KUTSAL

 

 

KUTSAL

Kutsal kavramı günlük konuşma dilimize son yıllarda daha çok yansımaya başladı. Bu kavramın yönetilen halktan çok yöneten politikacılar tarafından kullanıldığına tanık oluyoruz. Halk daha çok dinleyici durumundadır. Bu kavramın kökeni ve anlamı üzerinde biraz düşünmenin yararlı olacağını kanısındayım.

Kutsal, kavram olarak sanıldığı kadar eski değildir. Kut sözcüğünden1940’larda türetilmiştir. Kut sözcüğü Türkçe bir sözcük olup rahmet, bereket, baht, talih ve saadet anlamlarına gelmektedir. Eski Uygur Türkçesinde kut, kawut, kıwut şeklinde seslendirilmektedir. Moğolcada kutuğ olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Kutsal kavramının Arapça ” quds “ sözcüğünden çağrışım yolu ile “kutsal” olarak dilimize devşirildiği, kazandırıldığı ileri sürülmektedir. Ancak yukarıda değindiğimiz gibi kut sözünün, fonetiği değişik olsa da Uygurca ve Moğolcada da yer almış olması bu olasılığın zayıf olduğunu düşündürmektedir. Denebilir ki; Türkler İslâmı kabul ettikten sonra bu etkileşim olmuştur. Uygur Türklerinin ve Moğolistan’da yaşayan halkların İslam dininden çok Buddha ve Maniheizm ile ilişkisi vardır.

Bilindiği gibi Balasagunlu Yusuf Has Hacib tarafından 1069 yılında yazılmış olan Kudatgu Bilig’in sözlükteki karşılığı mutluluk (kut-saadet) veren bilgi anlamını taşımaktadır.

Arapçadaki quds ve qudsi bizim bildiğimiz kutsal sözcüğü ile aynı veya benzer anlamlar taşımaktadır. Kut durumunu yani bereket ve saadeti ifade etmektedir. Bir başka deyişle mübarek demektir. Mübarek bereketlilik halini kapsamaktadır. Kutsi veya kutsal ya da mübarek a) Aziz: yüce, soylu, güçlü ve saygın b) Tanrıya adanmış ve belli bir törenle girilebilen yer anlamına gelmektedir.

Yine Arapçada bulunan mübarek sözcüğü de konumuzla yakından ilgilidir. Mübarek ve mukaddes kavramlarının anlamları birbiriyle örtüşmektedir.

Mübarek, Türkçemizdeki Kutlu sözcüğünün karşılığıdır. Anlamı uğruna ölünecek kadar değerli olan ve hiçbir şekilde bozulmaması, değişmemesi gereken şey demektir.

Jerusalem kentinin Arapçadaki karşılığı Kudüs, (= Qodusa) arınmış yer, temiz kent anlamına gelmektedir. Bu sözcüğün kökeni de Akadça ve İbranice‘de qdş kökü ile ilgili olup (qadaşu) törensel bir temizlik demektir.

Bu açıklamalardan sonra kutsamak veya takdis etmek kavramlarını irdeleyebiliriz. Böylece kutlu, kutsi kılmak, saymak, ilan etmek anlamlarına ulaşmaktayız. Başka bir söylemle takdis edilmiş mukaddes ve kutsanmış da kutlu demektir. Mukaddesat veya kutsallar sözcükleri de kutlu-mukaddes olan kişi veya şeyleri kapsamaktadır.

Bunları özetlersek yukarıda sayılan rahmet, bereket, baht, talih ve saadet gibi insanlar için olumlu şeyleri buluruz. Ayrıca uğruna ölümün bile göze alındığı bu çok önemli şeylerin ağır yaptırımlarla koruma altına alındığını görmekteyiz.

Kavramın anlamını bu şekilde belirledikten sonra tarihsel kökenlerine de kısaca göz atmakta yarar vardır. İnsanlar, eski çağlarda toplayıcı ve avcılık dönemlerinden başlayarak neolitik dönem boyunca geliştirdikleri pagan inançlar içinde hareketli şeylere bu hareketliliği sağlayan, bu dinamizmi veren şeylere çok kafa yormuşlar ve sonucunda buna bir ad bulmuşlardır. Bu ad Mana İnanç sistemini doğurmuştur. Mana inancı karşımıza iki yaptırım ile çıkıyor. Bunlardan birisi kaçınma diğeri yasaklardır. Bunlara kısaca tabu diyoruz.

Tabular şekil değiştirerek daha sonraki inanç sistemlerine de girmişlerdir. Eski tabuların modern dinlerde karşımıza kutsal olarak çıktığını söyleyebiliriz.

Kutsal sözcüğüne yukarıda yapılan açıklamalarla birlikte bakıldığında tabu kavramı ile ne kadar yakın bir ilişki içinde bulunduğunu görebiliyoruz.

İnsanlığın tarih boyunca çok bedeller ödeyerek elde ettikleri, buldukları ve çok önemli olduğuna inandıkları şeyleri korumak istemeleri doğal karşılanmalıdır. Bir örnek vermek gerekir ise Yahudi ve Müslüman topluluklarında domuz eti yenmesi yasaktır. Veya doğan erkek çocukların sünnet edilmeleri gerekli kabul edilmektedir. Başka topluluklarda bunlara rastlanılmıyor. Bu gelenek veya yasakların bilimsel bir açıklamasının olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak bugün dünyada 1,5 milyarlık bir nüfus için bu kurallar geçerliğini korumaktadır. Aynı şekilde şu anda geçerli olan dinlerde bazı yerler, yapılar ve kişiler kutsal sayılmaktadır. Bu kutsallara başka bir kimsenin söz söylemesi veya herhangi bir eylemde bulunması çok ağır yaptırımlarla karşılaşabilmektedir.

Kutsallar ın evrensel bir niteliği bulunmamaktadır. Yer ve zamana göre topluluktan topluluğa çok önemli değişiklikler göstermektedir. Kimilerine göre kutsal sayılan kişi veya şeyler başkalarına göre hiç de önemli olmayabilmektedir.

Kutsal kavramının içeriğini çoğu kez dinsel konular ve bir ölçüde de etnik ve ailesel değer yargıları oluşturmaktadır. Bunların açıklamasını kognitif neden ve sonuçlarını bilişsel psikoloji incelemektedir.

Örneklendirmek gerekirse: a) İnsanların yaşadığı toprak parçası kendileri ve birlikte yaşadığı diğer insanlar için tarım yapılacak, denizine girilecek, uçurtma uçurulacak şeylerden ya da her türlü gereksinimleri karşılayan bir evden daha fazlasıdır. Bu insanlar için o toprak parçası bir yurttur, vatandır. O ev sadece bir ev değil yuvadır. Bu şeylerin varlığı ve gelişmesini sağlayan asker veya sivil kişiler de sıradan insanlar değil kahramanlardır. Bu değerler o insanlar için uğruna ölümü bile göze alacakları önemdedir. b) İnsanlar için geliştirilen kavramlar içinde soyun devamı ve temizliğinin, saflığının korunması ve arka planda mülkiyetin korunması ı çok önemlidir. İnsanlar için aile ve namus kavramları kutsalın içeriğini oluşturmaktadır. c) İnsanlara yol gösterici olan kişiler, topluluğuna göre bir şamandan (kam), peygamberine, bir azizden evliyasına kadar hepsi ayrı bir kutsallıktadır. Onlara söz söylenmesi, eleştirilmesi düşünülemez. Onlar hakkında bir tabu vardır. Aynı şekilde dinsel olarak belirlenmiş yerler kutsaldır. Kudüs üç semavi din için de kutsal bir kenttir. Abdest alınmadan camiye, mescide girilmesi doğru değildir.

Kökeni inanç sistemlerine dayanan kutsal kavramı bilimin gelişmediği dönemlerde insanların sığınma yerleridir. Fırtınalardan korundukları bir limandır. Kutsal, inananlardan oluşan bir ordu ile o topluluğun bir savunma aracıdır. Örneğin kutsal kavramı olmasaydı o insanlar Avrupa içlerinden kalkıp Kudüs’e Haçlı Seferleri için gelirler miydi? Bu soruya olumlu yanıt vermek zordur. Ulusal veya feodal devlet yapılanması içinde dışarıdan bir saldırı söz konusu olmasaydı kahramanlar çıkar mıydı? Özel mülkiyetin olmadığı ve toplumsal sigorta sisteminin yaygın olduğu durumlarda ailenin kutsallığı bugünkü sıklıkla gündeme gelir miydi?

Kutsalın doğumuna, oluşumuna insanların çaresizliği ve meraklarını gidermede, sorunlarını çözmede bilgi ve bilimin yeterince gelişmemiş olduğunu söyledik. Ancak bilim geliştiği halde kutsallar önemli ölçüde halen devam etmektedir. Bunun nedeni insanların hala bir gelecek korkusu yaşamaları, var olan sosyoekonomik, ve sosyokültürel ortamda hala sorunlarını çözmekte zorlanmalarıdır.

Kutsallara saygı göstermek veya karşı çıkmak şeklinde bir soru sorulmasının yeri ve zamanı değildir. Ancak bazı kişi ve kuruluşların kutsalın içeriğini bir yana itip kutsalı ayakta tutan yasakları kendilerine kalkan yaparak kendi düşünce ve isteklerini hayata geçirmeyi amaçlamaları karşısında o politik güçlerle mücadele etmek bir görevdir.

Bu görevin yerine getirilebilmesi için öncelikle kutsal kavramının kapsam ve içeriğini, neleri kapsadığını, neleri kapsamadığını doğru saptamak, bu doğruları uygun bir retorik içinde halka doğru anlatmak gerekmektedir. Ben kutsal nedir senden mi öğreneceğim, ben zaten biliyorum şeklindeki karşı çıkışlara aldırmamak gerekmektedir. Bir örnek vermek gerekir ise; ev işlerine yardım için gelen bir hanımın sabah eve gelir gelmez ilk işinin yerdeki seccade büyüklüğündeki halıyı kaldırıp bir tarafa koymak olduğunu fark ettim. Niçin böyle yapıyorsun diye sorduğumda aldığım yanıt: Halının bir köşesinde eski Türkçe, yani Arap harfleri ile yazı var, günah olmasın diye kaldırıyorum, onun üzerine basılmaz şeklinde oldu. Hanım kutsal inancını dikkate alarak kendince iyi bir şey yapıyordu. Ama hanım o yazının İsfahanlı bir halı dokuma işçisine ait bir isim, bir imza olduğunu bilmiyordu. Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Yapılacak iş eleştirel aklın gösterdiği yolda gerçekleri bıkmadan usanmadan anlatmaktır.

Ali Can Polat

02.02.2022

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.