ACABA

 

A C A B A

 

Dilimizde çok sevdiğim sözcüklerden bir tanesi de acaba sözcüğüdür. Bir kişi konuşurken araya girip bir başka kişinin zaten diye başlamasıyla konuşan kişinin konuya olan odaklanması bozulur. Konuşma da ulaşması öngörülen hedefinden bir hayli şaşar. Konuşma sonunda, araya giren kişi belki de amacına ulaşmış olur ama konuşmacımız emeklerinin boşa gittiğine üzülmekten kendisini alamaz. Bir işi düşündüğü gibi yapamamanın, düşüncelerini yeterince anlatamamanın sıkıntısını yaşar. Konuşmayı dinleyenler ise ortaya elle tutulur bir şey çıkmadığını görüp zamanlarının boşa harcandığını düşüneceklerdir.

Acaba sözünün özünde yapıcı bir şey vardır. İçinde değerlendirilen konuya ilişkin kuşku ve kararsızlık kadar merak denilen o güzel duyguyu ve sevimli bir isteği de barındırır. Soru niteliğindeki bir küçük acaba edatı konuşmacının konuşmasını belgelendirmesine olanak sağlar. Konuşmacı bu soru karşısında açıkça olmasa bile içinden teşekkür eder. Böylece konuşma da hedefine doğru daha emin adımlarla yürümüş olur. Konuşma sonunda, paydaşların kafalarında karanlık noktalar aydınlanmıştır. Yüzler güler, yapılan değerlendirmeden çıkan sonuçlar herkesi sevindirir. Bu sonuçlara göre yeni şeylerin düşünülmesinin ve yapılmasının önü açılmış olur.

Bu sevdiğim sözcüğün eti, kemiği nedir, yapı taşlarında neler vardır sorusu üzerinde durulmaya değer

Acaba

Sözcüğün dilimizdeki anlamı yadırgamak, şaşırmak ve hayret etmekle ilgilidir. Arapça ˁacabā عجباء “”şaşırarak, hayret ederek” soru sözcüğü fiilinden alıntıdır. Arapça fiil Arapça ˁcb kökünden gelen ˁacab عجب “şaşırma, hayret” sözcüğünün bir zarfıdır.

Arapça sözcük Arapça ˁaciba عجب “şaşırdı, hayret etti” fiilinin mastarıdır.

Biz sözcüğü dilimize aceba/acaba şeklinde değiştirerek almışız.

Acep

Acap ve acep olarak halk dilimize yerleşmiş Arapça bir sözcüktür. Arapça ˁcb kökünden gelen ˁacab عجب “şaşırma, hayret” sözcüğünden alınmıştır. Arapça ˁaciba عجب “şaşırdı, hayret etti” fiilinin mastarıdır. Taaccüp ile benzer anlamladır.

 

Aceb

Bu incelemeyi böyle sürdürürken elimin altında bulunan kitaplardan Edip Ahmed B. Mahmud Yükneki’ nin Atebetü’l-Hakayık adlı eserini inceleyen Reşid Rahmeti Arat’ın TDK C.II.32 yayınları arasında çıkan 1951 basımı eserin 167. sayfasında Tahlili Fihrist başlığı altında bir sözcük dikkatimi çekti. O bölümü aynen alıyorum

aceb güzel, hoş

safalığ a yir 494

Acep sözcüğü anlaşıldığı kadarıyla Türkçe bir sözcüktür. Halk arasında da acap ve acep sözcükleri, yöreye göre değişmekle birlikte birinin yerine diğerinin kullanıldığına tanık olabiliyoruz. Bu iki sözcüğün morfolojik ve fonetik yakınlığı hemen göze çarpıyor ama anlamları çok farklı. Birinde şaşırma, hayret ve merak duyguları öne çıkmışken diğerinde hoş, güzel ve insana rahatlık veren duygular anlatılmak isteniyor

Taaccüp

Aynı (cb) kökünden türeyen ve uzunca bir süre dilimize konuk ettiğimiz ama artık bizimle vedalaşıp gitmiş olan bir sözcük daha var taaccüp. Taaccüp acep-accub mastarı ile ilintili bir ad/ isim olup o da şaşırma, hayret etme anlamlarına gelmektedir

Ucup

Şimdi biz şu Arapça “cb” köküne geri dönelim. Bu kökten türeyen ucub, acb, ucb sözcükleri karşımıza çıkıyor. Sözlükte “şaşmak, hayret etmek, yadırgamak” anlamındaki acb kökünden isim olan ucb’ün bir kimsenin toplum içinde hak etmediği bir saygınlığın kendinde var olduğuna inanması olarak tanımlanmış olsa da bazı sözlüklerde ucb için genellikle övünme, kibir, tekebbür/ kibirlenme diye açıklamalar görmekteyiz. Kişinin saygınlığı ve toplumda elde ettiği yeri ile böbürlenmesine, kendisini veya kendi yaptıklarını aşırı ölçüde beğenmesine, gururlanmasına kibir, erdemleri ile kişisel bir onur yaşamasına ucb (i‘câb) denildiğini söyleyenler bulunmaktadır. Ancak bunların her ikisinin de hoşgörü, tolerans ve tevazuunun düşmanı olması durumunda erdemi silip süpürdüğü bilinen bir gerçektir. İnsanın kendisini ve yaptıklarını beğenmesi, kendisiyle barışık olması elbette güzel bir şey ama bu beğeninin dışa vurumu ve başkalarını küçük görme hali yani kibir dediğimiz durumun ortaya çıkması sonuçta o kişi için hoş olmayan trajik durumlara da neden olabilmektedir. Sözcüğün etimolojisindeki kibir anlamı bizi hiç beklemediğimiz bir yere getirmektedir.

Acayip

Bundan sonraki durağımız “acayip sözcüğü”. Arapça min al-ˁacāˀib من العجائب “tuhaf deyiminden türetilmiştir. Bu deyim Arapça ˁacāˀib عجائب “tuhaf şeyler” sözcüğünden türetilmiştir. Bu sözcük Arapça ˁcb kökünden gelen ˁacībat عجيبة “tuhaf şey, hilkat garibesi” sözcüğünün çoğuludur. Sözcük dilimizde çoğul olarak değil tekil bir niteleme sıfatı olarak kullanılmaktadır.

Günlük kullanımda ne yazık ki sözcükte bilerek veya bilmeyerek bir anlam kayması yapıldığına tanık oluyoruz. Gerekli gereksiz yerlerde olur olmaz şeyleri veya olayları acayip diye nitelemek hiç hoş değil. Elbette anlatım aracı olarak bazı benzetmeler yaparız ama bu benzetmeler o şey ya da olayın daha iyi anlaşılmasına, anlamının vurgulanmasına bir yararı olacaksa iyidir. Eğer anlamı bozuyorsa popüler bir gevezelikten öteye geçmez. Örneğin; acayipsin be abi… Bu şekildeki bir söz yığını bize ne anlatabilir? Ev sahibi hanım, arkadaşlarına çay pasta ikram ediyor, arkadaşları da ona pastanız acayip güzel diye iltifat ediyor!

Bu konudaki kişisel düşüncem, bunların tümü dildeki ve toplumsal yaşamdaki değerler aşınmasından başka bir şey değildir.

Ucube

Dilimizde, son zamanlarda sık sık cümlelerimizde yer bulan bir başka sözcük daha var, “ucube” sözcüğü.

TDK sözlüğüne göre ucube sözcüğünün anlamı:

a) Şaşılacak denli çirkin olan, çok acayip şey.

b) Yapısı, kendi türünden olan canlılara benzemeyen canlı.

TDK’ nın 1966 basımı sözlüğünde ise ucube sözcüğü için pek acayip şey tanımlaması yapılmış. Ferit Develioğlu’nun Osmanlıca Türkçe Sözlüğünde ucbe ve ucube sözcüklerinin karşılığı olarak şaşılacak şey denmekle yetinilmiş. Sevan Nişanyan Sözlerin Soyağacı adlı eserinde sözcüğün kökeninin Arapça ucuba ile olan ilişkisini gösterip çok tuhaf ve garip şey tanımlamasını yapmış.

Görüldüğü gibi TDK, bu son tanımlaması ile belki de toplumda son yirmi-otuz yılda yaşadığımız değişikliği en iyi yakalamış bir kurum!

Yazının bu noktasında sözcüğün son şeklini göz önünde tutarak ben şu noktalara dikkat çekmek istiyorum. Yukarıda kimi ayrıntılarına girdiğimiz ve dilimize yabancı bir dilden girmiş olan bu sözcük genel olarak alışılmışın dışında, insana tuhaf gelen, insanı hayrete düşüren şey veya olayları anlatmak için kullanılmaktadır. Bir tek yerde hilkat garibesi nitelemesine rastladım. Bu da anlayışla karşılanabilir. Örneğin alışılmış biçimlerin dışında doğuştan bir anomali hali için bu tanım uygun olabilir. Örneğin beş yerine altıparmak ile doğmuş olmak gibi.

TDK sözlüğünde sözcüğün tekil veya çoğul olanı anlattığı hiç incelenmemiştir. Tanımda çirkin sözü ile de yetinilmemiş şaşılacak denli çirkin ifadesi kullanmış, acayip sözcüğü ile yetinilmemiş çok acayip nitelemesine ihtiyaç duyulmuştur.

Aynı kurum ikinci bir başlık altında yapısı kendi türünden canlılara benzemeyenleri ucube saymıştır. Bu ifade içinde bir aşağılama vurgusu da dikkat çekmektedir.

Bunları yazarken Charles Bukowski’ nin sözleri aklıma geldi.

Hangi çiçek, diğerini “sarı açtı” diye ayıplar?

Hangi kuş, “farklı ötünce” diğerine yasak koyar?

Derisinden, dilinden ötürü öldürülüyor insanlar.

Ah insanlar! Her şeyi bulup kendini bulamayanlar…

Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’ nın anlattığı gibi barbar sözcüğünün kaynağı Eski Yunanca olup anlamı bar bar bağırma seni anlamıyorum demektir. Helen soyundan insanlar Anadolu’da yaşayan halkların dillerini anlamakta zorluk çektikleri için onları barbar diye nitelemişlerdir. Bu gün ilkel, uygarlaşmamış, kaba kırıcı anlamına kullandığımız barbar sözcüğünün kökeni budur. Sözcük alışılmışın dışında konuşan, giyinen ve yaşayan kişi veya toplulukları anlatmak için kullanılmaktadır. Bu anlamda Helenler için Anadolu insanları acayiptir, acayip insanlardır. TDK tanımlamasına göre ucubedir.

Bir ülkenin en tepesinde bulunan bir kurum bir sözcüğün anlamını kendisine göre yorumlamamalıdır. Dil topluma yön veren en önemli kaldıraçlardan biridir. TDK bu sorumluluğunun bilincinde olmalıdır. TDK Charles Bukowski kadar bu konulara duyarlı olmalıdır.

Gerçekten çirkin nedir? İnsanları derilerine, boylarına, konuştuklarına, yedikleri, içtikleri ve giydiklerine göre mi, yoksa düşündüklerine göre mi çirkin ya da güzel olarak sınıflandıracağız?

Birisi bir sanatçının eserine ucube diyor bir diğeri öyle sanatın içine tükürürüm diye konuşuyor. Oysa sanat bunlarla hiç ilgilenmez, sanatın kendi kuralları vardır. En önemli kuralı da sanatçının özgür olması kuralıdır. Bir başkası şu genç böyle tıraş olmuş diye ona ucube diyor, diğeri saçını modaya göre kestirmiş, boyatmış ne güzel olmuş diyor. Güzel ve çirkin kavramları görecelidir. Birine göre güzel olan diğerine göre çirkin olabilir. Bunlardan birini aşağılamanın yüzyılımızın uygarlığı ile bağdaştığını söylemek mümkün değildir.

Buna göre TDK da sözcük anlamları için verdiği tanımları gözden geçirmelidir.

Günlük kullanımlarda acayip sözcüğüne bir sevimlilik ucube sözcüğüne ise bir tiksinti katıldığı görülmektedir. Türkçe dilinde konuşan ve yazanlar olarak bizler sözcükleri, kavram ve terimleri yerinde ve gerçek anlamında kullanmaya dikkat etmeliyiz.

Ali Can Polat

25.03.2022

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.