GÖMLEK VE CEP

 

 

GÖMLEK VE CEP

 

Önce gömleğin tarihine bir göz atalım. Günümüzde erkeklerin de kadınların da vazgeçemediği bir giysi olan gömlek eldeki bulgulara göre ilk kez eski Mısır’da giyilmeye başlanmış. Her ne kadar ağırbaşlı havası yüzünden bir dönem yalnızca soylular giymişse de daha sonra ve bugün her yaştan, her kesimden insan gömlek giymeden sokağa çıkmıyor…

Mısırlıların giydiği gömlek, orta yerinde kolların ve başın geçebileceği bir boşluğu olan dikdörtgen bir keten parçası imiş

Orta çağa gelindiğinde kral ailelerinin önemli bir statü sembolü olmuş, 16. yüzyılda, dantellerle ve fırfırlarla süslenerek ağır ve soylu görünüme bürünmüş, 18. ve 19. yüzyıllar Avrupa’sında süslü ve çok katlı yakalar moda olmuş. Yaka, özellikle 17. yüzyılda kravat ve papyonların, giysiler için önemli bir parça haline gelmesi ile birlikte gömleğin asli bir unsuru olmuş. Öyle ki yaka artık bu giysinin olmazsa olmazı olmuş. 1920’lerde gömlek beyazdan başka renklerde de üretilmiş. Model ise zamana ve yere göre farklılaşmış. Takılıp çıkarılabilen yakalar da üretilmiş. 1930’lu ve 40’lı yıllarda Hollywood’un da etkisiyle gömlek kullanımı yaygınlaşmış ve modeller çeşitlenmiş. Etnik, otantik görünümler yavaş yavaş ön plana çıkmış. 1960’larda erkekler ve genç kızlar bedeni sımsıkı saran gömleklerle boy göstermişler. Bu yıllarda lycra kumaşlar da gömlek üretiminde kullanılmış.

Renkli geniş kravatlarla uzun, sivri uçlu yakalı gömlekler 1970’lerde çok tutuluyordu… Spor giyimin öne çıktığı yıllarda, 1980’lerde ise gömlek yakaları küçülmüş. 2000’li yıllarda ise gömlekle ilgili en önemli özellikler rahatlık ve şıklık olmuştur.

Latince ismi ‘camisia’ olan gömleğin öyküsü antik Mısır’dan başlıyor. Kalasiris’ olarak adlandırılan, başın geçmesi için ortasına bir delik açılmış bu giysi, insanoğlunun ilk gömlek modeli olarak moda tarihinde yerini alıyor. Antik Yunan’da ise kalasirisle benzerlikler gösteren ‘chiton’ var. Yunanlılara special drape yöntemiyle vücudu saran ikinci gömlek modeliydi. Babil’de, kalasiris, uzunluğuna göre sosyal statüyü de ifade eden özellikler taşıyordu. Uzun gömlek zenginlere, kısa gömlek ise kölelere layık görülüyordu.

Roma İmparatorluğu döneminde ise, kalasiris, kollu olarak orta çağa kadar sürüyor ve bu günkü gömlek görüntüsüne en yakın şeklini almaya başlıyor. ‘Banniére olarak adlandırılan, arkası bol kesilmiş gömlek şekli, yarışlara katılan süvarilerin eşlerince dikilip yarış günü uğur getirsin diye hediye edildiği biliniyor.

Gömlek, 15. yüzyılda kollara manşet, 16. yüzyılda boyun kısmına yaka eklenmesiyle evrimini tamamlıyor. Bu dönemlerde vücutla giysi arasında ter kokusunun geçmemesi için iç çamaşırı görevini üstlenen gömlek, 17. yüzyıldan itibaren gerçek bir giysi olarak kadın ve erkek gardıroplarının önemli bir elemanı haline geliyor. İşlemeli, kolalı gömleklerin moda tarihine geçmesi bu döneme rastlıyor. 19. yüzyılda, Mısır’da daha önce görülmüş olan “gömlekle sosyal statü gösterme” yöntemi bu kez, işçilerin mavi yakalı gömlek giymesiyle tekrarlanıyor. Beyaz yakalı gömlekler ise sadece patronlar tarafından kullanılabiliyor. Gömlek, Avrupa’da uzun yıllar atasözü ve deyimlere de konu oluyor. Fransa’da yeni doğan erkek çocuklar, babalarının üstünden çıkardıkları gömleğe sarılırdı. İtalya’da, erkek, âşık olduğu kıza sevgisini belirtmek için kapı eşiğine gizlice gömleğini bırakırdı. Gömleğin doğuşundan günümüze kadar geçirdiği evreleri böylece derleyebiliriz. Kapitalist sistem geliştikçe proleterlere ve kentlerde yaşayan hizmet sektörü elemanlarına giysi sağlamak amacıyla tekstil de başlı başına bir sektör olmuştur. Elbette bu ilerleme için yünlü, pamuklu ve ipekli kumaşların da üretiminde çok önemli gelişmeler yaşandı. İlk önce manifaktur tarzında başlayan giysi üretimi giderek ileri bir endüstri kolu olmuştur. Bu endüstri koluna yatırım yapacak kapitalistler işin doğası gereği ürettikleri şeyin çekiciliğini artırabilmek için her şeyi yapmışlardır. Kumaşların cinsi ve niteliğinden, dokusuna, rengine kadar her şeyi kontrol altına almışlardır. Daha ucuza mal etmek için tarlada pamuk üreticisinden, atölyede kumaşı biçene, dikene kadar hepsine bin bir türlü cinlikler uygulamışlardır. Ürettiklerini pazarlamak, daha pahalıya satıp kârlarını artırmak için reklam ve bir de moda sektörü yarattılar. Ne var bunda, elbette bu çarkın işleyişi böyle olur diyebilirsiniz. Sektör genişliyor, yatırımcı sayısı da artıyor. Ama artan üretime karşın yeterli talep sorun oluyor. Çünkü tekstil ürününü satın alacak kişinin alım gücü önemli. Öte yandan giysileri eskitmeye fırsat kalmadan tekstil işvereninin yeni ürünleri tezgâha düşüyor. Bu ürünler nasıl satılacak? İşte burada sermayedarın imdadına moda koşuyor. Bu giysi baharda giyilir, yazda giyilmez. Yaz giysisinin rengi başka güz giysisinin rengi başka. Yatarken ayrı, işe giderken ayrı giyilecek. Ama en önemlisi, bu sektörün tarihinin en başındaki “statü sembolü” olma özelliği en öne çıkartılıyor. Bu giysi işçilerin işlikte giydikleri iş elbiseleri gibi ya da askerlerin giydikleri üniformalar gibi olmayacak. Giysi dediğin o kişiye özgü olmalı. Kişinin özelliğini taşımalı. Kişiye özel olmalı. Başka birisinde aynı giysiden olmamalı. Bu düşünceler öyle sofistike sonuçlar yaratıyor ki, tüketici kendisini çok önemli bir kişi sanmaya başlıyor.

Dedik ya, bir giysi eskiyene kadar değil modası geçene kadar giyilecek diye. Bu kış neler moda? İlkbahar-yaz sezonu açıldı mı? Hangi ünlü manken hangi bikiniyi tanıttı? Bunlar çok ince işler.

Gömlek diyorduk, gömleğin cebi diyorduk. Cep kuşkusuz, bir gereksinimi karşılamak amacıyla geliştirilmiştir. İşçinin, öğrencinin bir not almak için, istediğinde kolaylıkla kaleme ulaşmasını sağlayacak, kalemin yerleştirileceği bir şeye, cebe, ceplere gereksinim var. Bu cebe, sigara, çakmak ve benzeri ufak tefek şeyler de konacaktır. Özellikle ceket giyilmeyen sıcak havalarda gömleğin cebi bu gereksinimleri karşılamada bir cankurtaran görevi yapar. Ne olduysa oldu, 21. yüzyılın bu çeyreğinde tekstil işverenleri, onların tetikçileri durumundaki moda tasarımcıları gömleğin cebini yok ettiler. Bir de baktık ki, bir sabah gömleklerin cepleri kanatlanmış uçuyorlar. Neden? Herhangi bir ülkenin herhangi bir gömlek tüketicisi yurttaşı “ayy biz çok sıkıldık şu gömleklerimizin ceplerini kaldırın” şeklinde bir istemde bulunmamışlardır. Bu sektöre para bağlayan ve kar sağlamayı ilk ve son hedef sayan sınıfın insanları sadece bu günü değil yarını ve yarınları da düşünecek kadar ileri görüşlüdürler. Bu sözünü ettiğimiz şeyin, ürünün maliyetini düşürmek amacıyla yapıldığını hiç düşünmeyin. Onların bu taraklara serecek bezleri yok. Bir sürü işlem var. Çünkü maliyeti düşürecek daha onlar cepte taşınacak olan bu ufak tefek şeylere, özellikle de kaleme karşılar. Gözler görür, kulaklar duyar ve eller de kumaşın dokusunun nasıl bir şey olduğunu anlarlar. Ancak bu duyular beyinde kaydedilirken birçok kere içinde bulunulan ortamın koşullarına bağlı olarak doğru düzgün kaydedilemez. Çoğu zaman bu kayıt işi, akılda tutma işi ya eksik veya yanlış olabilir. Ama bir kalem varsa tüketici o bilgiyi not edebilir. Bu daha sağlıklı ve kalıcı olabilir. İşte bu durum patronların hiç işine gelmez. Onlar, cebindeki paranın sağılmasına ses çıkartmayan, çıkartamayan patronun emir ve yönergelerine uyan uysal, sağmal tüketici varlıklar olmasını isterler. Uysallıklarını kanıtlanmak koşuluyla onları ödüllendirmekten asla çekinmezler. Bonuslarla, promosyonlarla gönüllerini hoş tutarlar. Sezon başında 100 liraya sattıkları malı, sezon ortasına doğru % 50, sezon sonuna doğru % 70 indirimle satarlar. Ama yine de kâr ederler. Bu sistemin sevgili temsilcileri bizim sadece etiketlerin üzerindeki rakamları okuyabilecek kadar ve bize uzattıkları ödeme belgelerini imzalayacak kadar okur – yazar olmamızı isterler. Daha fazlasına hep karşıdırlar. Bana ne kadar fesatlık düşünüyorsun diye kızabilirsiniz. Ama bu fesatlıklar bana değil bu sınıfın piri olan Taylor’a aittir. Lütfen kızacaksanız bana değil ona kızın.

Satın aldığınız ürünlerin kullanma talimatlarından, size verilen fatura veya sözleşmelere lütfen bir göz atın. Bunlar okunmayacak kadar küçük harflerle ve kötü bir dille yazılmıştır. Okumuş olsanız da bir şey anlayamazsınız. Bilim ve teknolojinin sağladığı bir özellik birçok kez atıl olarak kalır. Evinizdeki, işyerinizdeki telefonlara bir bakın. O özelliklerden kaç tanesini bu güne kadar kullandınız. Size ürünü satarken o bayi bu daha gelişmiştir diye açıklamalarda bulunur. Ama bu gelişmiş özelliklerin onda birini bile bilmez. Onlar için sizin bu ürünü güvenli ve verimli kullanmanız değil satılabilmesidir. Hatta bir an önce bozulursa yenisini satın almak zorunda olacağınız için bu durum onlar hesabına daha da iyidir. Denebilir ki, garanti kapsamına giren şeyleri satıcı ödemekle yükümlüdür. Bu olasılıkları onlar çok iyi değerlendirirler. Bu işler için özel yetiştirilmiş sigortacıları, hukuk müşavirleri bulunmaktadır. Birçok şey tüketici kusurundan kaynaklandığı ileri sürülerek garanti kapsamı dışında tutulabilecektir. Öyle ise ne yapmalıyız. Hani işçi sınıfı “üretimden gelen gücümüzü” kullanıyoruz diyorlar ya tüketici olarak bizler de “tüketicilikten gelen gücümüzü” kullanmalıyız. Bu ürünleri satın almamalıyız. Artık uysal, istedikleri gibi yönlendirilen müşteriler, tüketiciler olmaktan çıkmalıyız.
Gömleğin cebini biz çok sevdik. Gömleğimizin cebini geri istiyoruz.

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.