YAŞANMIŞ İKİ KISA ÖYKÜ — ELIZABETH’in VE BİZİM ÖYKÜMÜZ

YAŞANMIŞ İKİ KISA ÖYKÜ — ELIZABETH’in VE BİZİM ÖYKÜMÜZ

Bir zamanlar, bir zamanlar dedimse 1990’lı yılların başlarında İngiltere’de, İskoçya’da küçük bir kasabada Elizabeth adında bir öğretmen yaşıyormuş. O, kaç kuşağın çocuklarına ne çok şeyler öğretmişti. O günlerin çocukları artık koca koca insanlar olmuşlardı. Aralarında evlenenler ve çocuk sahibi olanlar da vardı.  Çarşıda, pazarda nerede görseler öğrencileri ona yine öğretmenleri gibi sarılırlar, severler ama saygıda hiç kusur etmezlerdi. Elizabeth artık yaşlanmıştı. Öğretmen maaşı ile kıt kanaat geçinirken hep uzak ülkelere gitmeyi hayal eder ama olanakları buna elvermezdi. Emekliliğini istedi. Emekliliğinde ilk yapmayı düşündüğü şey Eyfel kulesine çıkmak ve bu kulede bir kahve içmekti. Elizabeth bir tur şirketine başvurdu, hayatında ilk kez göreceği Paris’i düşünmeye başladıkça çocuk gibi seviniyordu. Son hazırlıklarını yaptı, Manş’ı geçti, Paris’e vardı. Uzaktan Eyfel’i görünce yüreği daha da hareketlenmişti. Fransız devriminin yüzüncü yılında yapılan ve üzerindeki radyo-televizyon antenleri ile birlikte yüksekliği 327 metreyi bulan bu kule onun için yalnızca demirden bir mimari örneği değil sanatsal bir yapıt, ince bir oya işi idi. Kendi ülkesinin “Demir Leydi’si” vardı bu da Parislilerin “Demir Madam’ı” diye düşündü. Leydi’yi  hiç sevmemişti ama bu Madam’a aşıktı..

Eyfel’in önüne geldiklerinde CGT’nin grev afişleri ve grev gözcüleri ile karşılaştılar…
Grev yapan işçilerden bir tanesi Elizabeth’in yanına geldi, öğretmenim diye ellerine sarıldı. Elizabeth içini çekti… “Evladım, bula bula grev yapacak bu günü mü buldunuz?” dedi. Albert’in yanağını okşadı..

Bazen çok istediğimiz şeyler olur.. Gerçekleştirmek için elimizden gelen, gelebilecek olan her şeyi yaparız ama o şey tüm bunlara karşın olmayabilir de. Biz buna şans demekle yetiniyoruz.

Bunun gibi Viyana Filarmoni Orkestrasının 1 Ocak günü sabahı vereceği konser benim için mutlaka yapılması gereken bir ödevdi adeta.. .32 yıl önce, ben 32 yaşımda idim ve yeni evlendiğim eşime yine böyle bir yılbaşı günü söz vermiştim.

 “Bir gün mutlaka seninle bu konseri yerinde, Musikverein’de, Golden Hall’de birlikte dinleyeceğiz. Bu güne kadar yazılmış en güzel vals bestesi olan Güzel Mavi Tuna’yı birlikte yaşayacağız ve Radetzky Marşına bu güzel insanlarla birlikte alkışlarımızla eşlik edeceğiz”

Evet, o hayal gerçek oldu. Evet, o hayal on yıllardır birlikte seyahat ettiğimiz, yoldaşımız, rehberimiz, ülkemizde kültür turizminin öncüsü Faruk Pekin’in şirketi FEST TRAVEL aracılığı ile gerçekleşti. Faruk Pekin’e, tüm Fest ailesine, rehberimiz İlknur Akman’a minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz. Yani sonuçta Elizabeth’in şanssızlığı bize uğramadı. Konser arasında eşimle birlikte şampanya kadehimizi gezegenimizin ve tüm insanların sağlığı ve esenliği için kaldırdık. 2013 yılının doğamıza ve insanlarımıza sağlık, barış, huzur ve mutluluk getirmesini diledik…

Konser başlamadan az önce salonun bir önüne bir arkasına gidip elimdeki fotoğraf makinesi ile birkaç poz resim çekmek istiyordum. Konser başlayınca çekemem diye telaş ediyordum.  Bu acelem arasında yaşlı bir hanım kolumdan çekiştirmeye başladı. Almanca bir şeyler söylüyordu ama ben tek kelime anlamıyordum. Hareketleriyle benden fotoğraflarını çekmemi istemişti. Yanında kendisinin yaşında yine bir arkadaşı vardı. Kurtulmak için deklanşöre iki kez dokundum. Hanım benden kartımı istedi. Beni profesyonel fotoğrafçı sanmış olmalı.  Yok dedim, bir kağıda alelacele bir adres karaladım verdim. Sonra da oradan  ayrıldım.

Aradan birkaç gün geçti biz yurda döndük. Cep telefonumdaki bir messenger iletisi dikkatimi çekti. Siz, diye başlıyordu. Aradığım kişi siz olmalısınız. Şaşırmıştım, ama bir anlam da verememiştim. Peşinden bir ileti daha… Üçüncü ileti de Türkçe özür diliyordu. Siz dedi 1 Ocak günlü yeni yıl konserinde bir hanımın arkadaşı ile birlikte fotoğrafını çekmişsiniz, ben sizi onun için rahatsız ettim diyordu. İyice afalladım, evet ama siz, siz beni nasıl buldunuz diye sordum. İşin ciddiyetini ve güzelliğini anlayınca bana telefonunu verdi, telefon edip edemeyeceğini sordu, evet dedim. Konuştuk. Hanım (Ş.) bir Türk’müş. Yıllar önce Münih’te tanışmışlar. Onların evlerinde pansiyoner olarak uzunca bir süre kalmış. Birbirleriyle anne-kız gibi olmuşlar. Daha sonra (Ş.) nin okulu bitmiş, ve onun için yeni bir hayat başlamış. Münih’te bir avukat ile evlenmiş,  ancak fotoğrafını çektiğim (L.S.) ile ilişkileri hiç kesilmemiş.

Bu konser için (L.S.) çok sevdiği eşi ile birlikte plan yapmışlar ama olmamış, bilet bulup bu konsere gelmemiştir. Ne yazık ki, eşini kaybetmiş, yanında gördüğüm onun ikinci baharı imiş. İkinci eşini de çok sevmiş. Ona konuyu açmış ve birlikte bu konsere gelmişler. Ancak gelirken yanlarına fotoğraf makinesini almayı unutmuşlar. Beni görünce hanım çok sevinmiş ve benden fotoğraflarını çekmemi istemiş.

Aradan 10 gün kadar geçince (L.S) konuyu (Ş.)’ye anlatmış o da tam bir dedektif gibi çalışmış, benim Facebook sayfamı incelemiş ve tarif üzere benim profil resmimden fotoğrafı çeken kişinin ben olduğumu anlamış.

Daha sonra da bu messenger yazışmaları oldu.  Ben fotoğrafları (Ş.)’ye gönderdim.  Çok sevinmiş , mutlaka bunun karşılığında bana, bize bir armağan vermek istediğini söylemiş. Hanım ayrıca teşekkürlerini bildiren güzel bir mektup da gönderdi.

Konserin halkla ilişkiler, basın ve CD, BR gibi işlerinin sponsorluğunu üstlenen Rolex’in henüz konser kaydını bastıracak zaman olmadan biz oradan ayrılmıştık. Ben armağan olarak bu konser kaydını göndermelerini istedim. Hemen gönderdiler. Ben ve eşim büyük bir zevkle seyrettik. Arada bir salonun ön sıralsında kendimizi görmek de ayrıca hoşumuza gitti. Şimdi bu BluRay kitaplığımızın en güzel yerini süslüyor.

“Nereden nereye” veya “dünya küçük ” sözlerini söyleyenler boşuna söylememişler. 
Benzer duyguları, Bolşoy’da ve bir de Sydney’de yaşadım ama bu konserin bizim için anlamı ve yeri çok başkaydı. 

Aradan yıllar geçti, tam on yıl sonra 01.01.2023 günü, yine  aynı saatte TRT 2 ekranlarında aynı şef Franz Wesler-Möst’ü görünce çok heyecanlandım, eşimle birlikte çok heyecanlandık.  Konserin her zamanki değişmez eseri Radetzky Marşını dinlerken  , sanki yine o salondaymışız gibi alkışlarımızla eşlik ederken, ben çok duygulandım,  gözyaşlarıma engel olamadım. 

Hayat güzel, yaşamak güzel şey…,.

 

 

Yorum bırakın:

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.