MENDİL

 

 

 

 

 

MENDİL

 

Mendil deyip de geçmeyelim. Mendilin ne olduğunu, ne olmadığını ve mendil ile ilgili olarak bildiklerimizi biraz daha yakından inceleyelim.

TDK sözlüğüne göre (1966 basım) mendil sözcüğü Arapçadan alınmış bir sözcük olup burun ve ter silmeye, kimi vakit de el yüz kurulamaya veya bohça gibi içine ufak tefek şeyler koymaya yarayan, cepte taşınan ve dört köşe bir bez, yağlık olarak anlatılmıştır.

İngilizcede mendil için handkerchief / hanky sözcükleri kullanılmaktadır. Fransızca mendilin karşılığı moucher, sümkürmek eyleminden türetilmiş olan mouchoir sözcüğüdür.

Görüldüğü gibi bu iki dilde de Türkçede olduğu gibi bir anlam genişliği bulunmamaktadır. Gerçi Batı kültüründe asıl işlevi dışında mendil başka işler için de kullanılsa bile Türk kültüründeki kadar büyük bir kavram zenginliği söz konusu değildir. Ancak günümüz Yunancasında mendil karşılığı sözcük kullanılmaktadır. Μαντήλι-mandelion/ mantili/ (Herkül Milas-Türkçe Yunanca Ortak Kelimeler)  mandili’dir. Daha çok  “eşarp”  “havlu” ve “sofra örtüsü” anlamına gelmektedir.

Mendil dilbilgisinde bir ad, isimdir. Kökeni eski Yunanca da manteli/ mandelion (Helenistik dönem)  sözcüğüdür.  Yunancadan Latinceye mantelium/mantilium olarak geçmiştir. Manus/ el sözcüğünden türetilmiştir. Mendil sözcüğü Arap ve Fars dillerinde de bulunmaktadır. Ağız, burun ve ter silmek, el yüz kurulamak gibi işlere yarayan, pamuk, keten veya ipekten dört köşeli küçük dokuma parçasıdır. Bu dillere de eski Yunan veya Latin dillerinden geçmiş olduğu düşünülmektedir.

Şemsettin Sami’ nin 1900 tarihli Kâmûs-ı Türkî adlı eserinde Mendil sözcüğünün Arapça olduğu ve bu dilde havlu ve peçete anlamına geldiği belirtilmiştir.

1) Burun ve yüz ve el silmeye mahsus olarak cepte taşınan pamuk veya keten ya da ipekten, dört köşeli mensûc (dokuma); el, burun mendili;  ipek mendil. 2) Elde taşınacak şeyler vaz’ına (konulmasına aCp) mahsus bohça gibi ve ancak astarsız boyalı destmâl (el silmek, yağlık, el havlusu ) örnek olarak da bir mendil elma; mendile sarılı bir kitap açıklamaları yapılmıştır.

 

Ali Püsküllüoğlu, Türkçe Sözlük’te (s.914) mendil sözcüğünün Arapça ad olduğunu belirtmekle yetinmiş sözcüğün kökeninin Yunanca olduğuna ilişkin hiçbir açıklama yapmamıştır. Anlamı konusunda ise diğer sözlüklerdekine benzer ifadeler kullanmıştır.

 

Meydan Larousse da 8. Cilt 609. sayfasında mendilin Arapça bir sözcük olduğunu belirttikten sonra bilinen anlamlarını, kullanıldığı yerleri metinlerdeki cümlelerle örneklendirmektedir. 

Hasan Eren tarafından hazırlanan Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğünde, s. 366: Mendil burun ve ter silmekte veya el ve yüz kurulamakta kullanılan küçük kare biçiminde dokuma olarak tanımlanmıştır. Yerel ağızlarda meldin, merdin, sofra bezi, yaygısı olarak da geçer. Aynı kaynakta Tietze’ye yollama yapılarak Arapça mandil sözü ile ilişkilendirilmektedir. Sözcüğün doğrudan veya Grekçe yoluyla Latinceden ( mantelium) dan alındığı ve Farsçada da sözcüğün mandil olarak kullanıldığı üzerinde durulmaktadır.

Misalli Büyük Türkçe Sözlüğün 2020 baskısının 2027. sayfasında mendil karşılığında : (Yun. Manteli)  (Kelime Arapça ve Farsça’da da kullanılır) 1.Ağız,  burun ve ter silmek, el yüz kurulamak gibi işlere yarayan, pamuk, keten veya ipekten dört köşeli küçük dokuma, 2. Erkek ceketlerinin üst ceplerine süs olarak çeşitli şekillerde konulan küçük bez parçası açıklamaları yapılmış. Mendil bağlama. Mendil açmak ve mendil sallamak gibi deyişlere de yer verilmiştir.

Sevan Nişanyan’ın Sözlerin Soyağacı adlı eserinde (s 315) mendil, peçete ve peşkir olarak açıklanmaktadır. Sözcüğün kökeninde Arapçada mandil مندل , Aramice/Süryanice aynı anlama gelen manṭiliyūn מנטליון  sözcükleri bulunmaktadır.

Kaşgarlı Mahmud’un 1072-1074 yılları arasında yazdığı Divân-ı Lügâti’t-Türk adlı kitabında mendil anlamına gelen bir sözcüğe rastlıyoruz. Eserde insanın burnunu temizlemesi için cebinde taşıdığı kumaş veya herhangi bir bez parçası olarak geçen ulatu sözcüğü mendil anlamına gelmektedir.

Türk el işlemeciliğinin ilk örnekleri diyebileceğimiz mendiller, Türk kültüründe rengiyle, işlemesiyle, oyaları ile çok önemli bir yer tutmaktadır. Gönderenin ve gönderilen kişinin kim olduğu, yapıldığı kumaşının cinsi, büyüklüğü, estetik ve sanatsal yönü çok önemlidir.  Kadın ve erkeklerin kullandıkları mendiller farklıdır. Kadınlar erkeklere göre daha küçük mendiller kullanmaktadırlar. Kadınların, kızların kullandıkları mendiller genel olarak kenarları ve yüzeyi nakışlı, oya ve dantelalarla işlidir. Mendillerin kumaşları da genellikle ipeklidir.  Mendillere işlenen nakışlar, oyalar işleyen ve kullanan kadınların zevklerini yansıtır. Onların önemli bir süs eşyasıdır. Erkek giyiminde ceketin sol üst tarafındaki küçük cep mendil koymak için düşünülmüştür. Buraya konan mendillerin rengi, şekli de ayrı anlamlara gelmektedir. Eskiden kullanılan ve erkekler arasında yaygın olan enfiye için ayrı bir mendil kullanıldığını da yazılı metinlerden anlıyoruz. Ayrıca damat adayına gelinin vereceği çeyiz arasında güvey mendili adıyla özel olarak seçilmiş, hazırlanmış, işlenmiş mendiller de bulunmaktadır. Henüz okul ve evrak çantalarının kullanılmadığı dönemlerde, ilkokul çocukları kitaplarını cüz keselerinde, büyükler ise mendile sararak taşırlardı. Kitap ve özellikle Kur’an mushafları için de mendiller kullanıldığını biliyoruz. Kur’an cüzlerinin taşındığı bu mendillere cüzlük adı da verilmektedir.  Bu mendillerin bir köşesine özlü sözler, Kurandan bir ayet veya sahibinin adı yazılabilmektedir.

Eskiden bayramlarda çocukların, büyüklerinin ellerini öpmeleri âdeti yaygındı. Küçüklere bu el öpmelerinin karşılığı olarak mendil verilmesi de yine bu âdetin bir gereği idi.  Bu mendillerin bir köşesine çok kez bozuk para, bayram harçlığı olarak konup düğümlenirdi.

 

Yine eskiden Anadolu’da ve Rumeli’de bir mendil iki ucundan bükülerek, feslerin, külahların üzerlerine değişik renklerde yemeni mendiller olarak sarılırmış.

Her ne kadar artık unutulmaya yüz tutmuş olsa da halk arasında özellikle çocukların oynadığı mendil kapmaca adıyla oynanan bir oyun vardır.

Bir başka oyunda, saklambaç oyununda ebe olan, cezalı çocuğun gözleri bir mendille bağlanırdı.

Mendil, eğlence kültürümüzde de önemli bir yer tutar. Mendili bazen bir halayda başı çekenin elinde sallanırken görürüz.

Mendil bazen sevgililerin ortak dilidir. Mendilin rengi, şekli, kumaşının cinsi ve veriliş yer ve zamanı ayrı bir duyguyu, düşünceyi anlatır.  Bazen o mendil bir anı, bir armağandır.  Yeri gelir gözyaşlarını siler,  bir acıyı hafifletir. Yeri gelir bir özlemi, bir ayrılığı anlatır. Bazen bilerek ve isteyerek mendil yere düşürülür. Buna mendil düşürmek denir. Bir genç kız eğer birine sevdalıysa onun yakınında bir yere mendilini düşürüverir. Delikanlı mendili düştüğü yerden alırsa, mendili kaldırdı denir. Yani kızın sevdasına karşılık vermiş olur. Aynı mendil alıp verme adeti kız alma verme gelenekleri arasında gönderilen mendilin kabul edilip edilmemesi ve mendilin içine bir şey konularak geri gönderilmesi biçiminde de karşımıza çıkmaktadır

Ne yazık ki, eskiden demek zorunda kaldığımız bu adetler, gelenek ve görenekler ne kadar da güzeller değil mi?. Bir küçük kasaba, bir köy yaşantısını gözünüzün önüne getirin ve bu anlatılanları o ortam içinde yeniden düşünün, yeniden değerlendirin. Bir İspanyol, örneğin Meksika’da, Oaxaca’da geceleyin sevdiği kızın penceresinin altına gidip gitarı ile serenat yapıyorsa bir Anadolu kızı da mendilini sevgilisinin görebileceği, ulaşabileceği bir yere düşürüverir. O mu güzel, bu mu güzel demiyorum. İkisi de birbirinden güzel diyorum.

Tekrar mendil sözcüğünün köklerine dönersek; eski Yunancada μαντήλι / mantili veya mantele’ sözcüğü ile karşılaşıyoruz. Latincede mantellum örtü anlamına gelmektedir. Bu sözcüğün kökeninde Latince manus el + yine Latince terg- silmek/ tergere eylem sözcüklerinin bulunduğunu ve bu iki sözcüğün birleştirilmesiyle bu sözcüğün oluşturulduğunu görüyoruz.

Başlangıçta el bezi anlamına gelen bu sözcük zaman içinde (manutergium) “peşkir, hamam önlüğü” anlamını kazanmıştır.  Bildiğiniz gibi Romalıların hamam sefaları dillere destan olmuştur. Hamamların frigidarium/soğukluk bölümlerinde uzun uzun konuşmalar yapıldığı saatlerde bu örtülere gereksinim duymuş olmalılar.

Manus sözcüğü bize çok uzak değildir. Roma Aile Hukukunda manuslu evlilikler / manus matrimonium veya Roma Medeni Hukukunda Ius Civile’de manuslu satışlar ve bunlara ait sözleşmeler önemli bir yer tutarlar.

Ayrıca dilimize giren manuel, manipule, manto ve portmanto gibi kavramların kökenlerinde de el ve örtü sözcükleri bulunmaktadır.

Bir başka kaynakta: Mendil Arapça mndl kökünden gelen mandil مندل  “peçete  (Yunanca: χαρτοπετσέτα) , peşkir (Farsça peş + gir: Önlük, hamam havlusu) ” sözcüğünden alıntı olduğu üzerinde durulmaktadır. Bu sözcük Aramice/Süryanice aynı anlama gelen manṭiliyūn מנטליון sözcüğünün murabba (dörtlü) fiil köküdür. Bu sözcük Eski Yunanca aynı anlama gelen mantḗlion μαντδήλιον sözcüğünden gelmektedir. Sözcük Latince aynı anlama gelen mantēle veya mantelium sözcüğünün küçültme halidir.

Bu kaynakta Latince bu sözcük en eski kaynaklarda “el bezi” anlamındayken daha sonra “peşkir, hamam önlüğü” anlamını kazanmıştır. Ernout & Meillet, Dict. etym. de la langue latine sf. 685. Yunanca sözcük günümüzde “sofra örtüsü” anlamında kullanılır.

Manto: Fransızca manteau, kalın kumaştan yapılmış kollu veya kolsuz üst giysisi, palto sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Latince mantellum pelerin, dış giysi sözcüğünden evrilmiştir. Bizdeki harmani bu sözcüğe karşılık olabilir.

Portmanto: Fransızca porte manteau “manto-taşır” deyiminden alıntıdır.

Kumaş mendiller, hijyen amaçlı kullanımı dışında gündelik yaşamda küçük şeyleri paketlemek ve taşımak,  bir yere serip üzerinde yemek yemek, giysileri süslemek, iletişimde mesaj verme aracı olmak gibi farklı işlevler için de kullanılmıştır.

Kullanım amaçlarına göre:

1) Azık mendili, sofra yaygısı, sofra bezi, sofra altı mendili şeklinde adlandırılmıştır.

2) Günümüzde erkek giyiminde takım elbisenin tamamlayıcısı bir aksesuar olarak da kullanılır ve üst cepte taşınan süs amaçlı kumaş mendillere cep mendili denir. Mendil daha sonraki yıllarda döpiyes tarzı kadın giyiminde erkek ceketlerinde olduğu gibi bir süs aracı olarak da kullanılmaya başlanmıştır.

3) Bir yolculuğun başlangıcında yolculuğa çıkan ve uğurlayanlar tarafından bir vedalaşma aracı olarak da mendil sallandığı görülmektedir.

4) Mendil açmak ise dilenmek anlamına kullanılan bir deyimdir.

5) Mendil kadar deyimi ise anlatılmak istenen şeyin kapladığı yüzeyin küçük olduğunu belirtmektedir. Özellikle bir arazi parçasının küçüklüğünü anlatmak için mendil kadar deyimi kullanılmaktadır.

6) Türkçemizde pasaklı bir işte çalışanın elinin yağının, kirinin veya alnın terinin silinmesinde kullanıldığı için mendil anlamında bir de yağlık kelimesi bulunmaktadır. Çevre, makrama, destimal, destmal, sofra yaygısı, sofra bezi, önlük, peştamal, yemeni, çember sözcükleri de mendil kavramını ifade etmede kullanılmıştır.

Peştamal bir işte çalışırken elbiselerin kirlenmemesi için belden itibaren sarılan dokuma bezdir. Doğu Karadeniz Bölgesi kadınlarının günümüzde bile kullandığı geleneksel giyim eşyası olup, ipekli olanlarına fota, futa bazı yörelerde ise pıta denilmektedir.

Sözcüğün tarihsel geçmişine kısaca değinmek gerekirse; Rönesans devrinde yapılan portrelerde kişilerin sıklıkla ellerinde dantelli mendil ile betimlendiğini görüyoruz.

Çin’de M.Ö 1000’e ait elinde bez parçası taşıyan Zhou Hanedanı döneminde bu figürinlerinin varlığı, o devirde yüzü güneşten korumak veya günümüzde olduğu gibi alın ve yüzün terini silmek, burun silmek veya temizlemek için “mendil” kullanıldığını göstermektedir.[

Tarih boyunca Ortadoğu kültüründe, Uygur topluluklarında, Türk kültüründe ve diğer birçok kültürde de mendil kullanılagelmiştir. Mendillerin yaraları sarmak, başkalarına işaret vermek, para kesesi işlevi görmek veya dekoratif ve rituel amaçlara hizmet etmek gibi birçok farklı amaç için kullanıldığı görülür.

Antik Yunan ve Roma devrinde, mendiller bugünkü şekilde sıklıkla kullanılmaktaydı. Antik Roma’da ketenden dokunan ve mappa olarak adlandırılan mendil günlük yaşamda kullanımın dışında, konsüllerin kullandığı bir statü göstergesi olmuştur. Arazi kayıtlarının tutulduğu bir taşıyıcı materyal olarak da kullanılmıştır. Ayrıca beyaz mappa, Circus Maximus hipodromunda oyunlara sponsor olan kişi tarafından oyunları başlatma işareti olarak da kullanılmıştır. Beyaz mendilin bir anlamı da yarışan veya savaşan bir kişi veya grubun yenilgiyi kabul anlamına geldiği re bilinmektedir.

Kaşgarlı Mahmud, Orta Asya Türklerinin, mendili “ulatu” olarak adlandırdığını ve burun silmek için göğüste taşınan ipekli kumaş parçası olarak tanımladıklarını ifade etmiştir.

Mendil, Selçuklu ve Osmanlı toplumlarında hem süs hem de gereksinim aracı olarak kullanılmıştır. Avrupa’da Rönesans dönemine ait birçok tabloda hem kadınlar hem erkekler ellerinde dantelli bir mendil ile betimlenmiştir.

Anadolu’da, Balkanlarda ve Orta Doğu ve daha pek çok bölgede halk oyunlarında (örneğin kalamatianos veya) halay başını çekenin elinde mendil önemli bir aksesuardır.

Mendiller, giyim kuşamın tamamlayıcısı bir süs eşyası olarak kullanılagelmiştir. Osmanlı toplumunda süs amaçlı elde taşınan mendillerin yaygın olduğu bilinmektedir. Padişah portrelerinde, padişahların ellerinde görünen mendiller elde taşınan süs mendillerine örnektir. Nakkaş Sinan Bey’in Gül Koklayan Fatih portresinde II. Mehmed, sol elinde mendil tutarken resmedilmiştir. Mendiller, boyna bağlanarak ve başlıklara sarılarak da süs eşyası şeklinde kullanılmıştır. Önceleri boyuna daha sonraları gömleğin üzerine takılan ve adına kravat dediğimiz bez parçaları da özünde bir mendildir. Kravat savaşan Hırvat askerlerince ilk kez 1630’lu yıllarda kullanıldığı için bu adı almıştır.

Anı mendiller: Kraliçe Victoria’nın tahta çıkışının 60. yılı için 1897 tarihinde basılmış bir hatıra mendil çok ünlenmiştir.

https://docplayer.biz.tr/docs-images/91/106597119/images/134-0.jpg

İpek üzerine baskı tekniğinin bulunmasıyla 1800’lü yıllarda Avrupa’da tarihi ve siyasi olaylar, taç giyme törenleri, bağış toplama gibi nedenlerle anı mendiller basımı başlamıştır. Osmanlı toplumunda da hatıra mendil basımı yaygın olarak görülmüş; devletin girdiği savaşlar, yapılan anlaşmalar, II. Meşrutiyet, Tanzimat Fermanı gibi olaylar için hatıra mendiller basılmıştır. Bazı padişahların Cuma namazı sonrasında yakın çevresindekilere mendil verdiği de ifade edilmektedir.

Kitap mendili: Osmanlı toplumunda kitap taşıma amaçlı kullanılan mendiller, “kitap mendili” olarak adlandırılırdı. Kitap mendilleri üstüne veya kenarlarına bilginin ve öğrenmenin kutsallığını anlatan güzel sözler, Arapça ya da Farsça şiirlerden beyit ve kıtalar işlenerek süslenmişlerdir.

 

Mendiller tortop yapılıp bırakılmıyor veya cebe öyle konulmuyordu. Çok farklı katlanma yöntemleri vardı. Bu katlanma biçimleri Fransa kralı XVI. Lui’nin eşi kraliçe Marie Antoinette’nin dikkatini çekmiş ve hiç beğenmemiş. Durumu kocasına anlatmış o da bu konuda bir kararname yayınlamış. İşte bu kararname uyarınca o tarihten başlayarak mendillerin eni ve boyu eşitlenmiş. Lui’lerin 14.’ncüsü, Versaille Şatosunu bugünkü haline getiren güneş kral /roi soleil bundan böyle modanın merkezi Paris olacak diye buyurmuş, buyurmakla kalmamış çok önemli adımlar atmıştır. Elbet onun ardılları, sonraki Lui’ler de bir şeyler yapmalıydı. Onların sonuncusu XVI. Lui karısının ricası üzerine bu mendil işine kafayı takmış mendillere kare şeklini vermiş. Böylece Paris moda konusunda yeni bir atılım daha yapmış olup o günden beri mendiller hep kare biçiminde üretilmektedir. Merak ediyorsanız ve cebinizde bir mendil ya da kâğıt mendil varsa açıp bakın, kare şeklinde olduğunu siz de göreceksiniz.

Sonra 1789 Fransız Devrimi oldu. Kraliçe ve kral giyotine gönderildi. Ama şu bizim mendil hiç duraksamadan biraz değişerek yoluna devam etti. Önceleri kumaştan yapılan mendil 1929 yılından sonra kâğıttan da üretilmeye başlandı. Kâğıt mendiller şimdi dünyamızı bir baştan bir başa kuşatmış durumda. Öyle bir alışkanlık yaratıldı ki; zenginler de yoksullar da burunlarını bunlarla siliyorlar. Bununla da kalmıyor her tür temizliği bununla yapıyorlar. Şimdi burada bir soluk alıp verelim ve kendimize soralım. Bir yılda dünyamızda kaç paket kâğıt mendil üretiliyor ve bir kez kullandıktan sonra fırlatılıp atılıyor. Bu mendillerin üretilmesi için ne kadar ağaç kurban ediliyor ve kullanılıp atılan mendillerin yarattığı kirlilik ne kadar bir boyuta ulaşıyor?

Ülkemiz kâğıt mendil konusunda biraz geç kalmış! 41 yıl sonra ilk fabrika Eczacıbaşı Holding’in bir parçası olarak, İpek Kâğıt tarafından 1970 yılında kurulmuştur. Selpak, Ağustos 1970’te Karamürsel ile Yalova arasında Türkiye’nin ilk markalı temizlik kâğıdını üretmeye başlamıştır.

İpek Kâğıt fabrikasının çalışanlarının kararı ile kâğıdın temel hammaddesi selülozun “sel” hecesi ve temizlik anlamındaki “pak” sözcüğünün birleşimi ile bu ürün, Mayıs 1971’de “Selpak” adını almıştır.

Anlatılan bir öyküye göre Selpak Fabrikasının açılışına İsmet İnönü’yü davet etmişler. Fabrikanın müdürü yaptıklarını heyecanla İnönü’ye anlatıyor. Mendili paketinden çıkartıyor ve burnuna götürüp siler gibi yapıyor. Sil at, sil at diye anlatıyor. İnönü sil at, sil at sözlerini tekrar ediyor. Biz, bir kez silip atacak, tekrar atacak kadar zengin olduk mu diye soruyor ve sonra cebinden mendilini çıkarıp burnunu siliyor ve aynı mendilini daha sonra katlayıp yine cebine koyuyor.

Selpak sözcüğü dilimize öylesine yerleşti ki kâğıt mendil yerine Selpak adı kullanılır oldu.

Selpak ve başka markalarca üretilen kâğıt mendiller de katları açıldığında kare biçiminde olduğu görülecektir.

Bu öykü bize mendilin son aşaması konusunda benim başkaca bir yorum yapmama gerek bırakmamakta ve bize sanırım çok değerli bir fikir vermektedir.

 

Kâğıt mendil ve peçete yapılışı ve kullanma yerleri, birbirine bir ölçüde benzemektedir. Mendil, peçete ve kitabın ana maddesi selülozdur. Mendillerin de kokulusu, kokusuzu, renklisi, ıslağı kurusu türlü şekilleri bulunduğu gibi peçetelerin de aynı şekilde çok fazla çeşidi vardır. Özellikle SEKA işletmelerinin birbiri ardınca satılıp kapatılmasından sonra selüloz ve kâğıdımızı dış alım yolu ile sağlamaya başlayınca fiyatları da artmaya başladı. Ancak halkımızın beğenisini ve sevgisini kazanan bu ürünlerin fiyatlarındaki artışlar konusunda pek de yakınması olmadığını gözlemleyebiliyoruz. Günlerden bir gün gereksinimiz olan birkaç parça şeyi almak için bir AVM’ ye gittik. Ben kitapçıya uğradım ve istediğim kitapları aldım. Hiç unutmadım, aldığım 126 sayfalık o bir şiir kitabının fiyatı o gün için 18,50 liraydı. Aynı gün bir başka dükkâna girdik, albenisi yüksek peçeteler dikkatimi çekti. 20’li peçetenin fiyatı o gün için 21,50 lira idi. Geldi bir hanım ayy dedi yanındaki hanıma, “ben bu peçeteleri arıyordum, çok ucuz,  bitmeden 3 paket alayım dedi ve aldı, sepetine koydu. Az önce kitapçıda bir müşteri kitapların çok pahalı olduğundan yakınıyordu. Şimdi bu dükkânda bir başka müşteri peçetenin ne kadar ucuz olduğunu söylüyor. Yorumu ben yine size bırakayım.

Bir de bu mendiller arasında kutsal olanı var. Mendilin kutsalını anlatmadan olmaz.  Kutsal Mendil (Yunanca: Άγιον Μανδήλιον; Hagion Mandylion), Hristiyan geleneğinde İsa’nın yüzünün izi çıktığına inanılan ve ilk ikona sayılan kare ya da dikdörtgen biçiminde bir bez parçası. Doğu Ortodoks Kilisesi’nde genellikle bu mendil mandylion olarak adlandırılmaktadır.

İsa Peygamber, yaşadığı kent olan Kudüs’te Yahudi halkın dini inançlarına aykırı şeyler söyleyip bu düşüncelerini uğrun uğrun yaydığı için tutuklanır, yargılanır ve sonuç olarak ölüm cezasına mahkûm edilir. Cezası çarmıha gerilerek infaz edilecektir. Biri uzun diğeri kısa iki ağaç parçası bulunur. Bunlar haç oluşturacak şekilde birbirine çakılır. Çivilerden üç tanesi İsa’nın elleri ve ayaklarından haça çakılması için ayrılmıştır. Aslında çivi dört tane imiş ama onlardan bir tanesinin bir çingene tarafından araklandığı, çalındığı söylenir.
Ağaçlar çapı on beş santimi bulan ağır nesnelerdir. Kendi haçını kendin taşı dercesine taşıma işini de İsa’ya yaptırırlar. Bilindiği gibi nisan ayı da olsa Kudüs’ün sıcak, bunaltan bir havası vardır. Via Dolorosa / Çile yolu (Eski Antonia Kalesi’nden Kutsal Kabir Kilisesi’ne kadar olan dolambaçlı bir yol. Gidenler bu yolu bilirler, neredeyse bir kilometreyi bulmaktadır.) İsa peygamber yol boyunca kan ter içinde kalır. Bir de yetmiyormuş gibi kafasına Apollon tanrının diademine benzeyen dikenli bir taç geçirirler. İsa’nın müritleri, sevenleri yol boyunca ona eşlik ederler. Yolda onu sevenlerin oluşturduğu bu konvoya o zamanın güvenlik güçleri hiç karışmazlar. İsa ölümü göze almıştır, acılara yiğitçe göğüs germektedir ve gözünden hiç yaş gelmez ama bol bol terler. İşte tam o anda mürit Edessalı Thaddeus-Addai gelir bir mendil ile İsa’nın yüzündeki teri siler. İsa peygamber kutsal bir kişi olunca terinin de kutsal olması doğaldır. O kutsal ter mendilin, peşkirin veya havlunun üzerinde buharlaşmaz, uçup gitmez İsa’nın yüz şeklini alır. Bu mendil, peşkir veya havlu Hıristiyan dünyasının ilk ikonası olarak kabul edilmektedir.

Öykünün başka bir anlatılış şekli daha var ama o yukarıdaki kadar helecanlı değil.   Kral V. Abgar hastadır, İsa’nın mucizelerini duymuştur. Gelip kendisini iyileştirmesini ister.  Bunun için ona bir mektup yazar. Ama İsa işleri çok olduğundan olacak kralın bu davetine olumlu bir yanıt vermez ancak yerine yardımcısı, müridi Thaddeus’u Edessa’ya yani bizim Urfa’ya gönderir. Thaddeus’un gelirken yanına getirdiği mendil kralı iyileştirir. Görüldüğü gibi mendile mendil deyip geçmemeli, mendil bazen bir mucizenin gerçekleşmesini sağlayabiliyor!

Bize bunları anlatıyorsun ama gerçekliğine sen inanıyor musun diye sorabilirsiniz. Bu söylencelerin gerçekliği değil onlara inanılması, anlatılması ve dinlenilmesi güzel. Bize bunları böyle anlatanların herhalde bir bildikleri vardır. Onca aziz ve azize yalan yanlış şeyler anlatmazlar, değil mi? Neyse biz yine konumuza dönelim.

Mendil yukarıda da belirttiğimiz gibi Türkçe bir sözcük, kavram değil ancak zaman içinde Anadolu ve Rumeli’de Türk kültürü ile çok fazla kaynamış, kaynaşmış olduğunu görüyoruz. Bu kaynaşmanın en güzel örneklerinden biri de kuşkusuz halk türküleridir. İşe halkın dilinden düşürmediği bu türkülerden küçük bir demet: 

1)Üsküdar’a gider iken bir mendil buldum,
Mendilin içine lokum doldurdum.
( Kâtibim-İstanbul/Kaynağında kökenlerinde belirsizlikler var. Bu türküye Nasrettin Hoca fıkraları gibi herkes sahip çıkıyor )

2) Sallasana sallasana mendilini
Akşam oldu göndersene sevdiğimi
( Bir dalda iki kiraz/Anonim )

3) Mendili eline,
Mendil verdim geline,
Kara kına yollamış,
Yar benim ellerime
( Kızılcıklar oldu mu/Anonim )

4) Ay bulutta bulutta
Mendilim kaldı dutta
Kalırsa varsın kalsın
Yenisi var sandıkta
( Ankara-Kızılcahamam)

5) Mendilim işle yolla
İşle gümüşle yolla
İçine beş elma koy
Birini dişle yolla (
 Elazığ yöresi )

6) Yâr yolunu kolladım
Beyaz mendil salladım
Ona çiçek yolladım
Akasyalar açarken
( Yesâri Asım Arsoy- Hüzzam şarkı )

7) Mendilim iri dallı
Ucunda lira bağlı
Her kime gönül versem
Yâr başım sana bağlı
( Elazığ- Enver Demirbağ )

8) Dam başına daş geldi
Sırmalı yağlık boş geldi
Yâr bugün bize gelmiş
Safa geldi hoş geldi
( Denizli yöresi )

9) Alıverin bağlamamı çalayım
Çalayım da zârı zârı ağlayım
Bir mendil ver gözyaşımı sileyim
( Rumeli yöresi )

10) Mendilimde tel oya
Gülmedim doya doya
Asker yolu beklerim de
Gününü saya saya
( Asker yolu beklerim- Yozgat yöresi )

11) Makramam sarı bağlar
Kız söyler gelin ağlar
( Diyarbakır yöresi )

12) Mahramamda kişniş ile badem var
Yavaş yürü köşelerde âdem var
Ah seni benden seni benden eden var
( Şavşat Yöresi )

13) Mendilim dilim dilim
Nerdesin benim gönlüm
Yar yanıma gelince
Aklıma gelmez ölüm
( Burdur yöresi )

14) Gemim geliyor gemim
Vona burnundan beru
Kız Allahi seversen
At başından çemberi
( Karadeniz yöresi – Vona, bugünkü Ordu-Perşembe kasabamız)

15) Mendilimin yeşili
Ben kaybettim eşimi
Al bu mendil sende dursun
Sil gözünün yaşını
( İstanbul- Nuri Halil Poyraz )

16) Yine hepimizin çok iyi bildiği ve severek dinlediği türkülerden biri de dayler dayler diye başlayan türküdür. Bu türküyü Makedonya halkları da sahiplenmektedirler. Üsküp’te bir gezimizde biz de bir eğlence yerinde dinlemiştik. Kültür Bakanlığı Türk Dünyası Edebiyatı yayınları içinde basılmış olan Harun Güngör ve Mustafa Argunşah’ın Gagauz Türkleri Tarih-Dil-Folklor ve Halk Edebiyatı adlı kitabın 184. sayfasında bu türkünün sözleri yer almaktadır. Ünlü araştırmacı Zajackowski’ nin araştırmaları (s.74) kaynak gösterilen bu türkünün sözleri:

Dayler dayler viran dayler/ Yüzüm güler kalbim ayler/Peştemalı serdim taşa/Yazılanlar gelir başa – Edirne’nin köprüsü taştan/ San çıkardın beni baştan/ Uçan kuşlar kebap olsun/ Akan çöşme şarab olsun.

Bu türküyü de içinde peştemal sözcüğü bulunduğu için anmakta yarar var diye düşünüyorum. Türkü Türkiye Türkçesinde Peştemalı serdim taşa/Yazılanlar gelir başa sözleri çıkarılmış haliyle söylenmektedir. Yine içinde (Mendili serdim taşa/Vurgunum kara kaşa) dizelerinin bulunduğu bir Kayseri türkümüz daha vardır.
Osmanlı Hanedanlığı yönetiminde bulunan bu geniş topraklarda Anadolu ve Rumeli halklarının hatta Türk olmayan diğer halkların arasında kültür etkileşimi içinde sözcük alış verişi çok doğaldır. Dahası bu halklar komşuluk ilişkileri içinde aynı acıları ve sevinçleri de yaşadıkları için ortak türküler yaratmışlar veya aynı türküleri, Kâtibim gibi sahiplenmişlerdir.

İçinde mendil sözü geçen türkülerimizden ayrım gözetmeden ilk akla gelenlerden yaptığımız bu seçkiler için kaynak olarak TRT Müzik Dairesi Başkanlığı THM sözlü Eserler Antolojisi- (1) ve (2) Ankara/2000 adlı yayınından ve Nagihan Kan’nın Halk Türkülerinde Mendil sözcüğünü araştırdığı Lisans tezinden yararlandım.

Nagihan Kan’ın yaptığı bir araştırmaya göre halk türkülerimizde mendil sıklıkla geçen bir sözcüktür. Tam 240 türkümüzde mendil sözü kullanılmış. Mendil ile birlikte kullanılan sözcükler ve sayıları da mendil 194, yağlık 21, çevre 9, destimal 9 ve mahrama 7 tane imiş. İnternet üzerinde yaptığım araştırmalarda bu kaynaklarda yer almayan ancak içinde mendil ve benzeri sözcüklerin yer aldığı başka türkülerin de bulunduğunu belirleyebildim.

Nagihan Kan’ın yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre mendilin birçok özelliği bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse: Mendil bazı türkülerde ölüm ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır. “Ali’mi samanlıkta bastılar/Mendilini gül dalına astılar” ve “Kanlı mendilimi verin bacıma/ Ağlasın ağlasın sürsün saçına” gibi iki ayrı türküden alınan bu mısralarda mendil, kişinin başına kötü bir hâl geldiğinin işareti olmuştur.

Türkülerde karşımıza “mendil bağlamak” tabiri çıkmaktadır. Mendil bağlamak: Sevdiği olmak, söz verdiği bir kimse bulunmak gibi anlamlar ifade etmektedir.

Mendilin renklerine göre anlamları da değişmektedir. Mendil sevgililer, yavuklular arasında bir iletişim aracı olmuştur.

Eflatun mendil: Yarın evin önünden geç mektup vereceğim.

Mor mendil: Hayatım senindir.

Pembe mendil: Sizden hoşlanıyorum

Kırmızı mendil: Seni bütün varlığım ve ruhumla seviyorum; bana inan.

Fıstıkî mendil: Dikkat et komşular görebilir.

Mavi mendil: Kederliyim, ıstırap içinde kıvranıyorum; pek vefasızsın.

Beyaz mendil: Seni seviyorum.

Kenarları yeşil mendil: Sana daima sadık kalacağıma söz veriyorum.

Kenarları sarı mendil: Bir iki gündür hastayım bundan dolayı çıkamadım.

Kenarları pembe mendil: Sensiz yaşayamıyorum.

Kenarları mavi mendil: Sensiz mutlu olamayacağım.

PEÇETE: Mendili anlatırken söz gelip peçeteye dayanınca bu sözcüğü de biraz daha yakından inceleyelim.

İtalyanca pezzetto küçük kumaş veya kâğıt parçası sözcüğünden alıntıdır. İtalyanca sözcük İtalyanca pezzo parça sözcüğünün Piccolo pezzo /küçültme halidir. İtalyancada bir de aynı işlevi gören tovagliolosözcüğü bulunmaktadır. Pezzetta bu dilde yaraları sarmak için kullanılan bez anlamına da gelmektedir. İtalyanca’ da bulunan bu sözcük Geç Latince yazılı örneği bulunmayan pettia sözcüğünden evrilmiştir. Günümüz Yunancasında da peçeta olarak söylenmektedir. Χαρτοπετσέτα chartopetséta (kâğıt mendil veya havlu)

Hasan Eren’in Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğünde peçete,  peçeta sözcüğünün kökeninin İtalyanca pezzetta olduğu ve yemek yerken giysiyi korumak, ağız silmek için kullanılan ince kâğıt veya kumaş parçası olduğu açıklanmaktadır. Benzer açıklamaları İlhan Ayverdi’nin Misalli Büyük Türkçe Sözlüğünde de görüyoruz. TDK 1966 basımı Türkçe sözlüğünde peçete için yemek peşkiri tanımlaması yapmaktadır. Şemsettin Sami’nin Kâmûs-ı Türkî’ sinde ise sözcüğün kökeninin İtalyanca olduğuna işaret edildikten sonra yemek havlusu, makreme, küçük peşkir açıklamaları yapılmıştır.

Görüldüğü gibi sözcüğün kökenine ilişkin tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Mendil ile peçetenin işlevleri de birbirinin aynısı veya çok benzeridir. Burada şunu da belirtmekte yarar bulunmaktadır ki; peçeteler de ister kumaş ister kâğıt olsun mendil gibi kare şeklinde üretilmektedir.

PEŞTEMAL: Hamamda sırta sarılarak örtünmek ve kurulanmak için kullanılan ince dokuma. Farsça peşt–mal ve Kürtçede peştemal şekliyle kullanılmaktadır. Kürtçe peştemal sözünden Türkçeye geçmiştir. Kürtçe pışt veya pêşt ‘sırt’ demektir. Aynı dilde malin temizlemek, silmek, süpürmek anlamına geliyor. Destmal (=mendil) sözcüğünün yapısında dest (=el) ve mal (=silen) sözcükleri olduğu gibi pêştemal sözcüğü de zaman içinde sırtı örten bir örtü anlamını kazanmıştır.

 Anadolu’da esnafın örgütlendiği ahilik içinde çıraklıktan ustalığa geçen lonca üyelerine törenle pêştamal bağlanıyordu. Bu olgu Selçukludan beri peştamal kuşanmak adıyla bilinir. 50-60 yıl öncesine kadar Anadolu’nun birçok kasabasında bu gelenek görülebiliyordu.

Bu açıdan bakıldığında Avrupa’da yaygın olan pelerinle pêştemal arasında bir bağ kurmak olasıdır.
Futa sözcüğü TDK yayınları arasında bulunan Hüseyin Dallı ’nın Kuzeydoğu Bulgaristan Türk Ağızları Üzerine Araştırma’ sının 37. sayfasındaki açıklamaya göre fıta veya futa olarak yer almakta ve aynı anlama gelmektedir.

Anadolu’da özellikle doğu Karadeniz bölgemizde peştamal daha bir önem kazanır. Kadın giysisinin bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki; bu konuda türküler yakılmıştır.

Sepetumun ipleri,/ Keseyi omuzumu./Aç beyaz peştemali,/Bir göreyim yüzünü.

Sevan Nişanyan Sözlerin Soyağacında peştamal farsça puşt (arka) ve mal (silen) sözcükleri ile yapılmış bir tamlama olduğuna işaret etmektedir.

Şemsettin Sami Kâmûs-î Türki’de peştamâl için Farsça peştmâl’den galat olarak dilimize girdiğini ve arka silecek anlamına geldiğini belirtmektedir. Hamamda veya bir iş yaparken bele bağlanan futa açıklamasını yapmaktadır. Ayrıca peştamal kuşanmak deyiminin usta çıkmak anlamına geldiğini eklemektedir. TDK sözcüğünde de benzer anlatımlar bulunmaktadır. Eskiden kullanılan bir deyim de peştamallıktır. Bu da Şemsettin Sami’ye göre itibarlı bir dükkânın müşterisine mukabil bir müste’cirin diğerinden aldığı ikramiyedir. Şimdi bunun yerine “hava parası” ifadesi kullanılmaktadır.

Ustalık peştamalı: Bilindiği gibi Türkler Orta Asya’dan kalkıp yoğun olarak Anadolu topraklarına geldikten sonra yerleşik hayata geçmişlerdir. Bu gelişlerinde İran-Horasan ve Mâverâünnehir bölgelerinde elde ettikleri kültürleri de yanlarında getirmişler ve esnaflık işleri Anadolu’da sınıflandırmışlar ve her bir mesleğin öğrenilmesini, öğretilmesini ve uygulanmasını sıkı kurallara bağlamışlardır. Bu lonca sisteminin adı Ahilik örgütlenmesidir. Ahiliğin yüzyıllar boyunca etkili olmasının en önemli nedeni kuşkusuz kendine özgü bir eğitim sistemidir. Meslek öğrenecek adaylar önce yeteneklerine uygun mesleklere yönlendirilip bu alanda yeterli yetkinliğe ulaşana kadar eğitilirdi. Yamaklıktan ustalığa giden yolda, bilgi ve becerinin düzeyini belirleyen bazı aşamalar vardı. Yamak-çırak, kalfa ve usta aşamalarını geçmek için hem mesleki bilgi hem de iyi ve ahlaklı bir insan olma özellikleri aranırdı. Bu gün hala geçerliğini koruyan usta-çırak ilişkisi ahilik örgütlenmesinden kalmadır.

Ustalığa hak kazanan kalfaların ustalık sınıfına geçişleri bir törenle yapılırdı.

Kalfalıkta üç yılını dolduranlar usta olmaya hak kazanırdı ve ahilikte önemli bir yeri olan şed (şedd, “yünden veya pamuktan örülen bağ, kemer, kuşak, peştamal” anlamına)   kuşanma töreni ile ustalığa yükseltilirdi. Usta, kalfasının gerekli mesleki becerileri ustalık düzeyine getirdiğine inanırsa onun ustalık sınıfına alınması önerisinde bulunurdu.  Yapılacak törene bütün nakipler (seçkin kişiler) ve ustalar katılırdı. Önde nakipler ve arkada ustalar olmak üzere iki halka halinde otururlar. Törende müftü ve kadı da yerini alırdı. Usta adayına meslek etiği ile ilgili kurallar anlatılır ve daha sonra bir din adamı da dualar okurdu. Bundan sonra usta, kalfasının beline ustalık peştamalını eliyle sarardı, bağlardı.

Bugün benzer bir töreni avukatlık mesleğine girişte de görmekteyiz. Daha önceden belirlenen bir tarihte baro odasında mesleğin önde gelenleri, baro başkanı veya görevlendireceği bir avukat ve yönetim kurulu üyeleri toplanır. Avukatlık stajını tamamlamış olan avukat adayı meslek andını okur veya baro başkanının okuduğu andı tekrar eder. Aday avukata mesleğin etik kuralları bir kez daha anlatılır ve bu kuralların yazılı olduğu küçük kitapçık kendisine verilir. Avukatlık Ruhsatı da bundan sonra avukata verilir. Bu işlemler tamamlandıktan sonra baro başkanı meslektaşına cübbesini giydirir ve böylece o kişi avukatlık mesleğine alınmış, kabul edilmiş olur. Başka mesleklerde de benzer giriş işlemleri olabilir. 

DESTİMAL: Destimal (destmal, desmal) deyine Farsçadan dilimize girmiştir. Dest, dast Farsçada el ve mâl de silen anlamına gelmekte olup bu iki sözcükle yapılmış olan tamlama mendil karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bu sözcüğün daha çok Osmanlı saray çevrelerinde kullanıldığını görmekteyiz.

 

PEŞKİR: TDK 1966 sözlüğüne göre peşkir Farsça bir sözcük olup yemek yerken kullanılan veya el kurulanan büyük mendil biçiminde pamuk veya keten bezdir.

Dilimize Farsçadan giren bu sözcük zaman içinde Yunancaya da girmiştir. Yunancadaki söyleniş şekli Herkül Milas’ın sözlüğüne göre peşkiridir.

Hasan Eren’in sözlüğünden sözcüğün Bulgarcaya peşkir, Sırpçaya da pescir olarak girmiş olduğunu görüyoruz.

Sevan Nişanyan’a göre Farsça peş ve gir sözcüklerinden oluşmuştur ve önlük, hamamda kullanılan havludur. Şemsettin Sami Farsça pîş+gîr = öne tutulan, asıl yemek yerken vaktiyle peçete yerine dizlerinin üzerine alınan müşterek uzun bez anlamına geldiği ayrıca havlu peçete ve makreme yerine de kullanıldığını ifade etmektedir.

İlhan Ayverdi sözlüğünde de yukarıdakilere benzer açıklamalar bulunmaktadır.

 

YAĞLIK: Türkçe bir sözcük olup yemek yerken veya bir işte çalışırken ele bulaşan yağın silinmesine yarayan pamuklu veya ketenden bez parçasıdır. Mendil anlamına Anadolu’da kullanılan bir sözcüktür.

 

ÇEVRE: TDK sözlüğüne göre konumuzla ilgili olan anlamı sırma işlemeli mendildir. Herkül Milas sözlüğünden bu sözcüğün Osmanlı döneminde Yunancaya da (nakış, nakışlı) çevres olarak girmiş olduğunu görüyoruz. Şemsettin Sami bu sözcüğü etrafı kıvrılıp oya veya nakış ile tezyin olunmuş tülbentten yemeni, sormalı çevre olarak tanımlamaktadır. İlhan Ayverdi sözlüğünde de üstüne nakışlar basılmış mendil, başörtüsü vb. kullanılan dört köşe tülbent, yemeni tanımlamaları yapılmıştır. Bu tanımlamalarda da dikkati çeken yine bu eşyanın kare biçiminde oluşudur.

 

MAKRAMA, MAHRAMA, MAKRAME, MAKREME: Bu sözcüğün kökeni konusunda iki görüş vardır. Bunlardan ilki Şemsettin Sami’ nin Kâmûs-î Türki’sinde açıklanan görüş olup buna göre makrama sözünün kökeni Arapça mikrame sözcüğüdür. Anlamı da sofraya mahsus işlemeli dest-mal, eski tarzda peçete, el bezi ve bazı köylü kadınlarının başlarına sardıkları nakışlı peştemaldir.

Sevan Nişanyan ise sözcüğün kökeninin Fransızca macramé olduğunu ve örgülü ipten yapılmış bir tür elişi olduğunu belirtmektedir. Ek olarak sözcüğün Arapça xrm kökünden muxarrama sözcüğü ile ilintisine dikkat çekmektedir. Bu sözcüğün de anlamı oya veya dantelle işlenmiş örtüdür.

Misalli Büyük Türkçe Sözlükte de makrama veya mahrama şeklinde söylenen sözcüğün Arapça mikreme sözcüğünden geldiği üzerinde durulmaktadır. Anlamı da kenarları işlemeli peşkir, el bezi, havlu, destmal olarak açıklanmıştır.

Kökeni hangi dilde olursa olsun bu sözcük Anadolu’da da küçük değişikliklere kullanılmaktadır. Mahrama şeklindeki söylenişi daha çok Azeri ağzına yakındır.

 

HAVLU: Sözcük anlamı hav+lı ( ses uyumu nedeniyle lu) yani tüylüdür.  havlı/havlu makreme “tüylü peşkir”

Mendil ile olan ilişkisi her ikisinin de bir temizlik aracı olarak el ve yüz silme kullanılmasıdır.

Dilimizde pes etmek anlamında havlu atmak deyimi vardır ama mendil başlığı altında bu deyimin konumuzla ilgisi sınırlıdır. Havlunun el ve vücut için kullanılan şekilleri, büyüklükleri farklıdır. Yine mendillerden farklı olarak kare değil genel olarak dikdörtgen biçimlidirler. 

 

Sonuç: Mendil sözcüğü yukarıda da belirtildiği gibi dilimize başka dillerden gelmiştir. Ancak halkımız onu öyle bir benimsemiştir ki; biz artık onun Türkçe mi yoksa yabancı dilden bir sözcük mü olduğunu düşünmüyoruz. Hatta çoğumuz bu sözcüğün Türkçe olduğunu düşünüyoruz. Bir dili dil yapan sözcüklerinin sayısının çokluğu kadar bu sözcüklerin toplumsal yaşantıda işlerliğinin olmasıdır. Mendil bu işlerliğe güzel bir örnektir. Hepimiz dilimizdeki kavram ve terimlere sahip çıkmamız bunların anlam ve kökenlerini doğru bilmemiz ve yerli yerinde kullanmamız gerekmektedir. Dilimizi ve dilimizdeki kavramları, terimleri doğru bilip doğru kullanırsak iletişimimiz ve yeni şeyler düşünme ve yaratma becerilerimiz de o oranda artacaktır. Ülkelerin halkları arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerin gelişmesiyle karşılıklı olarak sözcük alış verişleri de kendiliğinden olacaktır. Dilin yapısını oluşturan gramer kuralları ve diğer dilbilimsel kurallar bozulmadığı sürece bu sözcük alıp vermelerinin bir sakıncası olmadığı gibi belki o dilin daha da zenginleşmesine yardımcı olabilir. Mendil bir kez dilimize girmiş ama Türkçede o sözcükle ilgili olarak ve ona bağlı olarak çok büyük bir kültür hazinesi oluşmuştur.

 

Ben Türkçeyi çok seviyorum…

 

21.11.2022

Ali Can Polat

 

 

 

 

6 comments On MENDİL

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.