dalí’nin halüsinasyona, sanrıya duyduğu hayranlıktan kaynaklanmaktadır.

Bu Dalí’nin tamamen paranoyak eleştirel yönteme uygun olarak yaptığı ilk resimdir. Dali bu yöntemi “hezeyan fenomenlerinin eleştirel-yorumsal ilişkilendirilmesine dayanan spontane irrasyonel bilgi yöntemi” olarak ifade etmektedir.

(The Conquest of the Irrational, The Secret Life of Salvador Dalí) adlı belge içinde yayınlanmıştır, New York 1942)

Bununla ilgili bir de şiir bulunmaktadır. Dalí’nin sözünü ettiği şiir, 1937 yılında, Narkissos’un Metamorfozu adlı küçük bir kitabında yayımlanmıştır.

Resimde hipnotik bir şekilde hareketsiz duran figüre biraz uzaktan bir süre bakılırsa, tamamen görünmez olmaktadır. Metamorfoz da tam o anda gerçekleşir.  Çünkü Narkissos’un görüntüsü aniden kendi yansımasından yükselen bir elin görüntüsüne dönüşür. El, parmaklarının ucunda bir yumurta, bir tohum, içinden yeni Narkissos’un -çiçeğin- doğacağı bir soğanı tutmaktadır. Yanında o elin kireçtaşından heykeli görülebilir – üflenmiş çiçeği tutan suyun fosil eli.

Dali, 1938’de Londra’da Sigmund Freud’la tanışır, çalışmalarının bir örneği olan bu resmi ve paranoya üzerine yazdığı bir makaleyi içeren dergiyi ona verir. Freud ertesi gün, onları tanıştıran Stefan Zweig’a “böyle bir resmin gelişimini analitik olarak incelemenin çok ilginç olacağını” yazar.

 

Ne var ki; Freud’un ve Zweig’ in konu ile ilgili görüşlerini ve değerlendirmelerini bulamadım. Buna karşın metamorfoz konusunda kendimin yalnız olmadığını, benim gibi başkalarının da benzer düşünceler taşıdığını öğrenmiş oldum, elbette buna çok sevindim. Stefan Zweig bilindiği gibi Amok Koşucusu adlı bir uzun öykü de kaleme almıştır. Her ne kadar öykü Uzakdoğu kökenli bir cinnet halini konu edinse de orada aynı şekilde nedeni belirsiz çarpık bir sanrı olayı vardır.

 

Özet olarak Narkissos’a haksızlık edildiğini ve bu mythosdan narsisim adıyla kalıtsal veya edinsel bir sendrom üretilmesini içime sindiremediğimi belirtmek istiyorum.
Yeryüzünde her şey görecelidir ve her şey değişir. Değişmeyen tek şey değişimin kendisi, değişim kavramıdır. Narkissos’un metamorphose’ u Kafka’nın metamophose’ undan daha iyidir.  Bizim Narkissos’umuz sevgiye evrilmektedir.

Saygılarımla…

11.11.2023
Ali Can Polat

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.