DEVE

 

DEVE

Umarım yazıyı okumaya başlarken başlığa bakıp “yok artık devenin başı” demezsiniz. Yazıda geçen konuların birçoğunu siz zaten biliyorsunuz, okuyunca hemen anımsayacaksınız. Birçoğunuz bunlardan bazılarını yeni öğrenecek, şaşıracaktır. Okumanın bir yerlerine varınca doğrusu “vay bee” diyebileceğinizi de düşünmüyor değilim. Bu yazı, daha çok gazetelerin pazar eklerindeki türlere benzer popüler bilgilerden derlenmiş bir yazı. Belki bu yazı ile belleğimizde yerleşmiş olan bazı algıları da sorgulama fırsatını bulmuş oluruz.

Deve, hayvanlar âleminde uzun boyunlu, uzun bacaklı, memeli, geviş getiren, çift toynaklı, bir veya iki hörgüçlü (double humped) , etinden (meat), derisinden (leather),  sütünden (milk) yararlanılan, cefakâr, vefakâr, dayanıklı, kanaatkâr bir yük hayvanı olmanın ötesinde yaşadığı bölge halklarının dilinde, yazınında, kültüründe ve folklorunda hayli derin izler bırakmış bir kavramdır.

Sözcüğün kök ve kökenleriyle, etimolojisiyle başlayalım.
Deve deyince halkımız bunu Arabistan ile özdeşleştirir. Devenin ana vatanının ve doğup büyüdüğü yerin Arap yarımadası olduğunu var sayarız. Kapadokya’da, Bodrum yarımadasında,  zaman zaman gördüğümüzde bunların sanki bir gösteri için buraya bir süreliğine getirilmiş olabileceğini düşünürüz. Deve olarak bilip söylediğimiz sözcüğünün de Arapça olduğu konusunda neredeyse hepimizde bir görüş birliği vardır.

Önce deve sözcüğüne bakalım, TDK sözlüklerine göre deve sözcüğü Türkçe bir addır.
İlhan Ayverdi’nin dijital Kubbealtı sözlüğünde de benzer ve daha ayrıntılı bilgilere rastlıyoruz.
İsmet Zeki Eyüboğlu’nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü’ nde (s.182) deve sözcüğünün Eski Türkçede aslının teve olduğu belirtilmiştir.  Eyüboğlu’na göre deve sözcüğünün Asya Türkçesinde tivi, tevi, tevey, teve, devey, devi gibi söylenişleri de vardır.
Eyüboğlu deve sözcüğünün Anadolu’da bildiğimiz hayvan adının dışında başka kavramlar için de kullanıldığına işaret etmektedir.  Deve sözcüğünün semantik örgüsünde devenin dev  gibi, iri yarı, büyük bir hayvan olmasının da bir etkisi olduğu düşünülebilir.
Deve sözcüğünün etimolojik kökleri hakkında en geniş incelemeyi Prof. Dr. Tuncer Gülersoy’ un Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözlerin Köken Bilgisi Sözlüğü’ nde (s.280) bulabiliyoruz. Gülensoy deve sözcüğünün kökeninin Türkçe olduğunu Özbek, Türkmen ve Kıpçak vd Türk dillerinden örnekler vererek göstermektedir. Deve sözcüğünün Macarcaya, Zazaca, ve Finceye de biraz değişerek geçtiğini belirtmektedir. Teve, tewe olan sözcük değişik Türk boylarında farklı söylendiği gibi Moğolca’da temegen şekli ile karşımıza çıkmaktadır

Akademik Bilim Terimleri Sözlüğü’ ne göre devegiller Hayvanlar âleminde Memeliler (Mammalia) sınıfının, çifttoynaklılar (Artiodactyla) takımının, gevişgetirenler (Ruminantia) alt takımından, topuktabanlılar (Typlopoda) üst familyasındandır. ,

Familya içinde üç ayrı cinse (Camelus, Lama, Vicugna) dağılan altı türün (Camelus dromedarius, Camelus bactrianus, Lama glama, Lama guanicoe, Vicugna vicugna, Vicugna pacos) yer aldığı belirtilmektedir.

Camelidae familyası, İngilizce camelidae, Fransızca camélidés, Almanca Schwielensohler, Kameltiere olarak söylenmektedir. Latincede deve sözcüğünün karşılığı Camelidae’dir.

Genel olarak Arap yarımadası, Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında bulunan develer  (camel/ cemel -humped dromeadry- Arabian) tek hörgüçlü ve yine genel olarak Orta Asya’da yaşayan develer de (double humped-bactrian) da iki hörgüçlüdürler. Amerika özellikle Güney Amerika kıtasında yaşayanlar ise (without humped) hörgüçsüzdürler. Bunlar da Llama, guanaco, alpaca ve vicugnalardır. 

Lama ve alpakalar güvensizlik duygusuna kapıldıklarında karşılarındakilere tükürürler.  Alpakaların özellikle baby alpaca’ların yünleri çok ısıtıcı ve yumuşaktırlar. Bu nedenle de aranan bir türdür.

Devenin anayurdunun Orta Asya olduğu zoologlarca kabul edilmektedir. Buradan Çin’e doğru yayılışında lakda, Hazar Denizi çevresi ve kuzeylerine yayılışında ustras, Arap yarımadasına, Samilerin bulunduğu coğrafyaya gelişinde gamal adını alıyor. Buradan Anadolu’ya geçiyor ve deve olarak adlandırılıyor. Avrupa’nın birçok yerinde de teve, dava gibi adlar alıyor. Arap yarım adasından, Orta Doğudan bir başka kolla Avrupa’ya yayılmalarda da camel adını görüyoruz.
Deve sözcüğünün karşılığı Eski Yunancada kαμήλα/ kamilla, Yunancada kamelos, Latincede camēlus, Arapçada جَمَل ‎ /cemel, Fransızcada chameau, İngilizcede camel, Almancada kamel, İtalyancada cammello, İspanyolcada camello sözcükleri bulunuyor.

İlginçtir; tek veya çift hörgüçlü deve cinsleri Amerika kıtasında ve hörgüçsüz deve cinsleri de diğer dört kıtada bulunmuyor. Kuzey ve Güney kutup bölgelerine  ise hiç deve gitmemiş.

Deve zor koşullara uyum sağlayabilen bir hayvandır. Bir insan, vücudundaki suyun %12’sini kaybettiğinde ölürken, deve, vücudundaki suyun %40’ını kaybettiği halde yaşayabiliyormuş.  Dayanıklılığının bir başka nedeni de gündüzleri vücut sıcaklığını 41 santigrada kadar çıkartabilmeleriymiş.  Develer hörgüçlerinde biriktirdikleri yağları eriterek uzun süre yaşamları için gerekli olan enerjiyi sağlamaktadırlar.

Kültürümüzde deve ile ilgili deyimler bir hayli çok. İşte onlardan derleyebildiklerim:

Deveye neren eğri diye sormuşlar, o da nerem doğru diye cevap vermiş
Deve bir akçe deve bin akçe: Bir şeye sahip olmak eldeki olanağa bağlıdır.
Deveyi hamutuyla yutmak: Hakkı olan olmayan her şeyi silip süpürmek
Deveye hendek atlatmak: Bir kişiye bir şeyi zorla belletmek, yaptırmak
Deveye hendeği atlatan bir tutam ot: Gönül alıcı, özendirici sözlere böyle denir.
Devekuşu ben deveyim uçamam der, ben kuşum yük taşıyamam der.
Deve gibi: İri, hantal ve uzun boylu (erkek) insan için söylenir.
Deve nalbanda bakar gibi: Hiç bilmediği, görmediği bir şeye yadırgayarak ters ters bakmak
Deve bağırtan: Dik ve taşlık yokuş, naldöken.
Devekuşu: Sıcak iklimlerde yaşayan ve kanatları iyi gelişmemiş bir kuş türü
Deve güreşi: Develerin güreştirilmesi
Deve dişi: İri taneli nar, mısır, buğday vb. ları için kullanılan söz
Devenin başı, pabucu: Anlatılanlar çok abartılı bulununca itiraz için söylenen söz
Deveci: Savran, devenin bakımını yapan
Deveran: Dolaşım, kan dolaşımı.
Devede kulak: Söz konusu olana göre pek küçük olanı anlatmada kullanılan söz
Deveboynu: Tesisatçılarca kullanılan S veya U biçimindeki boru
Devetüyü: Devenin tüyü veya devetüyünden yapılmış eşya
Devetabanı: Yaprakları parçalı, geniş ve çiçekli bir tür bitki
Deve kini: Hiç geçmeyen kin, kindarlık.
Deve inadı: İstemediğini yapmama hali 
Deve dikeni: Baklagiller familyasından çiçekleri ve meyvesi dikenli bir bitki
Deve hamuru: Tıkız ve yutulması zor yiyecek
Deve döşlü: Çökük karınlı olan atlar için bir niteleme
Deve yürekli: Çok korkak kimse (TDK)
Deve tımarı işi: Üstünkörü, özensiz yapılan iş.
Deve yapmak, deve olmak: Birinin parasına veya malına çökmek, iç etmek, yutmak.
Deve elması: Bir tür diken
Deveye binmek: Esrar çekmek, sarhoş gibi sallanarak yürümek
Deve yürüyüşü, deve gibi yürümek
Deveden büyük fil var: Büyük şeylerin göreceli olduğu.
Devesi hacı, kendisi… Devesi hacı olmuş ama kendisi hacı gibi davranmayan kişi
Devesini sağlam kazığa bağlamak: İşini sağlam tutmak
Deveyi düze çıkarmak: Güçlükleri aşmak, yola devam etmek

Devenin yavrusuna potuk, deve aygırına Arapça buhûr veya buğra adı verilir. Arapça Ebubekir adı da, deve yavrusunun babası anlamına gelmektedir.
Çocuklarına Buğra ve Ebubekir adı vereceklerin bu sözcüklerin anlamlarını bilmelerinde yarar vardır.
Güreş meydanına çıkacak develerin bazı özellikleri taşıması gerekiyor. Yalnızca, “yoz” denilen tek hörgüçlü dişi develer ile “buhur” adı verilen çift hörgüçlü erkek develerin yavrusu olan ve “tülü” olarak adlandırılan erkek develer güreş için en uygun develerdir. Bunlar “savran” adı verilen bakıcılar tarafından hazırlanıyorlar.

Bodrum ve Milas gibi bölgelerde gelin, damat develere bindirilerek gezdirilmektedir. Gelin alayında devenin özel bir yeri vardır. Ayrıca sünnet alayında sünnetlik çocuklar develere bindirilerek gezdirilmektedir. Ancak bu âdet, gelenek de son demlerini yaşamaktadır.

Melez deve, tek ve çift hörgüçlü develerin melezlenmesi ile elde edilir. En önemli melezlerden biri tüylü veya tülü devedir. Tüylü devenin erkeğine besrek/ beserek, dişisine maya denir.  Halk arasında İğdiş edilmiş, çift hörgüçlü deveye atan-atgan, tek hörgüçlü boz, dişi deveye arvana ve iki yaşındaki deveye de taylak adı verilmektedir.

Not: Bugün geçti güzellerin kervanı / Gönül sevdi önde giden sarvanı  (Erzurumlu Emrah). Kubbealtı Lûgatı’ ndan alınma.

TDK sözlüğüne göre sözcük savran olarak geçiyor. (Farsça ser-bān)  Bugün Bodrum Turgutreis mahallesinde de “Savran Ticaret” adında bir hırdavatçı dükkânı bulunduğunu biliyorum.
Kubbealtı sözlüğüne göre sözcük sarvan (Farsça ser-bān) halk ağzında da sarban olarak söylendiği ifade edilmektedir. Sözlüğe göre sözcüğün aslı Farsça sarban ancak halk ağzında sarvan’dır. Her iki sözlük de Farsça aynı kaynağa dayanmaktadır. Ancak Türkçe söyleyişte TDK savran, Kubbealtı sarvan şeklinde yazmaktadır.

Erzurumlu Emrah’ın türküsü ise TRT türkü repertuvarında “Geldi Geçti Güzellerin Kervanı/Sürüldü Savruldu Yârin Harmanı “ olarak yer almaktadır. Belki türküde sarvan veya savran sözcüğünün geçtiği bir dize de vardır, ancak ben bu küçük araştırmamda rastlayamadım.
Kanımca savran-sarvan çelişkisi sözcüğün Türkçe fonetiğine uyarlanmasında ortaya çıkmaktadır.
 
Eskiden Türkiye’de ulaştırma ve özellikle ordu hizmetinde kullanılan devenin işlevi giderek azalmıştır. 1937’de 120 bine yaklaşan deve sayısı 1980’de 12 bine, 1984’te 3 bine kadar düşmüştür. Bugün deve özellikle Yörükler arasında göç zamanlarında eşya taşımakta, zeytincilik bölgelerinde ulaşımı güç yerlerde devşirilen ürünlerin taşınmasında, Güneyde ve Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki sıcak, kurak ve yolu yetersiz bölgelerde yük hayvanı olarak kullanılmaktadır.

Sözünü ettiğimiz ve bizim yabancısı olmadığımız tek hörgüçlü deve evcil- domestique bir türdür.  Tüm develer yük çeki ve binek hayvanı olarak kullanıldığı gibi, yünü, sütü, derisi ve eti için de beslenirler. Yalnızca evcil türleriyle tanınan bu hayvanların yabanıl atalarından bu yana pek az değişikliğe uğradığı sanılmaktadır.

Yetişkin bir devenin ağırlığı 300 – 1.000 kg. Yaşam süreleri 40-50 yıl kadardır. Hızları yarış halinde 65 km.’ ye kadar çıkmaktadır. Yetişkin bir devenin yüksekliği omuzdan yere kadar 1,8 metre kadardır. Devenin sırtına binmek öyle sanıldığı gibi kolay değildir. Öncelikle hayvanın evcilleştirilmiş olması gerekmektedir.

Deve, Ortadoğu ve Afrika kıtasının büyük bir bölümünde sıcağa, susuzluğa çöl yaşamının zor koşullarına ve açlığa dayanıklı oluşu nedeniyle bölge insanları için yaşamsal bir önem taşımaktadır. Bir veya daha çok devesi olmak bu insanlar için bir varsıllık göstergesi sayılmaktadır. Çölde göçerek, bedevi yaşamda insanlara çok yararı dokunmaktadır. Ayrıca sütü ile de önemli bir besin kaynağıdır. Eti de İslam ve Yahudi inancına göre helal/ koşer gıdalardan sayılmaktadır. Devenin kurban edilmesi ise çok önemli bir olaydır.

İslam tarihinde önemli bir olay da devenin adıyla anılmaktadır. 8. Aralık. 656 tarihinde Halife Ali bin Ebu Tâlib ile İslam Peygamberi Muhammed’in dul eşi Aişe/ Ayşe’nin taraftarları arasında, Basra’da yapılan savaşın adı Cemel Muharebesi veya  Cemel Vakası’ dır. Bu savaşın önemi Müslümanlar arasındaki yapılmış olan ilk savaş oluşudur. Müslümanların ilk iç savaşıdır. Savaş Ali ve taraftarlarının üstünlüğü ile sona ermiştir. Savaşta her iki taraftan yaklaşık yirmi bin kişi ölmüştür. Savaş sonrasında Aişe’nin adamlarından öne çıkanları da öldürülmüş Aişe ise gözetim altına alınarak Medine’ye gönderilmiştir.
Bu savaşa Cemel Vaka’ sı adı verilmesinin nedeni savaşın Aişe’nin devesi etrafında geçmiş olmasıdır.

Konuya uzak olanlar için Hz. Muhammed’in eşi ile damadı arasındaki bu savaş şaşırtıcı gelebilir. Savaşın nedenlerinden biri Gerdanlık Olayı adıyla bilinen bir başka olaydır.
Gerdanlık olayına İfk (İftira) Olayı da denmektedir.  627 yılının ilk günlerinde İslam peygamberi Muhammed’in eşlerinden Aişe’nin, bir sefer dönüşünde Muhammed’i genç bir Müslüman asker olan Safvan bin Muattal ile aldattığı iddiası ve sonrasında yaşanan gelişmeleri içerir.

(TDV İslam Ansiklopedisi) Resûl-i Ekrem Benî Mustaliḳ (Müreysî‘) Gazvesi’nden dönerken beraberinde götürdüğü eşi Âişe, konakladıkları bir yerde sabaha karşı tekrar hareket emri verildiğinde tabii ihtiyacını gidermek üzere ordugâhtan uzaklaşır. Geri gelirken boynundaki Yemen (Zafâr) akiği gerdanlığın düşmüş olduğunu fark eder ve kendisini bekleyecekleri düşüncesiyle dönüp aramaya koyulur; ancak karanlıkta onu bulup el yordamıyla tanelerini toplayıncaya kadar çok vakit kaybeder. Konak yerine geldiğinde diğerlerinin hareket ettiğini görür ve yokluğunu anlayınca aramaya çıkacakları inancıyla orada beklemeye başlar; bu arada uyuyakalır. Ordunun artçılarından Safvân b. Muattal es-Sülemî görevi gereği kamp yerini kontrol ederken onu bulur ve devesine bindirip hayvanı hızlıca sürerek orduya yetiştirir; fakat hızlı yürümekle birlikte kendisi yaya olduğu için kafileye ancak kuşluk sıcağında mola verdikleri zaman ulaşabilir.

Olay hakkında ayet de inmiştir. Kur’an’daki (en-Nûr 24/11-22)  ayetlerinde ve  (el-Furkān 25/4; Sebe’ 34/43)’ de bu konuya iki kez değinilmiştir.

Hz. Ali Gerdanlık Olayı nedeniyle Hz. Aişe’ nin karşısında yer almıştır. Bu nedenle ikisinin arası iyi değildir. Basra’da yapılan savaşın nedenlerinden birinin de bu olduğu söylenmektedir.

Biz bu yazının sınırları içinde deve kavramı ile ilgisi nedeniyle bu kadar bilgiyi not etmekle yetineceğiz. Meraklıları, daha geniş bilgi edinmek isterlerse başka kaynaklara başvurabilirler.

Birçok hayvan gibi deve de yaşadığımız coğrafyada soyu tükenmekte olup onu biraz daha yakından tanımak ve dilimizde çokça kullanılan deve sözcüğünün kök ve kökenleriyle bu sözcük çevresinde gelişen kavramları kısa notlar halinde sıralamaya çalıştık. At gibi deve de birçok kültürde önemli bir yer tutmaktadır. Bu kavramlar ve açıklamaları hiç kuşkusuz anlatılanlardan daha fazla ve geniştir. Ne var ki; bu kadarı bile bir fikir vermeye yetecektir diye düşünüyorum.

Saygılarımla…

19.03.2024
Ali Can Polat

 

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.