ATIN ŞAHLANIŞI-EKONOMİNİN ŞAHLANIŞI

 

 

ATIN ŞAHLANIŞI-EKONOMİNİN ŞAHLANIŞI

 

Atın dört yürüyüş şekli vardır.

Adeta
Tırıs
Rahvan
Ilgar, dörtnal.

Bir de atın şaha kalkması vardır.
Atın şaha kalkması ön ayaklarını yerden kesip havaya kaldırması demektir.
At neden şaha kalkar? At ürktüğü, korktuğu zaman o tehlikeye karşı savunma amacıyla şaha kalkar

Atın parlamasına gelince; bu durumda at artık amaçsız sağa sola fırlar, etrafındakileri yıkar döker, dizgin tutmaz.

Yetkililerimiz ekonomiyi şaha kaldıracaklarından söz etmiş. Ben doğrusu bu haberi duyduğumda sevinemedim, aksine endişelendim.

(Akit 17.01.2020 :

2019 şahlanma yılı oldu! Erdoğan: Teslim olacak dediler destan yazdık)

Sevinemedim, çünkü at şaha kalktığında olduğu yerde durur, ayağını kaldırır indirir. Bir adım ileri gitmez, gidemez.

At şaha kalkınca yol alamadığı gibi ekonomi de yol alamaz, olsa olsa yerinde sayar.

Eğer ekonomimiz bir tehlike sezmiş de şaha, falan kalkıyorsa çok dikkat etmek gerekir. Hemen o tehlike ortadan kaldırılmalıdır.
Çünkü bu durumlarda at laftan anlamaz ve daha kötüsü sırtındaki binicisini yere atar.
Hatırlanacaktır bir kez, bir at vak’ası yaşadık, çok dramatik sonuçları oldu.

Naçizane derim ki; ekonomiyi şaha, falan kaldırmayalım. Ekonominin kendine özgü dilini öğrenelim, binelim sırtına, dörtnal koşturalım. Bana kalırsa koşturup yormayalım da, adeta ile idare edelim, rahvan ya da tırıs gidelim.

Dilimizde birçok galat gibi bu da öyle bir yerleşmiş ki; sökmek ve yerine doğrusunu koymak deveye hendek atlatmaktan daha zor.

Kahramanlık türkülerinin sevilen ismi Hasan Mutlucan adını yeni kuşaklar bilmeyebilirler.

Hasan Mutlucan, 1926 İzmir doğumludur, çocuk yaşlarında iken İstanbul’a gelmiş ve 1940′ lı yıllarda bir tiyatroda dekoratör çırağı olarak çalışmaya başlamıştır. Oyunculardan biri rahatsızlanınca onu sahneye çıkarmışlar. Tiyatro sanatçısı Necdet Mahfi Ayral tarafından kendisine küçük bir rol verilmiş. Bu rol çok kısa bir replik imiş.

“Burası Kaf Dağı, ne işin var senin burada”.

Bu kısacık replik seyirciler arasında bulunan Muhsin Ertuğrul’un da ilgisini çekiyor. Bundan sonra Muhlis Ertuğrul aracılığıyla Mutlucan tiyatroda ufak ufak roller almaya başlıyor.

Zaman içinde Mutlucan Muhlis Sebahattin ile tanışıyor ve onun operet kumpanyasına katılıyor. Daha da sonra İstanbul Belediye Konservatuarı’na giriyor. Konservatuarın o dönemki yönetmeni Münir Nurettin Selçuk’tur. Sesinin az bulunur kalitedeki bas tınısı, ona Faust operasına girme olanağını bile vermiş, ama o türküleri çok sevdiğini ileri sürerek bu öneriyi geri çevirmiş.

1973 yılında TRT’nin radyosunda yapılan 15’er dakikalık programlarla onun davudi sesi artık tüm Türkiye’de tanınır.
Sâdi Yâver Ataman’ın ısrarıyla kahramanlık türküleri söyler ve bir de plak çıkartır. Onun en çok sevilen ve söylenen türkülerinden birisi Bolu Beyi, birisi Estergon Kal’ası ise öteki de “Yine de Şahlanıyor” adlı türküdür.

Türkü Sözleri

Yine de şahlanıyor aman
Kolbaşının yandım da kır atı
Yine de şahlanıyor aman
Görünüyor yandım aman
Bize sefer yolları
Davullar çalınsınlar aman
Aman da ceng-i cengide harbiyi
Sefersiz olamaz aman
Aman er evlatları
Görünüyor yandım aman
Bize zafer yolları

Kaynak: Musixmatch
Besteciler: ANONYMOUS

Bu türküyü onun Davudi sesiyle duyduğunuzda birçoğunuzun

“Ne oluyor, yine darbe mi var”

dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Niçin? Çünkü: 12 Eylül askeri darbesi ile birlikte radyo ve televizyonlarda sürekli bu türkü çalınmıştır. Hatta bu türkü için değerli sunucu ve spikerlerimizden Halit Kıvanç darbenin müziği ve Mutlucan için de darbenin türkücüsü nitelemesini yapmıştır.
Oysa Mutlucan bundan çok rahatsızdır. Kendisinin sosyal demokrat görüşlü bir kimse olduğunu, türkünün de kendisinin de politik düşüncelere araç yapıldığını, bu yüzden türkü söylemekten soğuduğunu söylemiştir.
Haksız da sayılmaz, bir arkadaşımla konuşurken şaka ile şu sözleri söyledi: “Mutlucan öldü, artık darbe marbe olmuyor”
Mutlucan 2011 yılında İstanbul’da öldü. Şimdilerde o sesi yeniden dinliyorum da Türk operasının bu çok güzel iki sesi, Ruhi Su ve Hasan Mutlucan’ı hiç ama hiç değerlendiremediğini düşünüyorum ve üzülüyorum.

12 Eylül darbecileri bu türküyü baç tacı ederlerken ne düşünmüşlerdi?
12 Eylül öncesi tıkanan ekonomi ve gelinen sosyal, kültürel koşullar kimileri için uygun bir ortam oluşturmuştu. 24 Ocak kararlarının yaşama geçirilmesini istiyorlardı. Bunun için darbe yapıldı, yaptırıldı. Onlar yaşamı ilerletmek yerine hazırladıkları Anayasa ile toplumda baskı ve zulmü dayattılar, sömürü daha da katmerlendi. Darbeciler hayatı doğal akışı içinde ilerletmek yerine şaha kaldırmayı seçtiler. At sağa sola fırladı, onlar parsayı topladılar. Darbeciler de yaptıkları işi özetlercesine binlerce türkü içinden bu türküyü seçtiler.

Delikli demir, buharlı makineler icat edilince gözden düştüğüne bakmayın at bütün bir ortaçağın, krallıkların, imparatorlukların en önemli yardımcısı idi.

Atın her kültürde ayrı bir yeri vardır. Eski çağlarda unicorn’lar vardı. Unicorn’lar saflığı ve masumiyeti temsil ederler. Daha sonra Pegasos ortaya çıktı. Mitolojide denizlerin tanrısı Poseidon ile Gorgo’lardan yılan saçlı Medusa’nın oğlu ve dev Chrysaor’un kardeşidir. Zeus’un oğlu Herkül’ün kardeşi olarak da bilinir.
Pegasos kanatları ile uçmakta ayakları ile koşmaktadır. O şaha kalkmamaktadır.

Bu mitlerden kaynaklanan Batı kültürlerinde atın şahlanışı hiç bir zaman öne çıkarılmamıştır. Atın şaha kaldırılması bir gösteri olarak bir an göze hoş görülebilir belki ama bazı toplumlarda sanıldığının aksine hiç de hoş karşılanmaz.
Fransızca bunun karşılığı “rampancy” kelimesi kullanılıyor. Şaha kalkma, şahlanma, kudurma, taşkınlık, aşırılık, ifrat, haddi aşma anlamına geliyor. Rampa sözcüğünü ve rampadan aşağı kontrolsüz yuvarlanmayı da lütfen göz önüne getirin.
İngilizce de aynı kelime aynı anlamda kullanılıyor.

Adige kültüründe bir genç kızın veya kadının yanında kılıç çekilmesi bağışlanmaz bir kusur ve atın şaha kaldırılması da cinayet nedeni olarak kabul edilebilmektedir.

Şaha kalkmak, atı şaha kaldırmak sözcüklerinin anlatılmak istenen eylemin anlamı ile hiç örtüşmediğini söyleyebiliriz. Bu sözcüğün dilimize yerleşen birçok galat gibi artık bırakılması gerektiği düşüncesindeyim. Duvara yanlış konan, duvarda işlevi ve görünüşü ile hiçbir güzelliği olmayan o tuğlanın yerinden oynatılması ve sökülüp atılarak yerine doğrusunun konması gerektiğini söylemek istiyorum.
Saygılarımla…

Ali Can Polat
15.01.2020

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.