32 MİLYON TARAFTAR
H…. E…. Nur Topu Gibi 32 Milyon Takipçisiyle Meğer Hollywood Yıldızlarını Bile Geride Bırakmış!
– Ajanslar –
Haberin kendisi başlı başına üzerinde durulmasını gerektirir nitelikte.
Faraza, Napoleon olsanız, yattığınız Invalides’ten çıkıp Concorde meydanına doğru yürüseniz peşinize kaç kişi takılır?
Faraza, adından en çok söz ettiren, adını sizin koyacağınız herhangi bir politikacı çıksa herhangi bir konuda bir miting yapsa alana kaç kişi toplayabilir?
Faraza, gelmiş geçmiş peygamberlerden birisi dirilse, mehdi olup çıksa etrafında kaç kişiyi kendisine inandırabilir?
Faraza, sevilen sayılan bir spor takımısınız, üye sayınız değil sadece taraftar sayınız ne kadar olabilir?
Faraza, dünyanın kaderini değiştirecek doğa yasalarını alt üst edecek bir buluş, bir formül bulduğunu söyleyen bir bilim insanı ve hatta bir bilim kurulu çıksa açıklama yapsa, bu açıklamalarını bir kitapta yayınlasa, o kitap kaç tane satar, filmi yapılsa gişede kaç bilet satılmış olur?
Örnekleri çoğaltabilir siniz? Galiba, dünya eskisine göre daha hızlı dönmeye başladı.
Dün radyoyu görüp sesini duyduğumuzda bu kutunun arkasında kim var diye geçip arkasına bakıyorduk. Dün bankamatikten para çekince kendimizi Amerika’yı ikinci kez keşfeden Kolomb zannediyorduk. Manyetolu telefon ile boğuştuğumuz yılları unuttuk, şimdi elimizde bir telefonla örneğin Yeni Zelanda ile görüntülü konuşabiliyoruz.
Elimizdeki telefonlarla yemeğimizi ayağımıza getirtiyor veya her türlü ödememizi yerimizden kalmadan yapabiliyoruz. Yakında bankaların şubeleri kapatılırsa kimse şaşırmasın.
İşyerine gitmeden evimizde işimizi yapabiliyoruz.
Eskiden sevdiğimiz bir yazar, bir şair son olarak ne yazmış diye merak ederdik, hangimiz önce okuyacak diye yarışırdık.
DNA’ lar, robotlar, yapay zekâlar… Say say bitmiyor.
Bir magazin yıldızı, haberden de anladığımız gibi 32 milyon taraftar toplayabiliyor. Belki bu sayı onun adına sevindirici, güzel bir şeydir. Ama ben işin o yanını düşünmüyorum. O yıldız ne yaptı da, nasıl bir hüner gösterdi de bu kadar büyük bir sayıya ulaşabildi, bunu ciddi olarak sosyologlarımızın, antropolog ve psikologlarımızın ve hatta psikiyatristlerimizin oturup düşünmeleri gerekmektedir.
Dünyanın bu günkü halinden memnun olacaklara, yaşananları doğal kabul edenlere bir sözümüz olamaz. Ancak, dünyadaki olayların akışını beğenmeyen, memnun olmayıp bu durumu değiştirmek isteyenler bu haberden kendilerine dersler çıkartmalıdırlar.
Değişiklikten, devrimden yana olanlar artık eskinin yöntemleri ile klasik propaganda araçları ile kitlelere ulaşılamayacağını, ulaşılamadığını görmelidirler. Dahası yetenek ve becerilerini geliştirmek ve geniş kitlelere ulaştırmak isteyenler de teknolojideki gelişmeleri dikkatle izlemek zorundadırlar.
Yeni bin yıl ile toplumların hayatlarına hızla giren, adeta istila eden bilimsel, bilişsel ve iletişimsel gelişmeleri çok yakından izlemek, teknolojinin tüm olanaklarını sonuna kadar kullanmak zorunlu olmaktadır.
Kitle iletişimi, merkezi veya yerel yönetimlerin yönlendirmelerinden çok şimdi sosyal medyalar aracılığı ile şekillenmektedir. Konvansiyonel iletişim araçları üzerinde kısıtlamalar, yasaklamalar istenen sonuçları vermediği gibi ters tepkilere de neden olabilmektedir.
Habere dönersek; magazin yıldızının bu kadar yüksek taraftar sayısına ulaşabilmesinde başlıca etkenlerin, psikologların alanına girmekle birlikte toplumun düşünen bir bireyi olarak “gençlik ve güzellik” olduğunu söyleyebilirim. Ben bu gencimizi bir reklam filminde seyretmiştim. O reklam filminin başarılı olduğunu düşünüyorum. Reklamda aktris hiç konuşmuyordu ama gülüşü, gülümsemesi ile el ve mimik hareketleriyle söylemek istediğini anlatabiliyordu. Elbette, uzaklaşıp yakınlaşan kameranın, ışık durumunun, gencimize yapılan saç şeklinin, giyim ve makyajının ne kadar önemli olduğunu söylemek gerekmiyor. Türk dizilerinin uluslararası düzeyde başarılı olmaları, konularının ne kadar güzel işlendiğinden veya dizi temasının ne kadar ilginç olduğundan değil görselliğin çok iyi kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Yeni yüzyılımız görsellik çağıdır. Eskiden kulaktan kulağa dolaşan öykü ve destanlardan, tiyatrolarda oynanan tragedyalardan matbaanın icadı ile romanlara, sessiz sinemalardan, çok seyircili sinema salonlarına, daha sonra VHS kasetlere, bluray’lere ve şimdi netflix’lere, ses çoğaltıcılar da evrilerek gramofondan spofity’lara bir değişiklik göstermiştir. Basılı gazeteler yavaş yavaş dijital yayınlara geçmektedirler. Hayatımıza sesli kitaplar girmeye başlamıştır.
Gelinen son noktada insanlar okumak yerine görmekle iletişim kurmaya başlamışlardır. Duygularını emojilerle anlatmaktadırlar. Twitter (X) lerde insanlar 140 karakterlik bir yazıyı bile okumaya üşenmektedirler.
İşte böyle bir ortamda fotoğraf, fotoğrafın da insanların duyularını, duygularını en çok okşayanları öne çıkmaktadır. Bunun için sistemin tüm elemanları seferberlik içindedirler. Özellikle kadının dış görünüşü hem çok para kazandıracak bir sektör ve hem de kadının toplum içinde edineceği sosyal statünün belirlenmesinde en etkili bir yöntem sayılmaktadır. Bu işleyişe karşı çıkanlar adeta toplumdan aforoz edilmektedirler.
Koşullar bu ise bu koşulları değiştirmek isteyenler ne yapmalıdırlar, nasıl yapmalıdırlar?
Propagandanın alanları değişmekte ise de propaganda yapmanın ana nedenleri (misyonu) değişmemektedir. Boyalı basınla, tensel çağrışımlarla, insanların duygularını gıdıklayarak yalanlarla insanları kandırmak, gerçeği onlardan kaçırmak, onları uyutmak, yaşadığımız örneklerde görüldüğü gibi başarılı olmaktadır. Yalancı bu propaganda yöntemine karşı elimizde yine gerçekçi politikanın gerçekçi propaganda araçları kalmaktadır. Bu araçların eskiyen parçalarını yenileyerek yeniden işe girişmek gerekmektedir.
Gerçek ne kadar gizlense, kısıtlansa, yasaklanmaya çalışılsa da yalan ne kadar süslense de gerçek er geç yalanının ipliğini pazara çıkaracaktır.
16.03.2024
Ali Can Polat