ÇİRKİN KADIN YOKTUR TEMBEL KADIN VARDIR

‘ÇİRKİN KADIN DİYE BİR ŞEY YOKTUR , SADECE TEMBEL KADIN VARDIR’

 

Krakow’a  gidenlerinizin belki dikkatini çekmiştir. Ben bilmiyordum, hakkında hiç bir bilgim de , oktu. Rehberimiz Varşova’lı E… gösterdi, bu onun doğduğu ev dedi.

Yahudilerin yaşadıkları gettolardan süzülüp meydana çıkınca karşımızda belirivermişti. 2 katlı mütevazı bir ev. Helen burada 1870′ de doğdu, asıl adı Chaya dedi. Kendisinden başka yedi tane daha kız kardeşi varmış.

Helena Rubinstein deyince özellikle hanım arkadaşlar bildim onu diyeceklerdir. Helena İsviçre’de  bir süre tıp öğrenimi de almış ama güzellik üzerine epey kafa yormuş, emek vermiş. Güzel bir cilde sahip olmak için ne yapmak gerekir sorusuna yanıtlar aramış.  Güzelliğinin farkında olan Helena Salvador Dali’ye de bir resmini yaptırmış. O yaşamında ” my life is beautiful ” sözünü kendisine kılavuz yapmış. Kozmetik dünyasında büyük bir adım atmıştır.

1902 yılında Avustralya’ ya göç etmiş ve oraya yerleşerek çiftliklerde çalışmaya başlamış, burada çalıştığı zamanlarda işçi kadınların yüzlerindeki güneş yanıklarını yanında getirdiği ve kendi yaptığı kremlerle iyileştirmiş, bundan sonra bu kremleri daha çok üretmiş.  Ardından Sidney’de bir güzellik merkezi açmış. Burada kazandığı paralarla Londra’ya gitmiş ve burada 1908’de açtığı ünlü güzellik merkezinin ardından büyük bir şöhrete kavuşmuş, 1912’de bu kez Paris’te ününe ün katan işler yapmış.   1915’te New York salonlarını açmış.  ABD vatandaşlığını da almış.

Günümüzde kendi adını taşıyan bir kozmetik firması mevcuttur.

Avustralya’da iken ilk işi hanımlara çantasından çıkardığı parfümleri satmakmış. İşi ona geçimini sağlayacak kadar para kazandırmış ama o bununla yetinmemiş.

Bildiğiniz gibi Avustralya koyun yetiştiriciliğinde dünyanın önde gelen bir ülkesi. İşte bu koyunların kırpılması sırasında çıkartılan bir madde var. LANOLIN . Evinde, daha sonra küçük bir işlikte sözünü ettiğimiz bu lanolini kozmetik ürünlerinde kullanmış.

Kardeşini yardıma çağırmış, işi ona bırakmış sonra kendisi Londra’da bir küçük şirket kurmuş… Böylece dünyanın ilk uluslararası kozmetik-parfümeri şirketi doğmuş. Evlilik, çoluk çocuk işlerini anlatmaya gerek yok. 

O şansını daha da büyütmeye karar veriyor, New York’a gidiyor. Orada işleri daha da açılıyor. Yaptığı ürünler Helena Rubinstein markası ile satılmaya başlıyor. Böylece, hanımların gözdesi oluyor.

1929 yılında büyük kriz sırasında bir aralık sıkıntı yaşasa da kriz sırasında ABD’nin devlerinden Lehman Brothers’e 9 milyona sattığı şirket hisselerini kısa bir süre sonra 90 milyon dolar ödeyerek geri alıp Helena Rubinstein İmparatorluğu kuruyor.   1965 yılına kadar yaşıyor.

Şimdi bana bunları niçin anlattın diyeceksiniz, biliyorum. Bu hanımın başlığa aldığım bir sözü var. Helena Rubinstein denince ilk akla gelen sözü bu imiş. Diğer güzellik ile uğraşan muazzam büyüklükteki bir sektör, bu sözü kendilerine bir anayasa olarak kabul etmişler. Tek maddelik bir anayasa.

Çirkin kadın diye bir şey yoktur, sadece tembel kadın vardır” 

Helena ve onun peşinden giden sektör yatırımcıları bu cümleye yazıldığından biraz daha farklı bir anlam yüklemişler.  Yani demek istiyorlar ki; kadın biraz güzel, biraz çirkindir. Daha az çirkin, daha güzel olmak mümkündür. Bunun için poponuzu kımıldatmanız, hareket etmeniz gerekir, elbette bu işi siz yapamazsınız, tembelliği bırakın ve bize gelin. Bizim ürünlerimizi satın alın.

Elbette iş burada kalmıyor. Eyy kadınlar, siz güzelin ne olduğunu biliyor musunuz?  Nereden bilsin gariplerim. Şatoda, sarayda düzinelerce mürebbiye ile yetişseler, bir şeyler öğrenmiş olsalar da  onlara güzelliğin, kadın güzelliğinin ne olduğunu anlatmak gerekir.  Kapitalist sistemin işleyen çarkı içinde daha geniş bir kadın kitlesine de ayrıca ulaşmak gerekir.

Bu konuda hiç kuşkusuz giyim-kuşam ve takı sektörü çok önemli bir rol alacaktır. Ancak zarf ile mazruf işinde de kozmetikçilere, parfümörlere çok büyük ödevler düşmektedir.

En pahalı kumaşlardan yapılan  ve en pahalı terzilerin elinden çıkan elbiseler ve takılar yerinde ve birbiri ile uyum içinde kullanıldıktan başka o giysinin içindeki kanlı canlı kadının da bir şeylere, güzel bir ten başta olmak üzere aklınıza gelen ve gelmeyen bin bir türlü şeye ihtiyacı olacaktır.  Örneğin kaşlarınız ince mi kalın mı, kalkık mı, doğal halinde mi olacak? Tırnaklarınız, dudak renginiz nasıl olmalı, göz çukurunuz ve kirpikleriniz nasıl ve hangi renge boyanacaktır? Bunları gencecik kızlar ne bilsinler, onlara yardımcı olunması gerekir. Onlar da el hak çok yeteneklidir. Birkaç ürün alıp ceplerini boşalttıktan ve bir kaç erkekten yüklü bir kaç iltifat duyduktan sonra uzman olurlar.

Daha sonra da kadınlar üzerinde kurulmuş olan bu egemenlik “moda” ile daha da pekiştirilecektir. Tam artık oldu, bu bana yakıştı derken onun modası geçti bu yaz veya güz fuşya rengi giyilecek emri ile her şey alt-üst olacaktır. Satışları durmaksızın artırmak için moda en önemli bir araçtır.
 
Onlar ki; dünyanın patronlarıdır. Her şeyi yalnız onlar bilirler, her şeyin nasıl olması gerektiğine onlar karar verirler. Onlar derler ki:

1-Kadın güzelliği kadına bırakılmayacak kadar önemlidir.
2-Kadın güzelliği kadının tekelinde değildir.
3- Kadın sadece o güzelliğin hamalıdır.
4- kadına biz ne yüklersek onu taşır, taşımak zorundadır. Çünkü bizim çok büyük bir çoğunluğumuz bu işlerden hiç bir şey anlamayız !

Biz erkekler mi? Onlara bir şey sorulmadı. Sorulmasa da olur. Çünkü bizim çoğunluğumuz bu işlerden anlamayız. Erkekler zaten önlerine ne konursa konsun bitmez bir oburlukla yerler.  

Helena’nın çıkış noktası harika, istek, azim ve irade… Bir de unutmamak gerekir ki; Lanolin. Lanolini bu sektöre kazandıran Helena… Bu buluşu için heykelinin dikilmesini hak etmiştir.

Buraya kadar  öykü iyi. güzel de imparatorluk olunca yukarıda sıraladığımız şeyler ortaya çıkıyor ve kadın güzelliği paranın padişahlığı için sunağa yatırılan bir kurbana dönüyor.

aCp
22.04.2017

 

 

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.