CIMON-PERO’ NASIL CHARITY ROMANA OLDU?

 

CIMON-PERO’ NASIL CHARITY ROMANA OLDU?

 

Kavramların da zaman içinde bazen şekli ve anlamları değişebilmektedir. Bu yazda bunlardan bir tanesini örnek olarak alıp irdelemek istiyorum.

Cimon ve Pero’nun öyküsü nasıl oldu da Roman Charity (İnsanın Tanrıya ve onun yarattıklarına duyduğu sevgi) oldu?

Roman Charity derken Caritas’ ın Roma -Vatikan’a bağlı bir kuruluş olduğunu ve yaşanan doğal felaketlerden, özellikle depremlerden hemen sonra ortaya çıktığını, 1999 İzmit-Gölcük depreminde de hemen faaliyete geçtiğini ve dağıttığı yardımlar arasında içlerinde 100 dolar paralar olan birçok İncilin Sakarya’da elden ele dolaştığını anımsayalım.

Bunlar yaşanan olaylar olup tarafımdan herhangi bir şekilde iyi, kötü veya doğru yanlış şeklinde bir değerlendirme yapılmamaktadır.

Şimdi, gelelim Cimon Pero öykümüze. Olay Roma İmparatorluğunda, Tiberius (M.Ö. 3 – M.S. 14) döneminde geçiyor. Büyük tarihçi Valerius Maximus anlatıyor. Valerius’un IV. Kitabının Latinceden İngilizceye çevirisinde bu öykünün gerçeğini öğrenmek mümkündür.

Cimon işlediği bir suç nedeniyle cezaevine konulmuştur. Suçunun cezası idamdır. Cezayı infaz edecek kişiler idam etmektense bırakalım açlıktan ölsün diye düşünürler. Bu şekilde günler geçer.

Hükümlünün Pero adında bir kızı vardır. Bu kız annesini cezaevinde her gün ziyaret etmektedir. Gardiyanlar kızının içeriye yiyecek sokmaması için her türlü önlemi almışlardır. Kız girişte didik didik aranır. Yeni doğum yapmış kız annesini ziyaretinde onun bitkin halini görür ve onu emzirir. Hükümlünün sağlığında beklenen kötüleşme olmaz. Gardiyanlar şaşkınlık içindedir. Ancak yapılan araştırma ve soruşturmalarda annenin kızının sütü ile yaşamını sürdürdüğü anlaşılmıştır.

Romalı bir praetor’un isteği üzerine yargıçlar kurulu toplanır ve bu mucizevi olay, yani kızın “anne sevgisi” takdirle karşılanır. Hükümlünün cezası kaldırılır ve ölene kadar devlet koruması altına alınır. Bize bu öyküyü bu haliyle MS 23-79 yılları arasında Roma’da yaşamış olan ve Naturalis Historie adlı muazzam eseri yazmış olan yaşlı Plinius aktarıyor.

Ne var ki; aradan uzun yıllar geçiyor ve Hıristiyanlık Roma’nın resmi dini oluyor. Bildiğiniz gibi Hıristiyanlıkta ikon, resim ve heykel kilisenin yönlendirmesi ile yeniden şekillenmiştir. Artık her şey bu yeni dinin ortaya koyduğu yeni değerler sistemine göre belirlenmektedir…

Cimon ve Pero olayı da bu uyarlamadan nasibini almıştır. Bakire Meryem ve annesini emen bebek İsa mitosu ressam ve heykeltıraşlarca bu öyküye uygulanır ve hükümlü olan A N N E yerine hükümlü B A B A figürü yerleştirilir. Daha açık söylemek gerekir ise sevginin yöneltildiği anne yerine İsa konmuştur. Öykünün adı ve özgün hali yok sayılmış ve işin içine doğallıktan uzaklaşılarak bir başka tanrısallık eklenmiş, bunun için de Chartiy adı uygun bulunmuştur. Özgün öyküdeki anne sevgisi yerine de tanrıya ve yarattıklarına duyulan sevgi geçirilmiştir.

Kadın ve kadının toplum içindeki yeri, eski konumuna göre Hıristiyanlık ile bir adım daha geriye gitmiştir. Peter Paul Rubens’in şu anda Petersburg’ta Hermitage Müzesinde sergilenen 1612 tarihli ve ayrıca Hans Sebald Beham’ın 1544 tarihli resimlerinde ve daha başka en az 20 kadar resim ve heykelde Papa hazretlerinin istekleri doğrultusunda öykümüz bu hale uyarlanmıştır.

Michelangelo tarafından yapılan ve Vatikan’da Aziz Petrus Bazilikasında sergilenen ünlü Pieta heykeline de baktığımızda Meryem’in kucağında oğlu İsa’yı çarmıhtan indirildikten hemen sonraki haliyle görürüz. Roma kilisesine ve ünlü heykeltıraşımıza esin kaynağı olan nedir? Bu konunun da irdelenmesinde yarar vardır.

Bilindiği gibi Troya savaşı kaybedildikten hemen sonra Olympos’tan Aeneas’a bir görev (pietas) verilir. Aeneas zorlu bir yolculuktan sonra Roma kentinin kurulacağı yere ulaşır ve orada bir kent kurar. Aeneas daha sonra Roma kentinin kurucu kahramanı olarak anılacaktır. Aeneas’ ın en büyük erdemlerinden birisi kendinden önceki ve sonraki kuşaklara, aileye olan sevgi ve bağlılığıdır. Eski Anadolu-Yunan kültür dünyasında bilindiği gibi sevgi tanımlaması yapılırken 3. sırada insanın aile bireylerine karşı duyduğu sevgi (storge)’ ye yer verilmiştir. Daha sonra burada bu anne, baba ve çocuklar arasındaki sevgi ve bağlılık kutsallaştırılmış ve bu iş için bir de tanrıça bulunmuştur. Tanrıça’nın adı Pieta ‘dır. Bu tanrıça adına paralar da bastırılmıştır. Bu tanrıçanın Hellas dilindeki karşılığı eusebeia’dır (εὐσέβεια). Kutsal bir huşu içinde hürmet ve saygılı olma anlamına gelmektedir. Roma’da adına bir de Pieta tapınağı inşa edilmiştir.

Vatikan papalığı da anne ve oğul arasındaki bu bağı kutsallaştırmış, daha doğrusu kutsal olan bu ilişkiyi görünür hale getirmiştir. Bu kutsallık “baba-oğul-kutsal ruh“ adıyla bir trilogie / trioloji haline getirilmiştir.

Michelangelo Buonarotti 1499 yılında bitirdiği bu olağanüstü güzel eseri için Pieta adını vermiştir. Michelangelo’nun tanrıça Pieta’dan habersiz olduğunu düşünemeyiz. Oradan aldığı esin ile bize bir başka şaheser bırakmıştır.

Hıristiyanlık öğretisinde anne oğul (+kutsal ruh) ilişkisinin ayrı bir yeri vardır. Annenin oğluna olan bu sevgisi ve bağlılığı için Cimon Pero öyküsü de kullanılmıştır.

Bildiğiniz gibi Ana Tanrıça kültü deyince akla Anadolu gelir. İşte Kubapa, Kybele, işte Efesli Artemis… Artemis’in sıra sıra göğüsleri adeta bereketin bolluğun bir simgesidir.
Ne var ki, Anadolu’da ve Hellas’da tanrılar ve tanrıçalar zaman içinde Olimposlulaşmış ve kadının belirgin üstünlüğü yerini fallus krallığına bırakmak zorunda kalmıştır. En başta koca Zeus Olimpos’u bu toprakların en eski ilahesi, toprak anası Gaia’nın elinden alacak ve tanrılar tanrısı unvanını kazanacaktır. Yanında karısı Hera ise her zaman ikincil bir rolü kabul etmek zorunda kalmış ve çoğu kez bu rolü bile başaramadığı için kıskançlık krizlerine girmiştir.
Artemis’in görkemli memeleri bilgelik tanrıçası kız oğlan kız Athena’da kalın kumaşlarla örtülmüş ve başına da koca bir başlık geçirilmiştir. Saçının bir ucu bile zor görülmektedir. Athena üretkenlikten, doğurganlıktan kopartılmış eline bir mızrak tutuşturulmuş ve adeta erkeksi, kız kurusu bir kimliğe sokulmuştur. O artık savaş ve akıl tanrıçasıdır. Ayrıca zanaatkârların ve kentlerin koruyucusu olmakla görevli sayılmıştır. Kadın özelliği silinmiştir. Roma’da Minerva adını almış Juno ve Jüpiter’le birlikte Roma Panteonun en saygın üç kutsalından birisi olmuştur. Artemis anamız Olympos’ta ataerkil düzenin yerleşmesiyle birlikte Athena oluyor. Athena zamanla Pallas Athena oluyor. (kız, bakire kız anlamında (?) sonra Minerva oluyor. Daha sonra da o tanrıça bizim karşımıza Meryem olarak çıkacaktır.

Bu mitolojik aktarımların doğruluk derecesi elbette tartışılır. Mitolojinin her figürü ve mitolojide anlatılan her olay ne kadar tartışılır ise yukarda yaptığım bu analiz de o kadar tartışılır. Konuya kanımca daha uzak bir noktadan bakmak, ayrıntılara boğulmadan önce panoramik değerlendirmesini yapmak bize farklı sonuçlar getirecektir diye düşünüyorum.

Bu kısa anlatımdaki amacımız: Paleolitik ve neolitik dönem süresinde kadınlık elde ettiği toplumsal statüsünden sürekli ödünler vermek zorunda kalmıştır. Orta, yeni ve yakın çağlar boyunca kadın yitirdiği eski konumunu kazanamadığı gibi bu gün uygulanmakta olan ekonomik, politik sistem ve sosyal, kültürel yapı kadına yeni tuzaklar hazırlamaktadır. Dikkat çekmek istediğimiz nokta annenin çocuğuna ve çocuğun annesine duyduğu tropismos naturalis /doğal yönelişler bile Cimon-Pero örneğinde olduğu gibi başka amaçlara kurban edilebilmektedir. Oysa Cimon Pero öyküsünün Plinius tarafından aktarılan özgün hali ne kadar da içten, ne kadar da insancıl değil mi?

Ali Can Polat
22.04.2022

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.