GREEDFLATION KAVRAMI

 

GREEDFLATION KAVRAMI

 

Kapitalist Batı literatüründe kullanılmakta olan bir terim var: Greedflation

Terimin etimolojisine baktığımızda iki sözcüğün birleştirilmesiyle türetilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu sözcüklerden ilki İngilizce greed olup açgözlülük, tutku, hırs, harese gibi anlamlara gelmektedir. Greedy açgözlü kişi anlamındadır. Sözcüklerden ikincisi de enflasyon sözcüğüdür. Fransızca ve İngilizcedeki yazılışları inflation şeklindedir. Şişme, şişirme, piyasadaki para arzını şişirme anlamlarına gelmektedir. Bu sözcük İngilizce inflate şişmek, şişirmek eylemine + ion sonekiyle türetilmiştir. Kaynağı Latince aynı anlama gelen inflare eylemidir. Bu da flare, flat yani üflemek eylemine in öneki takılarak türetilmiştir

Açgözlülüğün ekonomi dilindeki adına bu terim uygun bulunmuştur. Anlamı özetle, enflasyonu bahane ederek ürettiği veya sattığı mal ve hizmetlerin fiyatlarını olası beklentilerden daha yüksek belirlemek, başka bir anlatımla enflasyon fırsatçılığıdır. Spekülasyon ve karaborsa ile kazanç sağlamaktır.

Uygulanan ekonomik sistem en başlarda dünyaya kendisini liberté, égalité, fraternité gibi parlak, göz alıcı sözlerle tanıtmış ama kısa bir süre sonunda “laissez-faire, laissez-passer” üzerinde karar kılmıştır. Özgürlükten anladıkları tek şey kendi sınıf çıkarları olmuştur. Başka sınıfların istekleri kendi rahatlarını bozan terör hareketleri olarak kabul edilmiştir. Üretimin en asli unsurlarının, emeğin en doğal hakları bile onların varoluşlarını tehlikeye sokan bir beka sorunu sayılmıştır. Dolayısıyla ne pahasına olursa olsun yok edilmelidir.  Bu yüzden eşitlik ve kardeşlik gibi kavramlar unutulmuş, unutturulmuş ve libéralisme kavramı büyük bir tutkuyla öne çıkarılmıştır.

Sözcükleri hiç eğmeye bükmeye gerek yoktur, kapital dedikleri şey emeğin karşılığı olan ücretten çalınan kısmın bir elde birikmesinden, biriktirilmesinden başka bir şey değildir. Hırsızlar çetesi kendileri hakkında ustaca yarattıkları ‘liberal’ algısını hiç ara vermeden tepe tepe kullanmakta ve hiç utanmadan, arlanmadan kendilerini demokrat, yaptıkları işi de demokrasi olarak yutturmaya çalışmaktadırlar.

Bu zorba, hırsızlar çetesinin yaptıklarını anlamadan onlarla uzlaşmaya kalkışmak onlara daha iyi hizmet etmekten başka bir işe yaramamaktadır. Yaşanan acı deneyimler bu tezin kanıtlarıdır.

Göz boyacısı sandıklarda onlara verilecek oylarla onların liberalliklerini onayladıktan sonra onların yaptıklarını vicdansızlık, haksızlık gibi sözlerle nitelemeye çalışmak safdil olmaktır.

Bu sınıfın egemenliğinde enflasyonlar da, zaman zaman görülen ekonomik krizler de olağandır, kaçınılmazdır. Kapital dediğimiz şey nasıl ki; bir bisikletin üstünde uzun süre durmanın olanaksızlığı karşısında hareket etme zorunluğu varsa bu sınıf da sürekli büyümek ve sömürmek zorundadır. Varlığını sürdürmek için öncelikle kamu gücünü kendi hegemonyası altına almaktadır. Büyümek için de kamu gücünü kullanarak vergileri artırmak, özel yolla da enflasyon ateşini körüklemek gerekmektedir. Zamlar ve vergi artışları son çözümlemede sermayenin büyümesine, gelişmesine hizmet ederler. Zamlar ve vergi artışları ücretliden alıp sermayeci sınıfa, fakirden alıp zengine vermek için yapılmaktadır.

Üretici diyor ki una zam geldi ben ekmeğe zam yapmak zorunda kalıyorum. Taksi şoförü diyor ki benzine zam geldi ben de taşıma fiyatına zam yapmak zorunda kalıyorum. Holdingler de aynı şeyi söylüyorlar. Herkes zorunda kalıyor. Hiç kimse kendisine bir şey istemiyor. Kendine veya başkasına bir şey iste veya isteme bu vergiler, bu zamlar nereye gidiyor?

İşçi, memur çalışıyor ama o zam yapamıyor. Örgütlenmesinin, sendikalılaşmasının önüne akla gelmedik engeller çıkarılıyor. Zaman zaman da yasaklanıyor. Grev hakkı yasalarda yazıldığı ile kalıyor, bir türlü işletilemiyor. Enflasyon % 100’ün üzerine çıkmışken işçi, emekçi, emekli ağlana, sızlana ücretinin % 15’e, 20’ye artırılmasına razı olmak zorunda kalıyor.

Bu ekonomi sisteminde üretici kişi veya firmaların ödedikleri vergi ve zamların ürettikleri mal ve hizmetin fiyatlarına eklemelerine, “ inikas ” yani yansıtma diyorlar. Bir an tüm yurttaşların bu zam ve vergileri inikas ettirdiklerini düşünelim, sonuç ne olur? Mal ve hizmetlerin karşılıkları ve de ücretler hep birlikte örneğin 100 iken 130 olur, bu kimin işine yarar? Hiç kimsenin işine yaramaz. Bütün bu zam ve vergilerin biricik amacı vardır. Bir sınıftan, bir kesimden alıp öbür kesime, sınıfa vermektir. Yalan mı?

Enflasyon dışında, özellikle sektöründe tekel veya oligopol oluşturmuş firmalar ürettikleri mal ve hizmetin fiyatını nasıl belirliyorlar? Tümüyle o firmanın keyfine ve insafına bağlı, doğru mu? Kâr hırsının sınırını yine kendileri belirliyorlar, yalan mı? Önce 100 olarak belirledikleri ürün fiyatını daha sonra 20’ye indirip yine de zarar etmeyip kâr edebiliyorlarsa bazı şeyleri başka bir açıdan görmek ve değerlendirmek gerekmektedir.

Şimdi gelelim şu GREEDFLATION kavramına, egemen sınıf doğuşunda, serpilip gelişmesinde kendisinin özgür olduğunu, daha sonra özgürlüğün yalnızca kendi sınıfına ait olduğunu her fırsatta söylüyorsa ve bizler de evet işin doğrusu budur diyerek oylarımızla bu durumu kabul ediyorsak şimdi bu sınıfın özgürlüğünü kullanmasına niçin karşı çıkıyoruz?  Her zam ve vergi artışına karşı yerimizde niçin homurdanıp duruyoruz?

Ama bu da çok oldu, bu kadar zam da aşırıya kaçtı diye söylenmenin bana göre hiçbir anlamı ve yararı bulunmamaktadır. Normali nedir, aşırısı nedir sorusunun en güzel yanıtını yine onlar bilirler. Bu işin dengeleneceği noktayı en iyi onlar, onların bu iş için uzmanlaşmış elemanları bilirler. Bu konuda bizim ayrıca kafa yormamız gerekmemektedir. Zamanında bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler dedikse şimdi ağlaşmanın ne anlamı olur?

Bazı özdeyişler var, birçok yazarın çizerin oturup konuyu ciltler dolusu anlatmasına gerek kalmadan birkaç sözcükle anlatıverir. İşte bunlardan iki tanesi a) eğri cetvelle doğru çizgi çizilmez, b) gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendiyse ondan sonrakiler de yanlış iliklenecek demektir. Bu kapitalist sistem özünde yanlıştır. İnsana ve doğaya karşıdır. Yaptıkları üretimdeki amaçları insanın refahı ve mutluluğu değil kendilerinin doymak bilmeyen kâr hırslarıdır. Yaptıkları işin özünde, sevgi değil hırs vardır. Dayanışma değil rekabet, rekabetinde yıkıcı olanı vardır. Özünde bencilliğin en vicdansızı vardır. Yalan vardır, sömürü ve hırsızlık vardır. 
Yapılacak olan iş cetveli düzeltmek, iliklenecek doğru ilk düğmeyi belirlemektir.

Saygılarımla…

08.07.2023
Ali Can Polat

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.