AKRABA – HISIM KAVRAMLARI ÜZERİNE
Belki de akrabalık ve hısımlık kavramları yönünden en zengin dil Türkçedir. Bunun nedenleri araştırılacak olursa ilk göze çarpan özellik toplumumuzda aileyi oluşturan bireyler arasında bağların çok güçlü olması ve bu bağlar ile gelişen gelenek ve göreneklerde ailenin çekirdeğinden çeperlerine kadar her bir üyenin durumunun ve konumunun özenle adlandırılmış olması gelir. Bu ilişkilerin günümüzde de gücünü koruyabilmesinin arkasında kuşkusuz toplumumuzda hala din-tarım toplumuna ilişkin kültürel yapının ve bunun bir sonucu olarak akrabalar arası dayanışmanın varlığı gelmektedir. Hısım ve akraba ilişkileri miras hukukunu, evlilik kurumundan doğan nafaka ve benzeri yükümlülükleri, ayrıca evlilik yasaklarını da çok yakından ilgilendiren önemli bir konudur. İkinci olarak dilimizin Arap ve Fars dilleriyle çok fazla etkileşim içinde olmasıdır. Aynı hısım ve akraba bireyleri Türk, Arap ve Fars dillerine göre farklı adlarla anılmakta ve bu adların hepsi birden dilimizde aynı anda kullanılmaktadır. Bu adların varlığı halkımız için yakınılan değil övünülen bir durumdur.
Çekirdek aile ve aileyi çevreleyen hısımlık, akrabalık ilişkilerinin sıcak tutulmasının başlıca nedeni ailenin karşılaştığı sorunların çözümü için hısım ve akrabalar arası birliğe ve dayanışmaya gereksinim duyulmasıdır. Bu sorunların çözümü günlük işlerin birlikte, kimi zaman imece usulüyle yardımlaşarak yapılmasıdır. Ailenin güvenlik çemberi dışında gelişen ve gelişebilecek olan her türlü tehlikeye karşı birlikte bireylerin ve ortak değerlerin savunulmasıdır. Benzer durum hemşerilik ilişkilerinde birlik ve dayanışma olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aile bireylerini içten dışa doğru adlandırırsak karşımıza şu kavramlar çıkmaktadır.
Anne-baba-çocuk, usul, fürû, peder, valide, kadın, zevç, zevce, hatun, aya(e)l, ene, sütanne, oğul, evlat, evlatlık, manevi evlat, kardeşler, abla, bacı, eçe, abi, ağabey, sütkardeş, sütanne, ahretlik, kan kardeş, kanka, velet, kız, kızan, uşak, birader, dede, nine, büyükanne, büyükbaba, anneanne, babaanne, haminne (hanım nine) kadi, teyze, hala, emme, bibi, amca, emmi, dayı, yeğen, kuzenler, emmioğlu, dayıoğlu, teyzeoğlu, amcakızı, dayıkızı, teyzekızı, amcazade, damat, gelin, güveyi, baldız, bacanak, dünür, elti, görümce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbaba, kayınana, kayınata, kaynana, enişte, yenge, kayınbirader, kayınço, kayınce, kayıneçe, kayınçe, kadinge…
Ayrıca öz ve üvey çocuklar da bulunmaktadır. Bunların anne bir baba ayrı veya baba bir anne ayrı olabilir.
Bir de kuma vardır. Erkeğin hanımı dururken başka bir kadını daha eve getirmesi halinde sonradan gelen kadın öncekinin kuması olmaktadır. Medeni Yasaya göre erkeğin veya kadının ikinci bir kişi ile evlilik yapması mümkün değildir. Bu durumda ikinci eş nikâhsız olarak varlığını sürdürmektedir. Bu gizlenmek gereği de duyulmayan bir metres yaşantısıdır. Benzer şekilde odalık olarak tanımlanan bir yaşantı biçimi daha vardır. Osmanlı döneminde bu durumun çok örneği vardı. Batılı ressam ve heykeltıraşlar odalix tarzı bir sanat da geliştirmişlerdi. Bunlar sarayda sultanın, ayanın gönlünü eğlendiren cariyelerdir. Eşraf da saraya özenmiş ve kendilerine kapatma adıyla ikinci eşler bulma yoluna gitmişlerdir. Hiç kuşkusuz bunlar kadının ekonomik yönden güçsüz ve bağımlı olması nedeniyle ortaya çıkan ilişkilerdir. Medeni Yasaya göre nikâh diğer nikâh ve evlilikleri geçersiz saymıştır. Ama yasaya karşın az da olsa muta ve hülle nikâhlarının, evliliklerinin varlığı da bilinmektedir.
Bun ilişkileri ve ilişkilere verilen adları yan yana yazınca, sayıca çokluğuna doğrusu ben de şaşırdım.
Bu kavramlara şimdi biraz daha yakından bakalım. Hısım, akraba ve taallukat kavramları ile başlayabiliriz.
Hısım: Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre: a) ağanları (dede ve nineleri= üst soy, usul) bir olanlardan her biri b) aralarında kayınlık dolayısıyla yakınlık bulunanlara hısım denir.
Ali Püsküllüoğlu’ nun Türkçe Sözlüğü’ nde de benzer ifadeler bulunmaktadır.
Sevan Nişanyan ise Sözlerin Soyağacı adlı yapıtında söz konusu kişilerin aralarındaki bağın evlilik bağı, sıhriyet ilişkisi (kayın/dünürlük bağı aCp) olup olmadığına dikkat çekilmektedir. Hısım sıhriyet yolu ile edinilen akrabalık olarak tanımlanmaktadır. Sıhriyet Arapça ṣahr/ṣihr صهر ṣhr kökünden gelmekte olup anlamı evlilik yoluyla kazanılan yakınlık ve kaynaşmadır.
Yakınlığın bir şekli daha vardır. Araplar buna ünsiyet demektedirler. Ünsiyet sözü Arapça ans kökünden gelen ˀuns انس z “evcil ve yumuşak başlı olma, alışkanlık, dostluk, yakınlık” sözcüğünden türetilmiştir. Sözcük Arapça ˀanisa أنس z dır. Ünsiyette soy ve evlilik ilişkisi yoktur. Tümüyle dostluk, arkadaşlık vardır. Kadın adı olan Enise de aynı anlamlara gelmektedir.
Ferit Develioğlu Osmanlıca-Türkçe Sözlüğü’ nde hısım karşılığında akraba, taallukat ifadeleri kullanmaktadır.
Şemsettin Sami’nin Kâmûs-ı Türkî adlı eserinde sözcüğün aslı anlaşılamadı notu ile birlikte akraba ve müteallikâttan (yakın kimseler, soysop aCp) olan açıklaması vardır.
Hısım sözcüğü Arapça χaṣm خصم z “hasım, rakip, bir hukuki işlemde karşı taraf ” sözcüğünden alıntı olabilir. Türkçe’ de hasım, rakip, bir hukuki işlemde karşı taraf anlamına gelir. Arapça χaṣm خصم χṣm düşman, karşıt, hukuki bir işlemde karşı taraf anlamındadır.
Hasım veya hasımlık yani husumet bir düşmanlık, adavet şeklinde algılanmamalıdır. Hukuk terminolojisi içinde sık sık karşımıza çıkan bu terim günlük konuşmamızda söylediğimiz anlamdan farklıdır. Hasım veya husumet kavramları davanın veya bir sözleşmenin karşı, karşıt olan tarafı anlatmak için kullanılmaktadır. Örneğin davada husumetin yanlış yöneltilmiş olması o davanın reddini gerektirir gibi. Veya hasım taraf avukatı savunmasını hazırlamak üzere söz aldı gibi.
Bilindiği gibi günümüzde geçerli olan ve uygulanan hukuk sistemlerinin başlıca kaynağı ve dayanağı Roma Hukuku ve bu hukuk sistemi içinde yer alan kurum, kural ve kavramlardır. Bu nedenle aile içi ilişkileri anlamak için bu hukuk sistemine bakmakta yarar vardır. Roma Hukukunda aile ve evlilik konuları çok gelişkin kurallara bağlanmıştı. Aile reisi pater familiasın egemenliği esasına göre düzenlenen a) agnatio sistemi ile soy-kan (usul-fürû) esasına göre düzenlenen b) cognatio sistemi arasında çok önemli farklar bulunuyordu. Soy-kan esası yanında bir de evlilik nedeniyle kazanılan sıhri-kayın bağı bulunuyordu. Bu son sisteme c) adfinitas deniyordu. Öte yandan bir de d) adoptio kurumu vardı. Bu yolla aileye katılan evlatlıkların hukuku da ayrıca düzenleniyordu. Bunların hepsine aynı kapıya çıkar, sonuç olarak aynı hısım – akraba, taallukat deyip geçemeyiz. Agnatio, Cognatio, Adfinitas ve adoptio statülerinde bulunanların ayrı hakları bulunuyordu. Ayrıca aile içindeki bu kişiler arasında evlenme yasakları, nafaka yükümlülükleri ve miras hakları birbirlerinden çok farklıydı.
Bu kısa irdelemeden ve özellikle etimolojik kısa bilgi notlarından sonra hısım sözcüğünün kökeninin tartışmalı olduğunu söylememiz gerekiyor. Birçok sözlükte hısım kavramı açıklamasında evlilik bağı gözetilmediğini, akraba sözcüğü ile aynı anlamda olduğunu görüyoruz. Ancak Sevan Nişanyan haklı olarak bu konuya açıklık getirmektedir. Nişanyan, soydan gelen yakınlık ile evlilik nedeniyle elde edilen yakınlık kavramlarını ayırıyor. Günlük konuşma dilinde üzerinde durulmasa da ve hatta zaman zaman hısım – akraba şeklinde bir ikileme yapılsa da durum aslında çok farklıdır.
Bu ayrımı en güzel şekilde yapan Roma Hukuku olmuştur. Ne yazıktır ki; günlük konuşma dilimizde ve sözlüklerimizde bu duyarlığı göremiyoruz. Benim naçizane görüşüme göre Roma Hukukuna benzer bir ayrım yapılsa yani soy bağıyla ve evlilik bağıyla edinilen yakınlıklar ayrı ayrı adlandırılsa kavramlar daha anlaşılır olur. Bu gün halkımızın onda dokuzu bu adları doğru olarak anlamamakta ve birbirine karıştırmaktadır. Hukukçular bile konuşma ve hatta yazma sırasında bir kavramı diğerinin yerine kullanmaktadırlar.
Hısımlık eğer Arapça (χaṣm خصم z) kökü ile ilgiliyse hasım, karşıt sözünün semantiğine de koşut olacak şekilde evlilik birliği nedeniyle edinilecek yakınlıklara özgü olması gerekmektedir. Konuyu biraz daha açarsak, evlilik sonuç olarak iki taraflı bir sözleşmedir. Sözleşme yapılana kadar ve sözleşmenin uygulanmasının sonuna kadar taraflar birbirlerinin hasımlarıdır, yani hısımlarıdır. Ancak karı ve koca iki ayrı taraf olmakla birlikte bu ilişkide artık aralarında bir husumet durumu yoktur. Evlilik birliği ile tasada ve kıvançta bir olmaya karşılıklı söz vermişlerdir. Ne yazıktır ki; evlilik sözleşmesi yolunda giderken söz konusu edilmeyen husumet, boşanma durumunda hukukçuların araya girmesi ile zorlukla giderilebilmekte bazen de yollar tümden ayrılmaktadır.
Hasım, hısım, husumet kavramları iki taraflıdır ve bu ilişki bir sözleşmeden doğmaktadır. Akrabalık dediğimiz ilişki ise tek taraflıdır. Soy bağı ile kendiliğinden doğmaktadır. Tarafların birinin herhangi bir çabası kural olarak gerekmemektedir. Taraflar arasında bir sözleşme, akit yoktur. Bu anlamda evlatlık kurumunun da iki taraflı oluşu ve bir sözleşmeye dayanması bu kurumu akrabalık içinde değil hısımlık kurumu içinde değerlendirmemizi gerektirmektedir. Sözleşmeye dayalı, sıhriyet, dünürlük, kayın bağı ilişkisi tarafların sözleşmeyi bozması ile sona erdiği halde kan-soy bağı, usul-fürû yani altsoy/üstsoy ilişkisinde sözleşmenin tarafların istekleri doğrultusunda ortadan kaldırılması söz konusu değildir. Mirastan yoksun bırakma ve mirasın reddi ise daha farklı konulardır. Evlatlıktan çıkma, çıkarılma veya annelikten, babalıktan çıkma veya çıkarılma söz konusu edilemez. Bunun aksine şeyler ancak filmlerde olabilir.
Akraba:
Ferit Develioğlu’nun yukarda sözünü ettiğimiz sözlüğünde akraba kavramı hısım, hısımlar, soysop/ akraba ve taallukat olarak açıklanmaktadır.
Şemsettin Sami’nin yukarıda sözünü ettiğimiz sözlüğünde akrabâlık sözcüğü karşılığında hısımlık, karâbet açıklaması bulunmaktadır.
Türk Dil Kurumu 1966 basımı sözlüğünde akrabalık hısımlık olarak tanımlanmaktadır. TDK daha sonraki sözlüklerinde ise akraba, Arapça dilinden Türkçe’mize geçmiştir. a) Kan bağıyla birbirine bağlı olan kimseler, b) Oluşma yönünden aynı kaynağa dayanan şeyler c) Biri, diğerinin doğurduğu sonuç veya olgular açıklaması yer almaktadır. Aynı sözlük devamla: Akrabalık, bireyleri, kan bağları, evlilik ya da evlat edinme yoluyla birbirine bağlayan bir ilişkidir ifadelerini kullanmaktadır.
Ali Püsküllüoğlu da yine yukarıda adını verdiğimiz sözlüğünde, sözcüğün Arapça kökenli olduğuna işaret ettikten sonra anlamının kan ya da evlilik yoluyla birbirine bağlı olma durumu olarak açıklanmıştır. Ayrıca mecazî anlamda bu sözcüğün birbiriyle ilişkili olma durumu, yakınlık şeklinde bir tanımlama vardır.
Sevan Nişanyan da Sözlerin Soyağacında: Sözcüğün Arapça qrb kökünden geldiğini buna bağlı olarak Arapça ḳarīb قَريب sözünün çoğulu olan aqraba şekliyle kullanıldığını ve dilimize akraba şeklinde girdiğini belirtmektedir. Karabet (günlük konuşma sırasında yanlış olarak zaman zaman garabet olarak kullanıldığını görmekteyiz) sözcüğü de aynı kökten gelmekte olup anlamı yakınlıktır. Aynı kökten türemiş olan kurbet de yakınlık akrabalık karşılığıdır.
Hısım kavramını açıklarken üzerinde durduğum anlam karışıklığını bu kavram için de yinelemek zorundayım. Önerim bu iki kavramın soy-kan ve evlilik-kayın ilişkisi gözetilerek ayrı ayrı kullanılmasından, birinin yerine diğerinin kullanılmamasından yanadır.
Taallukat
Taalluk sözcüğü Arapça ˁlḳ kökünden gelmekte olup sözcüğün aslı taˁalluḳ تعلّق ‘tur. İlgili olma, ilgi gösterme anlamındadır. Arapça ˁalāḳat “ilgi” sözcüğünün tefeˁˁul vezni (V) mastarıdır.
Alaka, alakalı, alakadar, taalluk, müteallik, müteallikat ve benzer birkaç sözcük de yine aynı kökten türemiş olup dilimizde ilgi, ilgili, ilintili, ilgili olma, ilişkin ve soysop anlamları yerine kullanılmaktadır.
Bu sözcüklerin bir kısmı eskimiş olup karşılığının ne anlama geldiği genç kuşaklarca bilinememektedir. Türkçede ilgi sözcüğü varken alaka, alakadar sözcüklerinin kullanılması da yerinde değildir. Kaldı ki bu sözcüklerin anlamı ve yapısı bilinmediği için çoğu kez telaffuzu da yanlış olmaktadır.
Kayın
Bu sözcüğün Eski Türkçe bir sözcük olduğu konusunda araştırmacılar arasında bir görüş birliği bulunmaktadır. Ancak sözcüğün etimolojisi konusunda tam bir belirsizlik vardır. Sosyal medyalarda dolaşan bazı bilgilerde kayın sözünü kayın ağacıyla ilişkilendirenler bile bulunmaktadır. Kayın ağacının sağlam olduğundan, dünyanın en hızlı kaynayan, birleşen bir ağaç cinsi olduğundan söz edilmektedir. Bu açıklama ile iki ailenin evlilik ilişkisine göre çabucak karışıp kaynaştığı anlatılmak istenmektedir. Böyle düşünenler iddiaları için Orta Asya kökenli kam kültürüne yollamada bulunmaktadırlar. Ancak iddialarını kanıtlayacak en küçük bir belge bulunmamaktadır. Öte yandan kayın ağacının dünyanın en hızlı kaynayıp birleştiğine ilişkin bilimsel bir veri de yoktur.
Sözcüğün Eski Oğuz boylarında kullanılmakta olan kayınğ sözcüğü ile ilişkili olduğunu öne sürenler de vardır. Bu görüşü savunanlar Tatar, Kıpçak ve daha birçok Türk boylarında “kadınh” sözcüğünü kayın olarak telaffuz ettiklerini, bu sözcüğün hısımlık-akrabalık ilişkisini anlatmak amacıyla kullanıldığını, kaynana, kaynata vb. sözcüklerin de bu sözcükten türetildiğini söylemektedirler.
Bir başka görüşe göre de kayın sözcüğünün temelini Arapçada yerine geçme, yerini alma, ortaya koyma anlamına gelen ve ika (yapmak-etmek) eylemi oluşturmakta ve ilintili olan ikame ve kaim sözleri yerine kayın sözlüğü geçmektedir. Yerine geçme ifadesi, daha önceden var olanın herhangi bir şekilde ortadan kalkmış olduğu bir durumda söz konusu olabilir. Evlilik birliğinde kız ya da oğlan tarafının anne veya babası yerinde durmaktadır. Dolayısıyla onların yerine geçme gerekçesi anlamdan yoksundur. Öte yandan etimolojik yönüyle kaim ile kayın sözcükleri arasında her hangi bir bağ da bulunmamaktadır. Arap elifbasına göre iki sözcük yazıldığında benzerlik bulunmadığı rahatlıkla görülmektedir.
Hititler döneminde hısım-akraba ilişkilerini anlatmak için LÚkaenas (gainas, kainan), kaenanza, LÚkaenanti gibi sözcüklerin kullanıldığı da iddia edilmektedir. İlk duyuşta kayın sözü ile kainan sözü arasında fonetik ve morfolojik yakınlık insanı heyecanlandırmaktadır. Ancak bu konuda (en azından benim) yeterli bir bilgi yoktur. (http://aksozluk.org/kayin)
Şemsettin Sami’nin Kâmûs-ı Türkî’si kayın sözcüğün zevce veya zevç birâderi gibi örnekleri verilmekte ve diğer isimlere iltisâkla zevceyn akrabasına ıtlak olunur denmektedir. Kayınpeder veya kayınvalide sözcüklerinde de zevç veya zevcenin belirleyici olduğuna değinilmektedir. Zevç ve zevce bir evlilik ilişkisinin taraflarıdır. Yani kayın sözünün varlık kazanabilmesi için bir evlilik birliğine öncelikle gereklilik bulunmaktadır.
Bu açıklamalarımız ve başka görüşlerden yaptığımız derlemeler sonucunda dilimizde birçok sözcükte olduğu gibi kayın sözcüğünün de kökeninin belirsiz olduğunu söylemek zorunda kalıyoruz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken noktanın yukarıda Roma Hukukundan yaptığımız alıntıya koşut olarak evlilik yolu ile edinilen bu yakınlık durumunun akrabalık yerine hısımlık olarak adlandırılmasının yerinde olacağıdır. Yinelemek gerekir ise kan-soy bağı nedeniyle kurulmuş olan bağa cognatio/ akrabalık VE evlilik yolu ile edinilen bağı da adfinitas/hısımlık olarak tanımlamak ve biri yerine diğerini kullanmaktan kaçınmak kanımca daha doğru olacaktır. Esasen dilimizde de biraz dikkat edilecek olursa bu ayrım vardır. Bir kimse kendi doğup büyüdüğü ailesi için değil, evlendiği kişinin ailesinin üyeleri için kayın ifadesini kullanmaktadır. Kayınlık ilişkisinin evlilikle kazanılmış olduğunu bu ayrım en güzel şekilde anlatmaktadır.
Evlatlık kurumuyla elde edilen yakınlık konusunda dilimizde bir ayrım bulunmamaktadır. Evlat edinilen yönünden sözleşmenin karşı tarafı anne veya baba, evlat edinen yönünden de sözleşmenin diğer tarafı oğul veya kız olarak adlandırılmaktadır.
Manevi oğul veya kız kavramları ise Roma Hukukundaki aile reisi pater familiasın agnatio ilişkisine benzemektedir. Daha çok feodal yaşantıda rastlanan ve “besleme” veya “yanaşma” olarak nitelendirilenlerin durumu da agnatio ilişkisi içinde değerlendirilebilir. Bu konu muayyen mal vasiyetlerinde, bağışlarda, ölüme bağlı tasarruflarda zaman zaman gündeme gelebilmektedir. Sütkardeş, ahretlik, kan kardeş, kanka, kanki gibi adlarla kurulan ilişkilerin hısımlık veya akrabalık ile bir ilişkisi bulunmamaktadır. Bunların kültürel değerleri vardır.
Kayın ilişkisi içinde gelin veya damadın her birisi için karşı tarafın annesi kaynana veya kaynata olarak adlandırılmaktadır. Ailelerin yerel, bölgesel veya kültürel özelliklere göre bu hısımlık ilişkisi kayınpeder, kayınvalide olarak da adlandırılmaktadır. Valide Arapça bir sözcük olup ana, anne anlamlarında kullanılmaktadır. Burada olduğu gibi Türkçe kayın sözüne eklenerek kayınvalide şeklini alabilmektedir. Peder sözcüğü dilimize Farsçadan girmiştir. Ancak bu sözcük Hint-Avrupa dil ailesinde birçok dilde de küçük farklarla kullanılmaktadır. Latince pater, İngilizce father, Fransızca père gibi. Anne sözcüğü de aynı sırayla mater, mother, mère şeklindedir ancak bunlar bizim dilimizde kayın sözcüğüne eklenmemiştir. İngilizcede dede, nine veya büyükbaba, büyük anne anlamına gelen sözcükler de grandfather ve grandmother’dir.
Kayınbirader kardeş, erkek kardeş anlamlarındadır. Batı dillerinden İngilizce’ de ise erkek kardeşin karşılığı brother’dir ancak bu sözcük dilimize Farsça’ dan alınmıştır… Kayın sözcüğüne sonek olarak eklenmekte ve kayınbirader sözcüğünü oluşturmaktadır. Kayınbirader, bir erkeğe göre karısının, bir kadına göre de kocasının yani evli çiftlerin eşlerinin erkek kardeşlerini adlandırmak için kullandıkları bir sözcüktür.
Kayınço sözcüğü bölgeden bölgeye küçük değişiklikler göstermektedir. Kayın sözcüğüne yapılan ço, çı, ci, çu, ce, çe gibi sonekler Eski Türkçede erkek ağabey, abi yerine kullanılmış olan eçe sözcüğünden alınmadır. Kız çocukları için de bilindiği gibi ece sözcüğü vardır. Kayınço sözcüğünün kayınçe, kayıncı, kayinci, kayınçu, şeklinde de söylendiği bilinmektedir. Bu sözcük de kayın birader sözcüğüne benzemektedir. Ancak genel olarak iki kız kardeşten biri ile evlenen iki kerkek birbirlerini kayınço diye de çağırmaktadırlar. Kayınce veya kayınece kayın kız kardeş için kullanılmaktadır.
Bacanak: Günümüz Türkçesinde kız kardeş, abla sözcükleriyle eşanlamlı olan bacı sözcüğünden bir sonek ile türetilmiş olabilir. Ancak bu varsayımın yanlış olabileceği üzerinde de durulmaktadır. Çağatay Türkçesinde bu anlama gelen “baca” sözcüğü bulunmaktadır. Bacanak, kız kardeşler ile evlenen erkeklerin birbirlerine göre hısımlık ilişkisine verilen addır. Bir erkek kendi bacanağı ile bacanaktır. Bacanaklık soy ilişkisine değil evlilik ilişkisine dayanır.
Baldız: Kökeni konusunda tartışma olsa da sonuç olarak Türkçe olduğu kabul edilen ve evlenilen kadının (küçük) kardeşini anlatmak için kullanılan bir sözcüktür. Günlük konuşmada evlenilen eşin kardeşi veya ablası ayrımı yapılmamaktadır. Kayın+ece ile aynı anlama gelmektedir.
Enişte: Enişte, bir kişinin halasının, teyzesinin veya kız kardeşinin eşi. Bir kişi ile eniştesi arasında, yakın akraba kabul edilmekle birlikte, herhangi bir kan bağı yoktur. Sözcük Farsça anguşte أنگشته zengin çiftçi, kodaman sözcüğünden alıntı olabilir, ancak kesin değildir.
Dünür: Gelin ve damat babalarından her biri diğerine göre dünür olarak adlandırılır. Kökeni Eski Türkçe tüŋür ‘dür. Tüŋür ancak evlilik yoluyla elde edilebilen yakınlık ilişkisidir.
Elti: İlti, altu olarak da kullanılmaktadır. Azerice ve Türkçede sıkça kullanılmaktadır. Kardeş karılarından her birinin ötekine göre adı eltidir.
Görümce: Evli bir kadına göre kocanın kız kardeşine verilen addır. Görümce sözcüğü Eski Türkçe körümçi olan ve görücü, geleceği gören anlamlarına gelen sözcükten türetilmiştir. Sözcüğün anlamından görmek yanında bakmak, onun iyiliğini sağlamak gibi bir sonuç da çıktığı söylenmektedir. Belki de o yüzden gelin görümce arasında zaman zaman uyuşmazlıklar çıkmaktadır.
Yenge: Eski Türkçeden gelen bir sözcük olup bir kimsenin kardeşinin, amcasının veya dayısının eşidir, karısıdır.
Kadinge: Bazı yörelerimizde yenge yerine kullanılan bir sözcüktür.
Amca: Sözcük Türkçedir. Bir kişinin babasının erkek kardeşidir. Onun oğluna da amcaoğlu, emmioğlu veya amcazade denilmektedir.
Dayı: Türkçe bir sözcüktür. Bir kişinin annesinin erkek kardeşi onun dayısıdır. Kıpçak kökenli olabileceği belirtilmektedir. Tay tayı ve tağay sözcükleriyle ilintilidir.
Hala: Sözcük Arapçadan dilimize girmiştir. Bir kişinin babasının kız kardeşi onun halası olur. Yerel lehçelerimizde emme ve bibi de denmektedir.
Teyze: Bir kişinin annesinin kız kardeşi onun teyzesi olur. Eski Türkçe dayıza, deyeza, tayeza sözcükleriyle ilintilidir. Tay ve eze (eçe: kız) sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşturulduğu da ileri sürülmektedir.
Yeğen; Bir kimsenin erkek veya kız kardeşin çocukları onun yeğenleridir
Ebeveyn: Arapça ˀabawayn أبوين “iki babalar, ana baba” sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça Abw kökünden gelen ˀabū أبو “baba” sözcüğünün ikileme (tesniye, dual) halidir. Türkçemizdeki ana baba ikilemesi gibi. Çocukların bakmı, yetiştirilmesi ve eğitimi öncelikle ana babalara ait bir konudur örneği gibi.
Ne yazıktır ki; bu sözcük halk arasında ve birçok televizyon kanalında sürekli ebebeyin olarak telaffuz edilmektedir. Bu yanlış bize kavramlar konusunda bilgilerimizin eksik ve yanlış olduğunu gösteren bir örnektir.
Kuzen: Bir kimsenin teyze, hala, amca ve dayı çocukları o kimsenin kuzenleridir. Aynı şekilde adı geçen kimse de kendi kuzenlerinin kuzenidir. Bazı yörelerde, özellikle küçük yaştaki kuzenler yeğen olarak da tanımlanırlar.
Bir kimsenin ebeveyninin kuzenlerinin çocukları, o kimsenin 2. dereceden kuzenleridir. Aynı şekilde bir kimsenin ebeveyninin 2. dereceden kuzenleri, o kimsenin 3. dereceden kuzenleridir.
Fransızca cousin amca, hala, dayı veya teyze oğlu sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Latince consobrinus hala veya teyze oğlu sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Latince sobrinus kızkardeşin ailesi, kızkardeş çocuğu sözcüğünden con+ önekiyle türetilmiştir. Geniş manasıyla kuzen bir kimsenin geniş ailesindeki akrabalarından biridir.
Sözcüğün çıkış yeri olan Fransızcada amca, dayı, hala ve teyze çocuğu (oğlu veya kız) cousins germains olarak adlandırılmaktadır. Bunların çocuklarına da cousins issus germains denmektedir. (German bu dilde aynı soydan gelen kan bağı olan anlamınadır)
Türk aile ilişkilerinde ilişkilerin taraflarına verilen adlar o kadar çok ve çeşitli ki; insanlar ancak kendi konumuyla ilgili olanları akıllarında tutmakta diğerlerini çok da anlamadan dinleyip geçmektedirler. Bu denli çeşitli adları bir yabancının kavraması ise çok daha zordur. Bu kısa incelememde bu akraba ve hısımlık ilişkilerinde kullanılan kavramları irdelemeye çalıştım. Birçok kavramı unutmuş olmam doğaldır. Bu yazının amacı sizlerin bu konularda daha çok ve derinlemesine incelemeler yapmanızı özendirmek, sizleri meraklandırabilmektir.
Ali Can Polat
06.05.2022