YARIN SEÇİM VAR. SANDIKLARA KOŞACAĞIZ, OLMAYAN DEMOKRASİMİZ İÇİN COŞACAĞIZ. OYLARIMIZI BİR SANDIĞA ATACAĞIZ.
Güzellerden birisi daha güzeldi. Ama o güzel bu güzellerden hangisi idi. İş bizim çoban Paris’ e düştü.
Hera, Athena ve Aphrodite
Eris, “καλλίστῃ” (“en güzel olan için”) diye bağırarak bir altın elma fırlatır. Üç güzelin üçü de elma benim hakkım, en güzel benim derler.
Baba tanrıya Ida dağına koşarlar, sen seç derler.
Tanrılar tanrısı koca Zeus böyle ufak tefek işlerle uğraşmaz, seçsem bana ne yararı olur diye düşünür.
Zeus, Troyalı Priamos oğlu, Hektor’un kardeşi ölümlü çoban Paris’e git şu işi hallet der.
Ida dağının pınarlarından akan serin sulara dalıp çıkan güzeller Paris’e vaatlerde bulunurlar.
Hera beni seç seni Asya ve Avrupa’nın kralı yapayım der.
Athena, beni seç sana savaş sanatını, bilgeliği ve bir dizi yeteneği öğreteyim der.
Aphrodite ise dünyanın en güzel kadınının aşkını vermeyi vadeder.
Bu kadın Akha kralı Menelaos’un karısı güzel Helen’dir.
Emir büyük yerden, Paris Helen’i kaçırır ve sonra da Troya savaşı patlak verir…
Keşke seçim antik dünyadaki gibi güzellerden güzel seçmek üzerine olaydı.
Adil olmayan, eşitlikten uzak koşullarda havada uçuşan vaatler. Kimisi bir afiş bastırabilmek için arkadaş arasında üç beş kuruş topluyor. Teksir kağıdının mürekkebi alıp okuyanın eline bulaşıyor. Kimisi kamunun tüm olanaklarını sonuna kadar kullanıyor.
Bunlar bir yana, yalanlar, kumpaslar, rüşvetler, iftiralar…
Her şeye karşın kapalı odada mühür bizim elimizde. Aklımız ve vicdanımız bizimle…
Bas mührü aşkın, güzelliğin, iyiliğin, doğrunun, hakkın, haklının ve aydınlık geleceğin üzerine.
aCp