DİNGO’NUN AHIRI

 

DİNGO’ NUN AHIRI

 

 

İnsanlar yerleşik hayata geçtikten sonra, üretim ve ürettiklerini pazarlama işleri geliştikçe belli yerleşim yerleri oluşturmuşlardır. Bu yerleşim yerleri büyüdükçe de kentsel ulaşım başlı başına bir sorun olmaya başlamıştır. İnsanlar yolda geçecek zamanı işte veya daha başka şeylerde değerlendirmek için daha hızlı ve güvenli ulaşım araçları geliştirmişlerdir. Bu araçların başında at, eşek, deve ve benzeri hayvanlar kullanılmıştır. Daha sonraki yıllarda ise makineler icat edilmiş, buharla, akaryakıtla ve elektrikle çalışan araçlar ardı ardına kent yaşamında yerlerini almıştır. At, eşek gibi hayvanların sırtlarına binerek yapılan yolculuklara göre bu hayvanlar tarafından çekilen arabalarla daha konforlu bir geliş gidiş sağlanmıştır.

Adını Güneş tanrısı Helios’un oğlu Phaethon’dan (fayton) alan ilk atlı arabalardan, sonra raylı taşıma araçları ile daha çok yolcu taşıma olanakları bulunmuştur. Bilim ve teknoloji sayesinde bu taşıtların güvenle hareketlerini sağlayacak yollar, raylar yapılmıştır. Sanki o dönemin yöneticileri biliyormuş, sanki benzin vb. akaryakıtla çalışan otomobiller, otobüsler yarın trafiğe çıkacaklarmış gibi geniş yollar da yapılmıştır. Karada, suda ve havada ulaşım araçları geliştikçe gelişmiştir. Taşınması gerekli insan sayısı ile bunları taşıyacak araç sayısı o denli artmıştır ki yollar, raylı sistemler yerin altına alınmış, metrolar, funikülerler inşa edilmiştir.

İstanbul da dünden bu güne her zaman kalabalık ve en gelişmiş kentlerden bir tanesidir. İstanbul’da kömürlü buharlı, dizelli, elektrikli trenlerden, dolmuş kayıklardan, Şirket-i Hayriye vapurlarından, funiküler/tünelden, troleybüslerden, İETT otobüslerinden önce bir ulaşım aracı daha vardı, adı tramvay… Bunları yazarken küçük sevimli tramvaylar gözlerimin önünde belirmeye, vatmanın çaldığı çanın sesi kulaklarımda çınlamaya başlar gibi oluyor.

Bu elektrikli tramvaylardan da önce, 19. yüzyılın sonlarına doğru, 1870’li yıllarda İstanbul yeni bir toplu taşım aracına kavuşur.

Atlı tramvay

İki at tarafından çekilen tek vagonlu bir taşıt. Yani enerjisini bir makineden değil de hayvan gücünden alan otobüs gibi bir şey.
İstanbul halkı yeniliğe her zaman açıktır. Bu yenilik de büyük ilgi görür.
İlk olarak Azapkapı-Ortaköy arasına bir hat açılır ama istek üzerine kısa zamanda başka hatlar da hizmete sokulur. Beyoğlu/Pera hattında ilgi yok büyük olur. Karaköy’den Şişhane’ye oradan Beyoğlu’na ve Kurtuluş’a giden hat her zaman kalabalıktır.

Otobüslerin nasıl ki bakıma, yakıt eksiklerini tamamlama gereksinimleri varsa atlı tramvayların da atlarının dinlenmeleri ve karınlarının da doyurulmaları, sularını içebilmeleri gerekmektedir.

Şişhane yokuşunu düşünün, zavallı hayvanlar sürücüsü ile yolcusu ile koca vagonu çeke çeke çıkaracaklar. Bunun sıcağı soğuğu, yağmuru, karı kışı kıyameti var. Kolay değil bu işler. Bu atların işi Adalar’ daki  faytoncu atlarınkinden daha zor.

İşte bu atların dinlendirilmesi ve gerektiğinde değiştirilmesi için Taksim’de bir ahır kurulmuştur.
Ahırın yeri Fransız Konsolosluğu’nun arkasında, bugün de nostaljik tramvay garajının olduğu yerdedir.

Atlar burada dinlendirilmekteymiş ve dinlenen atlar tekrar tramvaya koşulmaktaymış.

Ahırın sahibi, işleticisi ve sorumlusu Dingo adındaki bir Rum vatandaş imiş. Dingo, kalender, ayyaşın biridir. Fırsatını yakaladıkça içer, her zaman fitil gibi sarhoş gezermiş.
Dingo ahıra giren çıkan atların kayıtlarını tutmazmış, hangi at ne zaman girdi ne zaman çıktı, dinlendi mi, dinlenmedi mi, karnını doyurdu mu doyurmadı mı, bilinmezmiş. O iyi kötü verdiği hizmetin karşılığı olarak o günkü şarap parasını almayı en önemli görevi bilirmiş.

İşte bu Dingo’nun Ahırı gireni çıkanı belli olmamakla ünlenmiş sonra giderek gireni çıkanı belli olmayan yerler için Dingo’nun Ahırı bir deyim olarak halkın belleğine  yerleşmiştir.

Ancak bu Dingo’nun Ahırı TDK ve özel sözlük yazarları tarafından deyim ve atasözleri arasına alınmamış bununla birlikte halkımızın belleğine kolay kolay silinmeyecek bir şekilde yerleşmiştir. Geçen zaman içinde kaynağı öyküsü unutulsa bile anlamı tüm canlılığı ile yaşamını sürdürmektedir.

Günlük konuşmalarımızdaki yeri daha çok argoya yakındır ama Hulki Aktunç ve Ali Püsküllüoğlu tarafından hazırlanan argo sözlüklerde de yer verilmemiştir. Bana göre yer verilmemesi büyük bir haksızlıktır. Halkımız giren çıkan kişilerin belli olmadığı düzensiz durumları ifade etmek için bu deyimi sıklıkla kullanmaktadır.

Özellikle son yıllarda sınırlarımızın yeterince kontrol altında tutulmaması yüzünden ülkemize elini kolunu sallaya sallaya girenlerin, çıkanların belli olmadığı durumu bu deyimden daha güzel anlatabilecek bir kavram yoktur!

Gerçekten de ülkemiz yurttaşlarının AB ve ABD konsoloslukları önünde bir turist vizesi alabilmek için bile göstermek zorunda kaldıkları belge sayısı ve hayli fazla vize ücretleri dikkate alınınca bizim sınırlarımızın da Dingo’ nun Ahırı gibi olmaması gerekmez mi?

Atlı tramvayın atlarını yeterince anlattık kısaca tramvay sözüne de bakalım mı?
TDK sözlüklerine göre tramvay şehirlerde yol üzerine döşenmiş özel raylarda hareket eden yolcu taşıtıdır. İngilizce tramway sözcüğünün karşılığı bu gün için iki ray üzerinde hareket eden, elektrik enerjisini raylarla direkler arasına gerilmiş teller aracılığıyla alan bir kent içi toplu taşıma aracıdır.

Sözcüğün İngilizce şekli  tram, tramway,  Fransızcası traume ve tramway, Almancası Straßenbahn’ dır. İspanyolcası tranvía, İtalyancası da tramdır.

Sözcük İngilizce tram ray, yola döşenmiş kalas ve yine İngilizce way yani yol sözcükleri birbirine ulanarak türetilmiştir.

Günlük konuşmalarımızda ve hatta yazışmalarımızda tramvay yolu veya tramvay rayı gibi ifadelere de rastlanmaktadır. Tramvay sözcüğü içinde esasen yol ve ray kökleri de bulunmakta olduğu için bunlar yetmiyormuş gibi bir kez daha, yol ve ray sözcüklerini kullanmak yanlıştır.

Bu yanlışı yabancı sözcükleri kullanırken birçok yerde yapıyoruz. Doğaçlama konuşurken bir ölçüde bağışlanabilse de yazışmalarımızda bu yanlışları yapmamamız, biraz daha dikkatli olmamız gerekmektedir. Dilimizi de sınırlarımızı da yukarıda gülümseyerek anlattığımız ama yaşadıklarımız karşısında kızgınlıkla kullandığımız “Dingo’nun Ahırına” benzetmememiz gerekmektedir.

Saygılarımla…
11.08.2023
Ali Can Polat

 

   

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.